Kategori: Uncategorized

4 kayıt bulundu

DERNEK 1

DERNEK

Bir zamanlar köy dört dağ arasında, gökyüzünün berrak maviliği ile sınırlanmış kocaman bir dünya idi. Dağların arkası ya nenelerin masallarındaki devlerin ülkesiydi ya da askere gidenlerin anlattığı anılar idi.

Sonra okumak için çıkanlar oldu, gurbet için dağları delenler oldu, dağların arkası keşfedilmeye başladı.

Sonra yeni yurtlar keşfedildi, gurbet eller yeni yaşam alanları oldu.

Birinci gurbet nesli özlemini, hasretini sinesine bastı, direndi, gece gündüz çalıştı kendisine yurt edindi. Ama hiçbir zaman unutmadı çocukluğunu, ana yurdunu, baba yadigarını.

Bir hocamız demişti ki, “köy çocuğu çocukluğunun geçtiği topraklara çok bağlıdır. Orası onun için ana kucağıdır. Yetmiş yıl geçse de özlemi hep tazedir. Çünkü o, köyün sokağıyla, çamuruyla, bayırıyla, çayırıyla hemhal olmuştur. Köyün tozuyla, toprağıyla büyümüştür. Şehir çocuğunda bu aidiyet yoktur.”

Gurbete gidenlerin ikinci ve üçüncü nesilleri şimdi gurbeti kendilerine sıla edinmiş durumdalar. Ama ilk çıkanlar, aradan yıllar geçmesine rağmen, rüyalarında Akdağ’da, Tiper’de, Güynes’te, Mağarabaşında geziniyorlar. Unutmak ve ayrılmak kolay değil.

Yine bir zamanlar devlet denince jandarma ve ‘golci’ den başka bir meslek ve kelime aklına gelmeyen köylülerimiz, bu gün devletin hemen hemen her bir mevkisine, makamına çocuklarını yerleştirmiş durumdalar. Ve de bu okuyup devlette amir-memur olan köyün evlatları köyü terk etmediler. Mesleklerini nerede icra ederlerse etsinler kendilerinin İNCİ’li olduklarını unutmadılar. Ve her fırsatta köye akın akın geldiler ve de geliyorlar.

Bugün, yüzlerce insanımız, devlet dairelerinde maddi ve manevi imkanlara kavuşmuş durumda ama çok sevdikleri bu köye zerre kadar katkıları yok. (istisnalar var mutlaka) Köye karşı hainliklerinden değil. Düşünülemez de. Çünkü köye bir fayda sağlamak isteseler de ‘ne yapalım’ noktasındalar.

Köyün bütün yükü ve beklentiler muhtar üzerinde. Muhtar koşturuyor. Ve her şeye tek başına koşuyor. Nefesi yettiğince koşuyor. (Allah razı olsun.)

Bu kadar devletlu ve imkana sahip insanımızı köyün hizmetine nasıl kanalize edebiliriz. Yapılacak güzelliklere katkılarını nasıl sağlayabiliriz.

Kanaatimce,

Köyün içindekileri ve dışındakileri kapsayacak bir dernek kurmalıyız. Hemen hemen her köyün bir derneği vardır. Biz, çeşitli zamanlarda dernek kurma denemeleri yapılsa da, bu gün bizi kapsayan bir derneğe sahip değiliz.

İsmi ne olursa olsun: köyümüzü ve kültürümüzü yaşatma derneği, ya da cami derneği. Ama bir dernek etrafında toplanmamız artık çok ve çok elzem olmuştur.

Dışarıdakilerin ve içeridekilerin katkılarıyla beş yüz ve daha fazla üyesi olan bir dernek neler yapmaz ki!

Tek bir merkezden yönetilen ve Oltu, Bursa, İzmir ve İstanbul da birer şubesi olan, belli mekanı olan bir dernek hoş olmaz mı? Köyde bir merkezi olan, misafirhanesi olan, bir çay ocağı olan, gelene gidene ev sahipliği yapan, kimsesizlerin kimsesi olan, garibin, yoksulun evi barkı olan bir dernek güzel olmaz mı?

Bursa ve İstanbulda oturan köylülerimizin birlikteliğinden bir resim

İnsanımızı bir araya getiren, köyümüzü ve kültürümüzü yaşatan, gurbetteki ikinci ve üçüncü nesillere atasını ve ata toprağını hatırlatan. Ve de büyük şehirlerin ıssız sokaklarında hayata tutunmaya çalışan gençlerimizin sırtını dayadığı bir dernek sizin kulağınıza da hoş gelmiyor mu?

Köyde ve şehirlerde gözden ırak garibanlığını yaşayan insanlarımızı, hastane köşelerinde derdine derman arayan biçarelerimizi, yurdun dört bir yanında okumak için gidip sefalet çeken öğrencilerimizi bulup ellerinden tutan bir dernek hayra vesile değil midir?

