Ziyaretçilerimiz sorabilir: Facebook, WhatsApp, Instagram, Telegram gibi hızlı etkileşimi olan siteler varken sabit bir web sitesine ne gerek var?
Çünkü bu tür hızlı sitelere koyduğumuz fotoğraflar, videolar anında kaybolup gidiyor. Bir daha geri dönüp bulmak da bakmak da çok zahmetli oluyor. Çerez gibi tüketiyoruz ve bitiyor.
Halbuki biz bu sitede yani iNCiKöYüM.com’da, kalıcı olmayı hak eden fotoğraf, video, yazı gibi malzemeleri bir arşiv olarak saklıyoruz.
Bir tatil günü canınız sıkıldığında, çocukluğunuzun geçtiği sokakları görmek, gezmek istediğinizde, anıları okumak izlemek istediğinizde kısaca meraklandığınızda dönüp uzun uzadıya inceleyeceğiniz bir adres burası.
Bu yeni dönemde sitemizin esas görevi, anlık haber vermek değil, köyümüzü ilgilendiren her şeyi bir arşive dönüştürmek.
Köyümüzün sokaklarının, ihtiyarlarının, gençlerinin, tarlasının, bitkisinin, dağının, taşının, adetinin, gelenek ve göreneğinin kayıtlı olduğu bir arşiv.
Girip bir türkü dinleyebilirsiniz.
Ölmüş bir insanımızın ölüm tarihini bulup ruhuna Fatiha okuyabilirsiniz.
Rahmetli Mayıl Osman dededen Sümmani Türküsü dinleyebilirsiniz. Rahmetli Çoban Osman’dan bir anı dinleyebilirsiniz.
Bize düşen arşivi oluşturmak, size düşen bizi desteklemek.
Peki bizi nasıl destekleyebilirsiniz?
Siteyi ziyaret ederek…
Haberlerin altına seviyeli, aydınlatıcı, teşvik edici yorum yazarak…
Teşekkür ve tebriklerinizi ileterek…
Yapıcı eleştirilerinizi ileterek…
Fotoğraf arşivinizi kalıcı hale getirip arşivlememiz için bizimle paylaşarak…
Bir anınızı ister videoyla ister yazıyla kaydedip bizimle paylaşarak…
Köyün farklı zaman ve bölgelerinde çektiğiniz fotoğrafları bize göndererek…
Sitemizde yayınlanan her arşivi sosyal medya gruplarınızda paylaşarak…
Çağrımız şu:
Gelin hep birlikte köyümüzü anlatan her türlü belge, video, ses kaydı, yazı, fotoğraf, resim vb. burada arşivleyelim. Kaybolmasın, ölenle ölmesin, sosyal medyada kaybolup gitmesin. Solsa da, kaybolsa da, ölse de hiç olmazsa anısı kalsın, adı kalsın ki analım, yeniden ihya etmeye çalışalım. Yarın bilenler ölüp gittiğinde kızıl peynir yapmayı bilen bir Allah kulu kalmasa da en azından tarifi kalsın burada, gün olur yeniden yapmaya çalışan olur.
Şu ana kadar en ufak da olsa bir katkı veren köylülerimize teşekkür ediyoruz, sağ olsunlar var olsunlar.
Bundan sonra katkı verecek olan köylülerimize de şimdiden teşekkür ediyoruz, onlar da sağ olsun var olsunlar.
Destek sizden, çalışmak bizden olsun. Başarı ise ancak Allah’tan gelir.
Yaklaşık on yıl önce başlamıştık bu siteyi imar etmeye.
İsmini köyümüzün ismi olarak koyduk: İNCİKOYUM.COM
Köyümüze yakışır İNCİ gibi bir site olsun istedik. Öyle olması için çaba sarf ettik.
Köyümüz sıradan bir köy değildi. Her köy gibi de değildi. Denizlerin derinliğinde, istiridye kabuğunun içinde özel bir yerde aranan, her arayanın da bulamayacağı, değerini kaybetmeyen inci’ydi köyümüz. Dağların arasında, ormanların kucağında…
Yakışanı yapmaya çalıştık.
Yaklaşık beş yüz küsur başlık açtık…
Yüzlerce haber yaptık…
Fikrimizi, zikrimizi anlatan yazılar yayınladık…
Köyümüzün kültürünü, yaşantısını, geçmişin anlatan türkü tadında yazılar okuduk…
Prof. Mustafa Ağırman Hoca’nın kaleminden Asr-ı Saadet sohbetleri okuduk, geçmişte camimizin kürsüsünden dinlediğimiz günleri yad ederek.
Mustafa Aktaş’ın büyük çabalarla hazırladığı İNCİ KÖYÜ SÖZLÜĞÜ çalışmasıyla kaybolan kelimelerimize yeniden kavuştuk.
Değeri hiçbir zaman kaybolmayacak, altmışlı yetmişli yılların kayıtlarını Rahmetli Yusuf Altaş hocanın günlüklerinden okuduk. Bu günlükleri yayına hazırlayanları da zikretmek gerekir. Rahmetli hocanın torunları Yusuf Ziya Altaş ve Muhammet Sait Ağırman.
