Zemherinin çocuklarıyız. Kış üç aydır: Karakış, Zemheri, Cücük, sonrası bahar yani Mart. Erzurum’da Mart da kışa tabidir ve Mart bizim için farklı anlamlar taşır. Erzurum için karakış bir yazgı ise bu yazgısının bir parçası da Mart’tır.
Şair, bu ay için demiştir “Beni bu havalar mahvetti” diye. Bir gün kış, bir gün bahar kıvamında yaşamak her babayiğidin harcı değildir. Zira mevsim geçişi zordur. Her doğumun bir sancısı vardır ve baharı göğüsleyen kişi de Mart sancısını çekmelidir işte. Atalarımıza müracaat edersek “Mart ayı, dert ayı, bir sepet saman ver Ali dayı” demişlerdir.
Ne zordur kış ülkesinde hayvancılık. Mart kapıdadır, evet umut vardır, zira bahar gelmiştir ama Mart’a güven olmaz, aldatıcıdır.
Bir merek samanı biten bir adam biraz nüktedan bir edayla komşusundan saman istemekten başka ne yapabilir ki? Ama memleketimin insanında söz tükenmez. Altı ay kışı olan, işi olmayan bir yerde sözden, laftan, yârenlikten, nükteden daha kıymetli ne olabilir? Saman mı dediniz? Cevap hazırdır: “Geldi çattı Mart, sığırını sat.” Ah benim insanım, bu ne zekâ, bu ne kafiye böyle…
Mart’ın dert ayı olmasında, mevsim değişiminin inişli çıkışlı, rüzgârlı, karlı, güneşli, yağmurlu havası nedeniyle yataklara düşen, yeni bir bahara çıkamadan öksüre tıksıra hakkın rahmetine kavuşan ihtiyarların da bir payı vardır sanırım.
Ne kış, ne de kışın âlâsı. Sadece Mart korkutur insanı. Ya umutlar tükenmişse ve ambar boşalmışsa, ya odun-kömür bitmişse… Biraz ders çıkarmak için, biraz da durumun vahametini anlatmak için bir başka atasözü folklorik bir kafiyeyle dillerde dolaşır. “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.” Tıpkı Allah’a duyulan “havf ve reca” (korku ve ümit) gibi. “Hem tedbir hem de takdir” gibi.
Aldırmayın yine de siz. “Mart ayı, dert ayı” atasözü, “düz adam” için kafiyeli bir nükteden öte bir anlam taşımaz. Çünkü dertlerin tamamen Mart’ta toplandığına inanmak, hesap erbabınca ham ervahlık sayılır.
Derler ki karanlığın yoğunluğu şafağın yakınlığının göstergesidir. Erzurum için Mart işte budur. Karanlıktır, soğuktur ama aydınlığın, kurtuluşun, baharın başlangıcıdır. Mart, kardelenlerin “işte buradayız, en burada, kıyamda” diye başlarını kaldırıp selama durdukları bir aydır yine. April (Nisan) baharın nazlı kızı ve duygusal olabilir ama Mart tüm soğukluğuna rağmen müjdecidir ve bir başlangıçtır.
Biz çocuklar baharın anısına, yeni mevsimin başlangıcında (muhtemelen Hidrellez’de) İnci Köyü’nün güneyindeki ısınmış kayaların dibinde kilisede ya da kazanın deresinde pilav yapar yerdik. Belki Ergenekon’dan bir çıkış değildi, ama bütün kış boyu kaydığımız kızaklarda iliğimize işlemiş soğuktan bir çıkıştı. Dağların arkasında bir kış boyu saklanmış güneşin, Cücük ayından fırlayıp ben buradayım demesiydi.
“Mart dokuzundan sonra dağlar misafir alır.” demiş atalarımız. Mart dokuzunu bütün tabiatın kış uykusundan uyandığı gün diye bellemişler. Cemreler birbiri ardına düşmüştür. Anâsır-ı erbaa’nın yani havanın, suyun ve toprak peşi peşine ısınmıştır. (ateş). Mart, ot kopumudur, kuzu ayıdır, döl dökümüdür, berdelacûzdur. Kışın en sert günlerinin Erbaîn ve Hamsîn’in bitişi, “çille”den çıkıştır. Ve yeni bir yılın başlangıcıdır. Daha ne olsun ki?