Köyün bütün yükünü, köydeki üç beş kişiye bırakmak yerine, hep birlikte omuz vereceğimiz bir dernek aracılığıyla sırtlanmak kötü bir şey midir?

İzmirdeki köylülerimizden bir görüntü

“Ben ne yapabilirim?” diyen her bir köylümüze “hadi sen de şuradan tut” diyen bir dernek, insanımızın mayasında olan birlik ve beraberlik şuurunu açığa çıkaracaktır. Ve her birimiz diğerimizle birlikte sıkıntılarla baş gelmede daha güçlü olacağız.

Bu gün, tek birliktelik noktamız olan sosyal medya gurupları sadece ve sadece “hayırlı olsun”, “geçmiş olsun”, “Allah rahmet etsin” dayanışmasından ibaret. Bunu küçümsemiyorum ama biz bundan daha çok değil miyiz? Biz bu muyuz sadece?

Böyle bir derneğin yapabileceği işleri herkes kendince düşünebilir. Benim aklıma yapabileceği çok şey geliyor ama onlara girmiyorum. Önce bu fikir tartışılmalı.

Köyümüz dağ günlerinden bir görüntü

Kadir Altaş

En az beş yüz mensubu olan bir dernek olabilirsek ki, bu sayının iki katından da fazlayız diye düşünüyorum, sadece köyümüze ve köylümüze hizmet etmeyi bırakın, yaşadığımız ilçelere bile hayati önemde katkı sağlarız..

Köy ile irtibatını koparmayan, köy hakkında bazen yazılar yazan birisi olarak bu konunun tartışılması gerektiğini ve de gönüllü olanlarla, (gönülsüz olan olmaz, ama başka hesapları olanlar olur,) bir an evvel bir dernek kurulmasını teklif ediyorum.

Arz ederim😊

23.10.2025

Zakir ALKAN

SİYASET YORGUNLARI!

Siyasetin yorduğu nesiller…

Ne Asya’da ne Avrupa da ne de başka bir kıtada siyaset, ülkemizdeki kadar yorucu değildir. Siyasilerin yorgunluğundan bahsetmiyorum, siyasetin bilfiil içinde olmayan halkın yorgunluğundan bahsediyorum.

Sanıyorum ki başka ülkelerde siyasetin bir rayı var ve o rayda yürüyor siyaset. Krallıksa krallık , başkanlıksa başkanlık her ne ise insanlar onu kabullenmiş, siyasetin günlük ritüellerinden uzak olarak kendi işleriyle geçinip gidiyorlar.

Türkiye’de bu böyle değil bin yıllık maziye, yüz yıllık rejime rağmen oturmamış bir düzen var. Halen daha ideoloji yüklenmiş halklar arasında bir köşe kapmaca var. Kominist, islamcı, milliyetçi, ülkücü, batıcı, doğucu, sağcı, solcu, türkçü, kürtçü, sunni, alevi vb. bir sürü ideoloji yüklenmiş toplum kesimleri, diğerinin elinden kurtarmaya çalışıyor devleti. Ayrıca ‘Kemalizm’ diye bir ‘deli gömleği’ de devlete giydirilmiş.

(İktidarı tencere belirler veya ‘boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ gibi ifadelerin bizim toplumumuz da hiçbir zaman geçerliliği olmamıştır. Sağ siyasette defalarca tencerenin dibi görünmesine rağmen sol siyaset yine iktidar olamamıştır. Çünkü bizim duygularımız midemizden öncedir. Bu aslında insansı bir özellik, hayvansı değil. Bu yönüyle bu kadar ideoloji yüklenmiş olmasına olumlu da bakabiliriz.)

Böyle bir devlet içinde siyasetçiden çok kendi idealini hâkim kılmaya çalışan halk yığınları siyaset yorgunu oluyor. Bin yıllık, ya da daha fazla, tarihimiz içinde müslim ve gayr-i müslim ayrımımız vardı ve devletin sahibi vardı. Kimse kendi gömleğini devlete giydirme derdine düşmüyordu. Son bir buçuk asırdır siyaset hastası olduk.

Bugünün siyaset yorgunu olan nesiller, doksanlı yıllarda, kapital kaygılardan uzakta, gece sabahlara kadar devlet yıkıp devlet kuranlardır. Bu nesillerden bir kısmı (öncekiler) siyasete girerek işin o kadar kolay olmadığını gördü, ama siyaset dışı kalanlar (sonrakiler) siyasi çarkın içine girip de ideallerini kapital zamana uyduranları savunmaktan yorgun düştüler.