Bir de değerli okuyucuların kıymetli yorumlarını okuduk.
Bunların hepsini eski sitede okumuştuk. Şimdi yeni sitede de hepsi mevcut.
İki üç yıllık fetret döneminden sonra;
Yeni yüzüyle, yeni yazılarıyla, yeni katkılarla başlarken bir muhasebe yapalım dedik.
Son olarak sitenin asıl kahramanını da zikretmek istiyorum. Değerli vakitlerini hem ilk sitenin yapımında hem son site tasarım ve yapımında ve de taşınmasında emek harcayan teknik editörümüz Yusuf Ziya Altaş’ı da anmak istiyorum. O bu sitenin, teknik anlamda, mimarı mühendisi biz ise amelesi..
Köyümüzde Kur-an’a hizmet eden onlarca hafız yetiştiren merhum Hocamız İbrahim Akçay‘ın muhterem refikaları bugün hakkın rahmetine kavuştu. Hafızlara büyük hizmeti olan Merhum Firdevs yengemize Allahtan gani gani rahmet diliyoruz.
Oğulları, hocamız Mevlüt Akçaya, Yusuf ve Harun Akçay’a ve diğer kızları ve yakınlarına sabrı-ı cemil niyaz ediyoruz.
Bursa’da ikamet eden köylülerimizden Mehmet Altun Hakkın rahmetine uğradı. Rahmetli Ramazan Emi’nin büyük oğlu olan Mehmet Abi’ye Allahtan rahmet, kederli ailesine ve kardeşlerine sabr-i cemil diliyoruz.
Cenaze namazı 03/01/2017 Salı günü Gürsu’da kılınacaktır.
Köyden gelen son resimlerde AKDAĞ’da yapılan ikinci yol çalışmaları görünüyor. Ziyaret Düzü’ndeki yatak alanından gözeler tarafından Gemrahıştaki yatağa yeni yol yapıldı.
Ayrıca Ziyaret Düzü’ne Ortapungarın yanından yeni su indirildi. Yine hayvanların yağmurda sığınabileceği üstü kapalı bir alan yapıldı.
Köyde değerli komşularımızdan rahmetli Mustafa Eminin eşi Fatma nene (Kenan kızı) bugün ALLAH’ın rahmetine kavuştu.
Merhumeye Allah’tan gani gani rahmet dilerken geride kalan başta oğlu Mevlüt Abiye, diğer evlatlarına ve tüm sevenlerine güzel bir sabır ile başsağlığı diliyoruz.
İzmir’de çalıştığı iş yerinde geçirdiği kaza sonucu yaklaşık bir haftadır yoğun bakımda olan Ersin KAYA kardeşimiz, bugün (22.06.2016) rahmet-i Rahman’a kavuşmuştur.
Yüreğimizde bıraktığı derin teessürle, Rabbimizin sonsuz rahmetinin onunla olmasını niyaz ediyoruz.
Başta kardeşleri Temel ve Fuat olmak üzere, tüm yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Mekanın cennet olsun güzel kardeşim.
İzmir’de çalıştığı iş yerinde geçirdiği kaza sonucu yaklaşık 3 gündür yoğun bakımda olan Ersin KAYA kardeşimize dua istiyoruz. Mübarek bir aydayız: Zamanın her saniyesinin değerli olduğu bir ay.
Bütün köylülerimiz… Büyük, küçük, yaşlı, çocuk demeden… Dilimizin döndüğünce Ersin kardeşimizin iyileşip ayağa kalkması için Rabbimize niyaz edelim. Rabbim dualarımızı kabul eylesin.
Uzun yıllardır hastalıkla mücadele eden kardeşimiz Mustafa Albayrak bugün bu fani dünyaya ve hastahane odalarına veda etti.
Mustafa’ya ALLAH’ tan gani gani rahmet dilerken geride kalanlara, özellikle annesine, babası Hasan Amcaya , kardeşi İhsan’a, eşine, geride kalan yavrularına başsağlığı diliyoruz.
Köyümüzün Bursa’da ikamet eden büyüklerinden Yusuf ACAR bu sabah Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Yusuf amca, uzun zamandır Bursa’da akciğer kanserinden tedavi görüyordu.
Kendisine Allah’tan rahmet, başta oğulları: Ali, Mustafa, Bünyamin ve Mikail olmak üzere tüm aile efradına da baş sağlığı diliyoruz. Mekânı cennet olsun.
Şeyihgilin Möhübet Nene (SEVİNÇ) Bugün fani dünyaya veda ederek Ahiret yurduna göçtü.
Bugün köyde defnedilen merhumeye Allah’tan gani gani rahmet dilerken, geride kalan ailesine özellikle oğlu Mustafa’ya ve diğer ehline ve de tüm köylülerimize başsağlığı diliyoruz.
Köyümüz yaşlılarından, değerli büyüklerimizden rahmetli RIFAT AĞIRMAN’ın muhterem eşi Fatıma Neneyi dün (25 Mart 2016) İstanbul’da Hakka uğurladık.