İyi ama bunlar beni tatmin etmedi derseniz size unutmadan başka bir şeyi, örneğin “mart kedisi”ni yazayım. Mart, aynı zamanda kış boyu soba başlarında tüy döküp mırıltılarla uyumuş kedi milletinin “on bir ayın sultanı” diye tesmiye ettikleri, damlarda, şurada burada “hoş geldin yâ şehr-i Mart” diye mırlayıp durdukları bir aydır.
Oltulular, Erzurumlular tüm bunlara bir de iki kurtuluş günü eklemişler. Ne denebilir ki?
Sahi şimdi aklıma geldi. İhram Emi’nin ölümünden sonra bu hesapları bilen kaldı mı? Hakkın rahmetine kavuşunca İhram Emi, şimdilerde iklimlerin karışması gibi hesaplar da mı karıştı yoksa? Belki de ne “cücük taşı”nı bilen kalmıştır ve ne de İhram Emi’yi tanıyan?
Allah, “İşte biz, bu mevsimleri insanlar arasında döndürür dururuz.” buyurmaktadır. Öldüren de dirilten de Allah’tır. Mekân da onundur, zaman da…
Not: Yazıdaki Mart Rumi takvimin Mart ayı olup bugünkü Miladi takvimde 14 Mart-13 Nisan arasına denk gelir. Aşağıda yorumlara bakınız.
Son not: İhram Eminin hesaplarını aşağıda yorumlar kısmında yazdım. Köye özgü hesapları da Kömürcüoğlu Kadir Altaş’tan derledim.

İhram eminin ve köydeki dedelerimizin hesapları Osmanlı döneminde kullanılan Rumi takvime göredir.
Rumi Takvim Ayları ve bugün kullandığımız Miladi takvim karşılıkları:
Mart = (14 Mart-13 Nisan)
Abrul = (14 Nisan-13 Mayıs)
Mayıs = (14 Mayıs-13 Haziran)
Kiraz = (14 Haziran-13 Temmuz)
Orak = (14 Temmuz-13 Ağustos)
Ağustos = (14 Ağustos-13 Eylül)
İlk Güz = (14 Eylül-13 Ekim)
Orta Güz = (14 Ekim-13 Kasım)
Son Güz = (14 Kasım-13 Aralık)
Karakış = (14 Aralık-13 Ocak)
Zemheri = (14 Ocak-13 Şubat)
Gücük = (14 Şubat-13 Mart)
Rumi Takvimin mevsimleri:
Kasım Günleri yani Kış Günleri (8 Kasım-5 Mayıs)
Hızır Günleri yani Yaz Günleri (6 Mayıs-7 Kasım)
Rumi takvim 1 Mart 1256 (bugün kullandığımız Miladi takvimle 14 Mart 1840) yılından itibaren Hicri takvimle birlikte kullanılmaya başlanmış. Daha sonra bu takvim önce 1917’de sonra da 1925’te değiştirilmiş. Değiştirilince biz de İhram Emi’nin hesaplarını öğrenememişiz.
KADİR ALTAŞ KÖMÜRCÜOĞLU’NDAN BİR BİLGİ DAHA:
İhram eminin hesabına göre Cemre köyümüz lisanıyla (cemile) hesapları başladı
Cemre Arapca kor ateş anlamındadır. Kor bir ateş nereye düşse orayı yakar ısıtır. Hava şartlarında bu üç aşamada gerçekleşir
1. Aşama havanın ısınması: 19-20 Şubat tarihinde başlar, bir hafta sürer.
2. Aşama suların ısınması: 26-27 Şubat tarihinde başlar, bir hafta sürer.
3. Aşama toprağın ısınması: 5-6 Mart tarihinden sonra ruy-i zemine yayılır.
Bu tarihten sonra buzlar erir, toprağın donu çözülür, yer yüzü ısınmaya başlar.
Rumi takvime göre hesaplanır:
14 Mart Rumi takvime göre Mart ayının biridir.
Baharın başlangıcıdır.
Rabbim hayırlı, sağlıklı ve huzurlu bahar ve yazlar nasip eylesin. Amin.