Bilhassa seksenli doksanlı yılların keskin radikalizmini yaşamış nesiller (her cenahta sağcı, solcu, islamcı..) ideallerini besleyen öncüllerin arkalarını toplamaktan yorgun düştüler. Bir önceki nesilde (altmışlı yıllar) kendi meşrebinin uçuk hayallerini kuranların sayıları azdı ve çoğunlukla siyasette yerlerini aldılar. Bu günün siyaset sahnesinin çoğunu bu nesil oluşturuyor. Milenyum sonrası nesil ise, politikayla çok işi olmadı. Ya da sosyal medyadan öğrendikleri üzerinden temelsiz, muhalif bir çizgide yürüyor.

Seksen ve doksanlı yılların gençliği, öncekilerin hatalarının (başkasında olsa kabullenemeyeceği) üstünü örtmekten ve sonraki nesile de ahlaki bir siyaset öğretmekten yorgun düştüler.

Siyaset, kahvehanelerde, bireysel ya da devlet ofislerinde, meslek gruplarının masalarında konuşulduğu kadar belki de Ankara’da konuşulmuyor. Siyasetin merkezindekiler, üç- beş demeçle, kameraların önünde yönlendirmelerle sadece hücum emri veriyorlar. Gerisi akıncı grupların masalarında devam ediyor.

Ayrıca Tv programlarının reytingleri de siyaset üstünden devam ediyor. Herşeyologların bilgi dolu tartışmaları sosyal medyanın gündeminde en üst sıralarda yer buluyor. Asrımızın kara lekesi olan İsrail soykırımını bile gölgede bırakacak kadar gündem belirliyor. Her gün evimizin orta yerinde bangır bangır bağırarak incir çekirdeğini doldurmayan ateşli tartışmalarla siyaset yorgununun masasına gündem oluyorlar.

Tabi ki siyasetin en yorgun neferleri de yönetimi elinde bulunduran kesimi destekleyenler. Çünkü onlar hep savunmadalar, karşı taraf hep hücum ediyor. Her bir olumsuzlukta liderini partini savunmak zorundasın. Çünkü yıllarca kurmuş olduğun duygu dünyanı onlar temsil ediyor. Onların başarısızlığı senin dünyanın yıkılması demektir.

Burada şu sorulabilir; siyasettekiler gayet iyi hatiptirler, zekidirler, yeteneklidirler kendilerini yani bir ‘halt işlenmişse’ savunamazlar mı ki?

Gönül bunu ister, daha fazlasını da ister; gelsinler bunun bir ‘halt yemek’ olmadığını keskin zekalarıyla ve güçlü hitaplarıyla anlatsınlar. Bizim gibi ‘kem küm’cülere bırakmasınlar. Ama öyle olmuyor. Nasıl ki, hâkimin hakkını savunmak mübaşire düşüyorsa, siyasetçiyi savunmak da cebinde çay parası olmayan kahvehane müdavimine düşüyor.

Siyasetçiye ulaşmak, yenilen bir halt varsa onu sormak tabii ki de kolay bir şey değil. Siyasetin en küçük biriminde olanın bile halktan kopmuş bir havası var. Öğrenci bile bir siyasi gençlik biriminin üyesi oldu mu havası değişiyor, kendisini geleceğin başkanı görüyor😊

Seçim yaklaşınca siyasi lider teşkilata emreder: “ bütün teşkilata sesleniyorum, halkın içine inin! kapı kapı gezin! “

Halkın içine inmek mi? Keşke inmeseler de halk aradaki uçurumu görmese. Teşkilat kim? Yüzde doksan Müteahhitlerden, işadamlarından, eski bürokratlardan oluşan bir yapı. Mercedesle halkın içine mi girilir, korumaların ortasındaki fiyakalı birine nasıl soru sorulur? El sık ve tebessüm et. Halkın içine girdik. Ee benim sorularım olacaktı, aynı masayı paylaştığım insanlara cevap vermek için; ben öncü kuvvetim ya ilk mızraklara ben göğüs gereceğim ya.

Teşkilatla tebessümleştik.

Masamdaki arkadaşın sorularına cevap bana kaldı.

Yoruldu bu millet siyaset yapmaktan yoruldu.

                                                                                                           26.01.2024

Mustafa Hoca’dan Yardıma Davet

Mustafa Ağrıman Hoca’nın 2021 Ramazan Ayı Yardım Kampanyası İçin Yaptığı Konuşma

Mustafa Hoca Oltu Birlik Beraberlik Vakfı olarak İnci Köyü’ne her Ramazan ayında yardım ettiklerini, bu Ramazan ayında da bu yardımın daha organizeli olarak yapılması için yeni bir yardım kampanyası başlattıklarını belirtti.

Hoca’nın daveti bütün hayırseverlere: 

Gelin siz de bu davete cevap verin, yardıma destek olun. 

Azdır demeyin. Damlaya damlaya göl olur. Damlacıklar sel olur.

© 2025 iNCi KöYü