Rahmetli nenemize ALLAH’tan bol bol rahmet dilerken geride kalan oğullarına, kızlarına, torunlarına ve tüm AĞIRMAN ailesine ve de köylülerimize başsağlığı diliyoruz.
Dün öğle saatlerinde köyümüzde yangın çıktı. Komşularımızdan SEVİNÇ ailesine ait olan harman ve merekler yandı. Şeyıhgilin harmanlar ve merekler yandı. Yangının çıkma sebebi, muhtarın ulusal basına vermiş olduğu demeçte elektrik kontağından çıktığı düşünülüyor.
Komşularımızdan herhangi birisine birşey olmamıştır. Ayrıca köyün ortasında çıkan yangını etraftaki yine otlarla dolu merek ve çatılara sıçratmamak için köylülerimiz yoğun çaba harcadılar ve başarılı oldular. Oltudan itfaiye gelene kadar yangını kontrol altına aldılar.
Harman ve merek sahibi komşularımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletirken köylülerimizi de yangını söndürmedeki başarılarından dolayı tebrik ediyoruz ve Allah bizleri ve tüm köylülerimizi ve köyümüzü afetlerden korusun diye dua ediyoruz.
Ayrıca ulusal basında geçtiği şekliyle haberi aşağıda görebilirsiniz.
ERZURUM”un Oltu ilçesine bağlı İnci köyünde elektrik kontağından çıkan yangında 3 samanlık ve 6 harman yandı, bir koyun telef oldu. Yangın, bugün saat 11.00 sıralarında Oltu ilçesinde 28 kilometre uzaklıktaki İnci köyünde meydana geldi. Elektrik kontağından çıkan yangın kısa sürede büyüdü. 3 samanlık ve 6 harmanın kullanılamaz hale geldiği yangın köylülerin ve itfaiyenin müdahalesi ile güçlükle söndürüldü. Alevler arasında kalan bir koyunun telef olduğunu söyleyen Muhtar İsmail Altaş, “Köyümüzde yangın felaketi yaşadık. İlk müdahaleyi köyümüzde bulan yangın vanaları ile yaptık. İtfaiye ekiplerinin gelmesi hayli zaman alıyor” dedi.
İzmir’de yaşayan komşularımızdan Gazi Şerif Kaya’nın 17 yaşındaki oğlu MEHMET CAN bugün Hakkın rahmetine kavuştu.
Güneydoğu’da MEHMETÇİKLERİN şehit düştüğü şu günlerde köyümüzden isimleri Mehmet olan iki kardeşimizi de Hakkın rahmetine uğurladık. Duamız bizim mehmetlerimizi de Rabbimiz diğer mehmetciklerle beraber şehitler mertebesine yükseltsin.
Mehmet Can’a Allah’tan rahmet, geride kalan acılı annesine , babasına ve tüm sevenlerine sabr-ı cemil diliyoruz.
İstanbul’da oturan kardeşimiz Ahmet Coşkun’un oğlu Mehmet 21 yaşında bizlere veda etti. Uzun süredir ayağına musallat olan hastalıktan kurtulamadı. Rabbimiz Mehmet’i cennetine aldı. Bugün istanbulda defnedildi.
Mehmet yavrumuza ALLAH’tan gani gani rahmet dilerken annesine babasına ve tüm sevenlerine de başsağlığı diliyoruz.
Bursa’da ikamet eden köylülerimizden EMİN COŞKUN hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Kardeşi Kalfa Hasan Coşkun’a, oğulları Mustafa, Mevlüt, Osman ve Hüseyin Coşkun kardeşlere ve cümle eşine-dostuna ve tüm sevenlerine baş sağlığı diliyoruz. Allah sabr-ı cemil versin.
Merhum EMİN Amcamıza da Allahtan gani gani rahmet diliyoruz. Allah yattığı yerde utandırmasın.
Köyümüzde ikamet eden değerli komşularımızdan ve köyümüzün elektirik işlerini ustalıkla yapan İlhami ve İhsan kardeşlerimizin babası İzmirde yaşayan Şerif amcanın da abisi ALİ SEVİNÇ kalp krizi sebebiyle Hakka’a yürüdü.
Ali amcamıza ALLAH’tan rahmet geride kalan kederli ailesine ve sevenlerine başsalığı diliyoruz.
Köyümüzün ileri gelenlerinden ve yaşlılarından olan Kazım AĞIRMAN 31.07.2015 Cuma günü Allah’ın rahmetine kavuştu. Cenaze aynı gün İstanbulda defnedildi.
Kazım Dedeye Allah’tan rahmet geride kalanlara da başsağlığı diliyoruz.
Köyümüzün Oltu’da ikamet eden sakinlerinden Şaban Sevinç amcamızın eşi, Fatma Sevinç dün (05.06.2015) Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
Uzun zamandır kanser illetiyle mücadele eden Fedime abamıza Allah’tan rahmet, başta Şaban amca olmak üzere tüm aile efradına ve yakınlarına ise başsağlığı diliyoruz. Rabbim mekanını cennet eylesin.
Köyümüzün Gürsu’da ikamet eden sakinlerinden Ali Çelik bu sabah (26.04.2015) Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Ali amcamız uzun süredir KOAH hastalığından dolayı tedavi görüyordu.