Kömürcüoğlu Kadir Altaş Cücük Taşı ve Cücük Ayı’nı anlatıyor:
“Atalarımız köyümüzün doğal yapısı ve tabiat şartlarına göre bazı bölgelere, taşlara, çamlara, tepelere iklimle ilgili isimler vermişlerdir. “Cücük Taşı, Kuşluk Yatağı, Kıble Çamı” gibi.
Cücük Taşı’nın açıklaması şöyledir:
21 Haziran’da güneşin güney yarım küreye doğru yönelmesiyle 21 Aralık’taki gün dönümüne kadar köyümüzün karşı tepesi üzerinden güneş kısalır, kısalır ve köye doğru gölgeler biraz daha uzar.
Öyle olur ki 21 Aralık’ta karşıdan güneşin gölgesi Hocagil’in mereklerin önüne kadar uzar yani güneşin ışınları en son orada görülür, oradan Karşı’ya taraf olan bölgeye güneş ışınları vurmaz.
[Cücük taşına 10 Kasım-31 Ocak arası güneş vurmaz. Buradan hareketle köydeki dedelerimiz bir hesap geliştirmişler. Köyümüze özgü adıyla “Kırk Hesapları” denilmiş ve Kırk Hesapları şöyle:] Bu Cücük Taşı’na güneş en son 10 Kasım’da vurur. 10 Kasım’dan gün dönümünde kadar yani 21 Aralık’a kadar 40 gün, 21 Aralık’tan 31 Ocak’a kadar da 40 gün toplamda 80 günlük süre içerisinde Kolcular’ın evin karşısındaki Cücük Taşı’na güneş vurmaz.
21 Aralık’tan 31 Ocak’a kadar geçen bu kırk günlük süre Karakış ve Zemheri ayları içindedir. Bu süreye köyümüzde 40 hesapları da denilir.
31 Ocak’ta hesap biter ve güneşin kuzey yarım küreye doğru iyice ilerlemesiyle Cücük Taşı’na güneş vurur.
Atalarımız “Şubat ayı azdır, Mart ayı yazdır” derler.
Güneşin doğuş yeri ise şöyledir:
Güneş Pulun Sırt’tan Mezarlığın Başı’na kadar gider ve döner. Batışı da Akdağ’ı boydan boya gezer.
Güneş Mezarlığın Başı’ndan doğunca 21 Haziran’dır; Pulun Sırt’tan doğunca 21 Aralık’tır.
Köyün insanları da mevsimle ilgili tahminleri bu minval üzere yaparlar.”
Not: Bu yazıyı Kömürcüoğlu Kadir Altaş’ın Köyün watsapp grubunda yazdıklarından sadeleştirerek ve imlasını düzelterek aldım.
Kaybolmasına gönlüm elvermedi.
Köşeli parantez [ ] içlerindeki yazılar bana ait.
Bu mesele çok renkli bir mesele,hafız abilerin devam etmesini bekliyoruz.
İlginç bir konuya benziyor!
biz orada donup kalsaydık bizimle yola çıkmayanlar düşünürdü. hem biz de elebaş olmaz herkes kendi aklıyla haraket eder. elebaş arıyorsan gelmeyenlerin elebaşını ara. bizdeki inçe aşkıydı kar kış dinlemedi. var mı sizde de ….
bu konuyu neden anlatmaktan kaçıyorsunuz bunun elebaşı kim. onların ortaya çıkması gerekir.ya orada donup gitseydiniz ne olacaktı bunu hiçmi düşünmediniz.kesin bu işi molla güven organize etmiştir.
Sana ne yavrum kim kıldırmışsa kıldırmış.Hem sen ve senin gibiler korkup yola bile çıkamadınız.Bizdeki iman kuvvetine bi bak sen.İğdelinin önü değil,torba daşi bikere.Bilmersin bile.
eşref hoca iğdelinin önünde ikindi namazını kim kıldırdı onuda yazarsan çok seviniriz.
Eşref hocam ağzına sağlık,sayende mart ayının içeriğini daha geniş anladık…
Eşref abi,
Bir çok insan “Mart işte, ne olcak.” der geçerler. Oysa öyle bir ifade etmişsin ki “Bu mart ayı neymiş böyle” dedirtecek türden. Gerçekten bir ay için bu kadar anlam yüklenmiş olması çok ilginç.
Kalemine sağlık.