Kendisine Allah’tan rahmet, başta çocukları Kadir, Bilal ve Ömer olmak üzere tüm aile efradı ve yakınlarına da başsağlığı diliyoruz. Rabbim mekanını cennet eylesin.
Köyümüz gençlerinin Oltuda düzenlediği 3. Geleneksel Futbol Turnuvasının şampiyonu Akdağ Spor oldu.
Organizatörlüğünü Selim Sevinçin yaptığı turnuvaya 6 takım katıldı. Finale Akdağ spor ile Gölyer spor kaldı. Final maçında Akdağ Spor Gölyer Sporu 3-2 mağlup ederek 3. Geleneksel İnci Köyü Bahar Futbol Turnuvasının şampiyonu oldu.Köy muhtarımız İsmail Altaş, “Köyümüzdeki genç sayısı hayli fazla. Birlik ve beraberlik adına bu turnuvayı düzenliyoruz. Gençlerimizi internet cafe köşelerinden ve kötü alışkanlıklardan uzak tutmak istiyoruz.” dedi.
Kömürcüoğlu Kadir Altaş yakın zamanda iş hayatını noktaladı ve emekliye ayrıldı. Allah’tan kendisine uzun, sağlıklı ve huzurlu bir ömür diliyoruz.
İstanbul’da hastalarımız hep Vakıf Guraba’da yattı. Kömürcüoğlu çünkü gariplerin yanındaydı. Hizmet etti, yüksünmedi, şimdi biz de ona hizmetleri için teşekkür ediyor ve duamızı tekrarlıyoruz: Allah ona uzun, sağlıklı ve huzurlu bir ömür versin.
Kömürcüoğlu’nun hizmeti çoktur, hasletleri fazladır. Ancak onun en önemli özellikleri elbette şairliği, insanına düşkünlüğü, vatanını sevmesi. Tabi fotoğrafçılığını, tarihçiliğini de unutmamak lazım. Ayrıca hatıra hazinesi gibidir. Bu vesileyle emekliliğinin köyümüz hakkında hazırladığı kitabı hızlandıracağını umut ediyoruz, kitabı da merakla bekliyoruz.
Kömürcüoğlu’nun her önemli olayı dile getiren bir şiir kaleme alması adetidir. Mesela Keçiler köyümüzde yasaklandığında Keçiler şiirini yazması büyük ses getirmişti. Akdağa şiir yazdı; köyümüzün özel insanlarının güzelliğini anlatan şiirler yazdı; hocaları, hafızları, postaları, garipleri anlatan şiirler yazdı. Dağ günlerine şiirler yazdı. [Bu şiirlerin bir kısmı “Gülü de Ağlatmışlar” adıyla bir kitap olarak da yayınlandı.] Sitemiz üzerinden atışmalar yaptı. Köyümüzün ozanı, atan kalbi, söyleyen dili oldu. Aşklar, acılar, gurbetler, ayrılıklar, sevinçler, umutlar hep onun kaleminden damıttığı şekliyle kalbimize damla damla aktı. Şimdi ise kendi emekliliğine, kemaline, elvedasına bir şiir yazdı. Buyrun hissiyatını kendi dilinden okuyalım:
ELVEDA
Kırk yıldır her gün koştuğum işim Yaş kemale erdi sana ELVEDA Ağardı saçlarım döküldü dişim Gençlik hayallerim hazzım ELVEDA
Nice yazı yazdım dosyalar dizdim Kanunu nizamı ruhuma yazdım Namertler yüzünden canımdan bezdim Meydan sizin olsun kalın ELVEDA
Her gün hastalarla hemhal oldum Gün oldu boş kaldım gün oldu doldum Gahi sitem yedim gah dua aldım Yardımım bekleyen dostlar ELVEDA
İki dostum vardı kalem ve kâğıt Gün oldu dertlere yazdık bir ağıt Dosyaları topla evraklar dağıt El derdiyle saçım yoldum ELVEDA
İşte gün yüzüne asla bakmadım Abdestsiz duasız evden çıkmadım Yağımla kavruldum ele bakmadım Menfaat için koşan naslar ELVEDA
Haramdan sakındım elim sürmedim Devletin malını ele vermedim Bir toplu iğneyi vurup kırmadım Vatana verdiğim hizmet ELVEDA
Aş verdi iş verdi hem barındırdı Ben hasta olunca beni kayırdı Sakladı kokladı elden ayırdı Devlet memurluğum unvan ELVEDA
Sırt sırta verip rızık kazandık Kâğıtlar üstüne işleri yazdık Gahi sitem ettik gâhi de kızdık Mesai dostlarım size ELVEDA
Amirlik eyleyip gönül kırmadım İstenmeyen yere asla varmadım Halden bilmeyenle ahbap olmadım Amirlik memurluk bitti ELVEDA
Ne kahırlar çektim elin dilinden Uykusuz geceler geçti ömrümden Münafık dostlardan namert elinden Sahte arkadaşlar size ELVEDA
İşimi sevdim neşeyle koştum Evimi sevdim yuvama taştım Yalandan riyadan hep uzak kaçtım Kıymet bilmeyenler kalın ELVEDA
Bana kucak açan sandalyem masam Sizler bilirsiniz derdim ve tasam Sarıldık koklaştık ben nasıl küsem Hakkınızı helal edin ELVEDA
Her sabah çayımı bana getiren Kirimi pasımı silip süpüren Bunca angaryamı alıp götüren Çorbamı dolduran canlar ELVEDA
Erzurum, Gureba, Güngören, Lepra Yola revan ol da eşyanı topla Doğruluk çizginden yâdlara sapma Her rüzgârla esen sazlar ELVEDA
Kapım açıktı ve sofram açıktı Yıllarca insanlar sel oldu aktı Nicesi derdinden şifayla kalktı Hatır gönül soran dostlar ELVEDA
İnsana hizmeti şiar edindim Çalıştım çırpındım dostlar edindim Kini nefreti kalbimden sildim Her gün kapım çalan yaren ELVEDA
Haram bir lokmayı eve sokmadım Elin mal mülküne kem göz bakmadım Bağrıma taş bastım gönül yıkmadım Her dem kahrım çeken canan ELVEDA
Her türlü nazımı kahrımı çeken İşten ayrılınca gözyaşı döken Kadere rızayla boynunu büken Gönül sultanlarım kalın ELVEDA
Kömürcüoğlu bu yazım kaderim Hizmet bu kadarmış çeker giderim Yarana ahbaba selam ederim Görev sona erdi bana ELVEDA
Hafız Kâmil Çelebi Hoca bugün [07.02.2015 Cumartesi] geçirdiği bir kalp krizi sonrasında hakkın rahmetine kavuşmuştur. Hafız Kâmil hocamıza Allah rahmet diliyoruz, mekanı cennet olsun inşallah.
Başta eşi Aynur yenge olmak üzere, çocukları Elif, Gülsüm, Lebibe, Hüsrev, Nasuhi, Sait ve Muharrem Çelebiye Allahtan sabr-ı cemil niyaz ediyoruz.
Hafız Kâmil Hocanın cenaze namazı, Pazartesi günü [09.02.2015] öğle namazına müteakip İstanbul Karacaahmet Şakirin Camiinde kılınacak olup naaşı Karacaahmet Mezarlığına defnedilecektir.
Bursa’da yaşayan köylülerimizden Eşref Emigilin Emin Candan’ın muhterem eşi Ayşe ablamız bu gün Hakkın rahmetine kavuştu.
Merhumeye Cenab-ı Hakktan gani gani rahmet dilerken geride kalan başta eşi Emin amca ve çocukları Kadir, Mürsel, Yavuz ve Adem kardeşlerimize ve diğer yakın akrabalarına başsağlığı diliyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hattat Hasan Çelebi’ye Saygı Gecesi”ne Katıldı (12.12.2014)
Üsküdar Belediyesi tarafından düzenlenen “Hattat Hasan Çelebi’ye Saygı Gecesi’ne katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hat sanatının sadece güzel yazı olmadığını; büyük ve kadim bir medeniyetin, sınırları olmayan bir coğrafyanın ortak dili olduğunu vurgulayarak, “Bizim medeniyetimiz hattat Hasan Çelebi hocamızın engin gönlündeki birikimdir. Ona baktığımızda sadece hat sanatını değil, bütün medeniyeti görürüz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Üsküdar Belediyesi tarafından düzenlenen “Hattat Hasan Çelebi’ye Saygı Gecesi”ne katıldı.
Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleşen törende yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan, Üsküdar Belediye Başkanı ve çalışma arkadaşlarına, önemli ve anlamlı geceyi düzenledikleri için şükranlarını dile getirdi.
“BİZİM MEDENİYETİMİZ HATTAT HASAN ÇELEBİ HOCAMIZIN ENGİN GÖNLÜNDEKİ BİRİKİMDİR”
Adına düzenlenen bu merasim vesilesiyle Hattat Çelebi’ye hürmetlerini sunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Allah’tan sağlıklı, uzun ve hayırlı nice ömür dilediğini kaydederek, “Hocam, elinize sağlık, gönlünüze sağlık, yüreğinize sağlık. Allah sizden razı olsun. Rabbim bir ömür boyu mürekkeple, kalemle, kamışla, kâğıtla dostluk yapmış o parmaklarınıza güç, kuvvet versin. Rabbim bir ömür boyu harflerin sırrının peşinde koşmuş, harflerin sırrına vakıf olmuş ve harflerle sırdaşlık yapmış yüreğinizden ferahlığı hiç ama hiç eksiltmesin. İnşallah ömrünüz boyunca öğrettiğiniz her bir harf için Rabbim size misliyle mukabele etsin, muamele etsin. Sadece yazdığınız, okuduğunuz, öğrettiğiniz harfler için de değil, sizin hatta döktüğünüz ve okunmasına vesile olduğunuz her bir harf için de Rabbim inşallah size misliyle ecir versin. Sürekli ‘bizim medeniyetimiz’ diyoruz ya. Bizim medeniyetimiz hattat Hasan Çelebi hocamızın engin gönlündeki birikimdir” dedi.
“HAT SANATI SADECE BİR YAZI DEĞİL, AYNI ZAMANDA BU COĞRAFYANIN ORTAK DİLİDİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, adeta medeniyetin ete kemiğe bürünerek Hattat Hasan Çelebi olarak görüldüğünü, Çelebi’ye bakıldığında sadece hat sanatının değil, bütün medeniyetin görüldüğünü kaydetti. Van Merkez Camisi ile Üsküdar Selami Ali Camisi’nin ortak yanının kıblesi ve Çelebi’nin hatları olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eskişehir’de Reşadiye Cami ile Medine-i Münevvere’de Ravza-i Mutahhara’nın ortak yanı ezanıdır, bir de hattat Hasan Çelebi’nin hatlarıdır. Kazakistan Almatı Camii’nde de onun el emeği vardır. Belçika Yunus Emre Camii’nde de onun göz nuru vardır. Hocası merhum Hamid Aytaç’ın mezar taşında da Mihrimah Sultan’ın Eyüp Sultan’daki kabrinin kitabesinde de onun ustalığı vardır” diye konuştu. Hat sanatının sadece güzel yazı olmadığını, coğrafya, harita ve büyük bir medeniyetin, kadim bir medeniyetin, sınırları olmayan bir coğrafyanın ortak dili olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, batılı bir aydının, “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır” sözünü hatırlatarak, “Diliniz neyse, dünyanız da odur” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kullanılan kelimelerin, kurulan cümlelerin sayısı neyse kişinin dünyası, tefekkürü ve tasavvurunun da o olduğunu söyledi.
“DİL; MEDENİYETİN, HAFIZANIN VE MİLLET OLABİLMENİN ANA VASFIDIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dil sadece iletişim aracı demenin büyük bir haksızlık olduğunu belirterek, “Dil medeniyettir, gönüldür. En önemlisi de dil hafızadır. Çocukluğunuzu, bebekliğinizi bir hatırlamaya çalışın. Belli bir yaşın altında hiçbir şey hatırlayamadığınızı göreceksiniz. Çünkü dil yoksa hafıza yoktur. Bebek ne zaman ki dili öğrenir, kullanmaya başlar, işte o zaman kaydetmeye, hafızaya yazmaya başlar. Sadece bebekler için değil, dil milletler için de hafızadır. Merhum Cemil Meriç diyor ki: ‘Milletin ana vasfı devamlılıktır’. Dilde, terbiyede, gelenekte devamlılık. Dil; medeniyetin, hafızanın, millet olabilmenin ana vasfıdır. Bir toplumdan dilini alırsanız, o toplumun milliyetini, medeniyetini, hafızasını da almış olursunuz. Bunun bedelini çok ağır ödemiş bir millet olarak bunu söylüyorum. Bir toplumun diline kastederseniz, o toplumun dinine, kültürüne, sanatına da edebiyatına da kastetmiş olursunuz” dedi.
“ONCA SALDIRIYA RAĞMEN ARAPÇA, OSMANLICA, KÜRTÇE VE TÜRKÇE HAYATTADIR”
Birinci Dünya Savaşı’nın yıl dönümü olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, çok kan aktığını, çok masumun katledildiğini, sınırların yeniden çizildiğini, yeni bölgeler icat edildiğini, yeni sömürü alanlarının ihdas edildiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bütün bunların gelip geçebileceğini, bu düzenlemenin, bu kurgunun bozulacağını ifade ederek, “Ama o süreçte çok geniş bir coğrafyanın diline ve kültürüne de kastedilmiş, dil ve kültür üzerinde de kurgular yapılmak istenmiştir. İşte en tehlikelisi de budur. Allah bizi bundan muhafaza buyursun. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun, bizi bundan muhafaza buyurmuştur. Yapılan onca saldırıya rağmen Arapça, Osmanlıca, Kürtçe hayattadır. Onca saldırıya rağmen Allah’a hamdolsun, Türkçe hayattadır. Örselenmiş, törpülenmiş olabiliriz. Acımasızca hızarlardan, değirmenlerden geçirilmiş, öğütülmeye çalışılmış olabiliriz. Ama dilimiz, dillerimiz büyük bir millet olmamızı temin edecek şekilde dimdik ayakta, dimdik hayattadır” diye konuştu.
TÜRK DÜŞÜNCESİNİN GEÇMİŞİ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Merhum Cemil Meriç’ten, “600 yıldır cerrahi bir ameliyatla içtimai uzviyetinden koparılıp atılınca Türk düşüncesi boşta kalmıştır. Çünkü Batı’ya da tutunamamış, sırtını Batı tefekkürüne de dayayamamıştır. Uydurca ile bir ‘Hürriyet Kasidesi’, bir ‘Sis’, hatta bir ‘Erenlerin Bağından’ yaratılabilmesi için en az bir 600 yıla daha ihtiyaç var” şeklinde alıntı yaparak, “Evet çok büyük bir tahribat yaşanmıştır. Ama inanıyorum ki 600 yıla gerek kalmadan bu büyük tahribatı, bu büyük millet yeni nesillerle, genç nesillerle inşallah telafi edecektir. Babalarımız, dedelerimiz, yerde yazılı bir kâğıt gördüklerinde alırlardı, öperlerdi; adeta bir ekmek gibi onu muhafaza eder, ya da yüksekçe bir yere koyarlardı, çok kimsenin bununla alay etti, buna istihza ile yaklaştı, ‘Anlamını bilmediği kâğıdı Kur’an zannedip öpüyorlar’ diye çok kişi bu güzel gelenekle dalga geçtiler. Anlamadıkları şu¸ bu millet yazıya, hatta kaleme, kâğıda muhtevası her ne olursa olsun, hürmet gösteren bir millettir. Arapça ya da Osmanlıca harfler olduğu için değil, o, yazı olduğu için yerden alır, öper, yüksek bir yere koyarlardı. Manasını bilseler de, bilmeseler de okuyabilseler de, okuyamasalar da yazı onlar için muhteremdi, mübarekti” diye konuştu.
“CEHALETİ YOK EDEN İDRAK, İRFAN, AHLAK VE HİKMETTİR”
Erdoğan, “Bizde neden kitap, gazete okunmuyor?” diye zaman zaman tartışıldığını hatırlatarak, “Acaba yazıya gösterilen o hürmetin yitirilmiş olmasından olabilir mi? Bizde okuma yazma bilmeyene cahil denmez. Cahil başka bir şeydir, ümmi başka bir şeydir. Haşa, Hazreti Peygamber (as) okuma yazma bilmiyordu, yani ümmi idi. Cehaleti yok eden okuma yazma bilmek değildir, mektep medrese görmek değildir, kitaplar okumak, diplomalara sahip olmak değildir. Cehaleti yok eden idraktir, irfandır, ahlaktır ve hikmettir. Aramızda isminin başında profesör unvanı olan hocalarım var, tenzih ederim. Fakat Osmanlıca’nın bir yazı şekli olduğunu bilmeyen, Osmanlıca ile Türkçe’nin farklı iki dil olduğunu zanneden çok sözümona, okumuş görürsünüz. Meseleye yine de müspet cepheden bakmakta fayda var. Hafızamızı, damarlarımızı, köklerimizle olan irtibatımızı koparmaya yönelik tüm gayretlere rağmen Allah’a hamdolsun, dilimiz gibi tarihimizle aramızda köprümüz olan yazımız da ayakta kalmış, hayatta kalmış, bugünlere ulaşabilmiştir.”
“BİZİM MEDENİYETİMİZ SEVGİ VE AŞK MEDENİYETİ OLDUĞU KADAR AYNI ZAMANDA MEŞK MEDENİYETİDİR”
Hattat Hasan Çelebi’nin sadece hattat olmadığını, onun aynı zamanda “bu medeniyeti dipdiri ayakta tutan, geçmişten alıp bugüne taşıyan bir pınar, bir kaynak” olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hattat Hamid aynı şekilde ömrünü bir medeniyetin diri kalmasına vakfetmiş gerçek bir kahramandır. Bizim medeniyetimiz, kılıçlarla şekillenmiş değil, kalemle, kağıtla, mürekkeple, hokkayla şekillenmiş bir medeniyettir. Bizim medeniyetimiz, sevgi medeniyeti, aşk medeniyeti olduğu kadar, aynı zamanda meşk medeniyetidir. Şunu hiçbir zaman unutmayacak ve hiçbir zaman unutturmayacağız; Kur’an-ı Kerim Mekke’de nazil olmuş, Kahire’de okunmuş, İstanbul’da, bu topraklarda yazılmıştır” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’un yazının merkezi, her köşesiyle yazı ve hat olduğunu dile getirerek, “Dünyada hangi millet vardır ki medeniyetinin üzerine inşa edildiği yazıyı okuyamaz? Var mı böyle bir millet? Dünyada hangi millet vardır ki dedesinin mezar taşını okuyamaz? Dünyada hangi millet vardır ki iftihar ettiği şairleri, yazarları, münevverleri, âlimleri ilk kaynağından öğrenemez? Dünyada hangi millet vardır ki yazının merkezi bir şehirde devasa arşivlerde bulunan milyonlarca belgeleri okuyamaz?” diye sordu ve “George okur, Hans okur ama Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin okuyamaz” dedi.
“KİMSE OSMANLICADAN, OSMANLICANIN ÖĞRENİLMESİNDEN VE ÖĞRETİLMESİNDEN KORKMASIN”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün bile evlerimizin kapısına yazılan ‘Ya hafız’ lafzını okuyamayan, anlayamayan bir nesil düşünülebilir mi?” diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Hamdolsun, milletiz ki içimizden en azından bazıları bunları okuyabiliyor, içimizden bazıları okuyacak talebeler yetiştirebiliyor. Fakat bu bize yetmez. Hiç kimse bundan farklı manalar çıkarmaya kalkışmasın. Meseleyi farklı zeminlere çekip, böyle hayati bir meseleyi hiç kimse kör ideolojik bir zeminde lütfen ele almasın. Hele hele dedesinin mezar taşını okuyamıyor olmaktan mahcup olmak yerine, ‘Ne yapacağım mezar taşını okuyup da’ deyip, hiç kimse kompleksini böyle cesaretle lütfen itiraf etmesin. Bırakın bu üslubu müstemlekeciler, oryantalistler kullansın. Bu milletin evladı, bu toprağın evladı dedesiyle, ecdadıyla kendi öz medeniyetiyle irtibat kurmaya yönelik her gayret karşısında azıcık da olsa heyecan duyar. Ne diyorlar? ‘El uzaya gidiyor, biz Osmanlıca’yı tartışıyoruz’ diye meseleyi sulandırmaya çalışanlar var. Eğer sen yüzlerce yıllık hafızanı, birikimini, medeniyetini siler atarsan, işte sadece başkalarının uzaya gidişini seyredersin. Mesele budur. Üstelik daha nice asırlar boyunca da seyretmeye devam edersin. Kimse Osmanlıcadan, Osmanlıcanın öğrenilmesinden ve öğretilmesinden korkmasın. ‘Bana bir harf öğretenin kölesi olurum’. Bizim anlayışımız budur. Bizim çocuklarımız bırakalım bizi öğrensinler. Biz o imkânlara nail olamadık, en azından çocuklarımız, torunlarımız o imkanlara nail olsun. İstanbul’a belediye başkanı olduğum andan itibaren açtığımız kurslarda bunları başlattık. Eski yazı yoktur, eskimeyen yazı vardır. Bunu öğretmeye başladık. Bırakalım çocuklarımız o eskimeyen yazı ile yeniden buluşsunlar.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hattat Hasan Çelebi’nin Erzurum’un Oltu ilçesinden yola çıktığını, dayandığını, direndiğini, sabrettiğini, sebat ettiğini, her yasağa, her engele, her darbeye hatta sürgüne rağmen o eskimeyen yazıyı bugüne kadar taşıdığını, onun gibi nice kahramanın eskimeyen yazıyı bugünlere taşıdığını anlatırken, “İnanıyorum ki Osmanlıcanın daha yaygın öğretilmesi, en çok da onlar için büyük bir mana taşıyor. Hayatlarını ve hürriyetlerini verdikleri bir davanın bugün yeniden özgürlüğüne kavuşuyor olması, inanıyorum ki en çok da hattatlarımızı umutlandırıyor” dedi.
“MEDENİYETİMİZİN TEMELİ OLAN ESKİMEYEN YAZIYI HALA MUHAFAZA EDİYORSAK, BU SİZİN DAVANIZIN ESERİDİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan Hattat Hasan Çelebi’ye şunları söyledi: “Bugün eğer 77 milyon bir tek milletsek, bu sizin, sizlerin sabrınızın, sebatınızın bir eseridir. Bugün eğer medeniyetimizin temeli olan eskimeyen yazıyı hala muhafaza edebiliyorsak, bu sizin sarsılmaz, o ısrarcı davanızın eseridir. Bir kez daha Allah sizlerden razı olsun. Bir kez daha sizin gibi bu davaya gönül verenlerden Allah razı olsun. Bu davaya bir ömür adadığınız kadar talebe yetiştirdiğiniz için sizden, diğer hocalarımızdan, ahirete irtihal etmiş tüm hocalarımızdan da Allah razı olsun. Bugün eğer büyük Türkiye, yeni Türkiye diyebiliyorsak, gelişen, değişen Türkiye diyebiliyorsak, 77 milyonun birliğini, beraberliğini, kardeşliğini daha güçlü vurgulayabiliyorsak, tüm dünyada mazlumların sesi, nefesi olabiliyorsak, bunda hiç şüphesiz sizin dava sebatınızın ve sabrınızın tesiri vardır. Hani yıllarca Rabbi Yessir yani ‘Rabbim Kolaylaştır’ ayet-i kerimesini meşk etmişsiniz ya inanın boşuna değil. O dualar ki işte bizi bugünlere ulaştırdı. Rabbim sizi ve sizin gibi aşk ustalarını, meşk ustalarını, medeniyet mimarlarını bu milletin başından eksik etmesin. Hiç endişeniz olmasın, Allah’ın izniyle asırlar da geçse o hani ‘Edeb ya hu’ yazan, ‘Hiç’ yazan, ‘Ya hafız’ yazan eskimeyen yazılarınız, medeniyetimizin levhaları olarak kalmaya devam edecek. Bir kez daha Allah’tan sizlere uzun, hayırlı, sağlıklı ömür niyaz ediyorum. Cezaevinden çıkarken gene bir üstadımız bana bir tablo getirmişti. Orada da şu yazıyordu, ‘Bu da geçer ya hu’ diyordu. Hamdolsun geçti” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Üsküdar Belediyesi’ni etkinlikten dolayı tebrik etti.
Hattat Hasan Çelebi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “Allah bütün işlerinizde yardımcınız olsun” Hadis-i Şerifinin yazılı olduğu bir hat tablosunu hediye etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Hattat Hasan Çelebi’ye bir plaket verdi.