Tüm site ziyaretçilerinin ve köylülerimizin bayramını kutluyoruz.
Bu bayramın tüm İslam alemine huzur ve saadet getirmesini Cenab-i Allah’tan niyaz ediyoruz.
Tüm site ziyaretçilerinin ve köylülerimizin bayramını kutluyoruz.
Bu bayramın tüm İslam alemine huzur ve saadet getirmesini Cenab-i Allah’tan niyaz ediyoruz.
Genelde tüm İslam aleminin, özelde ise tüm köylülerimizin Ramazan Bayramları mübarek olsun. Bizler bayram ederken, dünyanın birçok yerinde bayramı buruk bir şekilde geçiren kardeşlerimizi de dualarımızda unutmamak dileğiyle…
Geçtiğimiz kurban bayramının değil, ramazan bayramından ve önceki bayramlardan çekilmiş bir kaç resmi paylaşıyorum.
Cami içindeki görüntüler İlhan CENGİZ in emeğidir.
Bayram, bayramlarımız, her aklımıza gelince “Bayram o bayram ola” deriz de niye olmaz, o bayramlara niye dönüş yoktur? O bayramlar ne bayramdı? Ne kaldı o günlerden?
Her insan için çocukluğu farklıdır. Her şeyin tadında yaşandığı çağdır. İşte bayramlarda o çağın bayramlarıdır.
Ben, 80’li yılların başlarında (dile kolay da, nerdeyse otuz yıl olmuş) yaşadım o günleri. Herkes kendi çocukluğunda yaşadı o bayramları.
Eski cami vardı o zaman. Tahta minareli cami. Giriş kapısı hemen minarenin altındandı. Kapının dış tarafında ayakkabılık ve tabutların konulduğu yer tahtalarla çevriliydi. “Bayramın kapsına” giderdik. İşte o tahtaların arasından kapının açılmasını beklerdik.
Aslında bayram şafakla birlikte başlardı. Babam gece yarısından hazırlanır, abdestini alır, sessizce çıkardı. Kapının dışarıdan çekilmesi beni derin uykulardan bir nebze uyandırsa da biraz sonra cami hoparlörünün sesiyle anca kendime gelebilirdim.
Babam gazel okumaya başlayınca bayram da başlamış olurdu. Önceleri bayram sabahı gazellerini tek başına okurken kur’an kursunun açılmasıyla öğrencilerde eşlik etmeye başladı bu kutsal melodiye… Halen daha devam eden bu gelenekle kur’an kursunda okuyan ve okumayan birçok çocuk mikrofonu eline alma fırsatı yakaladı.
Sabah ezanıyla birlikte yukarı mahalleden, aşağıdan, her taraftan insanlar, akın akın camiye koşarlardı. Sabah namazını kılanlar camiden çıkmaz bayram namazını beklerlerdi. Eski cami dolup taşardı.
Evlerden en son biz çıkardık, çocuklar. Caminin içine bizi almazlardı biz de caminin dışında beklerdik. Zaten biz, camiye değil bayramın kapsına gelirdik.
Bayram sabahı büyükler camide bayram namazını kılarlarken biz sabah erkenden bayramlık elbiselerimizle caminin kapısında buluşurduk. Buna “caminin kapısı” demez “bayramın kapısı” derdik. Sadece o sabah için böyle söylerdik. Herkes cıcıklı yeleklerini, sandıktan çıkan pantolonlarını giyerek gelmiştir.
Bir gün önceden harçlıklarını kapanların bellerinde bir de mantar tabancası vardır. Arada hava atmak için çıkarıp da tetiğe dokundular mı, ses bütün köyde yankılanırdı. Camidekilerden biri hemen dışarı fırlar (çoğu zaman Ramazan emi yapardı bu işi. Caminin sükûnetinden huzurundan sorumluydu.) hepimizi taa haytagilin sokağa kadar sürerdi. Tekrar caminin giriş kapısına gelip tahtaların arkasından caminin dağılmasını beklerdik. Cami dağılınca da birçoğumuz büyüklerden önce sevinçle eve koşar haber verirdik caminin dağıldığını.
Ramazan bayramıysa bulgur pilavı pişmiş beklemekte. Adı bayram pilavıdır artık; yanında hoşafı vardır. Eğer kurban bayramıysa önce kurbanlar kesilirdi. Genelde küçükbaş hayvanlar kesildiği için sabahın erken saatlerinde et kokusu dalga dalga yayılırdı köyün üstünde.
Biz çoğu zaman evdeki büyüklerin ellerini öpmeye bile fırsat bulamazdık. Ya da bunu yapmazdık. Hemen mahalleden bir iki arkadaşla evleri dolaşmaya başlardık. Bütün köyü gezip el öperdik. Yol üstünde, cami önünde ya da dükkânların kapısında rastladığımız herkesle bayramlaşırdık. Bazen bir kişiyle iki defa üç defa bayramlaşırdık; farklı yerde farklı kişiler arasında rastladığımızda.
Bir defasında şoför Hasan abinin kardeşi Ahmet abiyle tam dört defa bayramlaştık. Sonuncu da bir evde ziyarette o oturuyordu, ben sıradan geçince herkesi;
“Bu gün sennen kaç defe bayramlaştuğ, bu son olsun.” dedi.
Bir de şeker toplardık şimdiki çocuklar gibi. Kağıtlı şeker yoktu çoğu evde çay şekeri tutarlardı, akide şeker en iyi şekerdi. Ama onu da ceplere koyamazdık erir diye. Poşet bulamazdık, arefe gününden naylonlardan poşet dikerdik.
Golcilerin(ormancı) evine sürü halinde giderdik. Kapıda çocuk eksik olmazdı. Çünkü onlar hem kolonya dökerlerdi, hem de kâğıtlı şeker verirlerdi.
Bayram günlerinde ikindi olunca millet, davul sesiyle yeniden şenlenir, ya Cirese yada Suderesine toplanırdı. Rahmetli Züfer eminin zurnasıyla Hayta Memmet eminin davuluyla bayramlara bayram katardık.
Söyleyin sizin bayramlar bundan daha mı iyi?
Ya da siz böyle bayramlar yaşadınız mı?
Şimdi var mı böyle bayramlar?
Bayram gelmiş neyime
Aman aman garibem.
Kan damlar yüreğime
??
BAYRAMINIZI KUTLUYORUM…
Mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik ederiz
Can bula Cânânını
Bayram O Bayram ola
Kul bula Sultanını
Bayram O Bayram ola.
Hüzn-ü keder def ola
Dilde hicap ref ola
Cümle günah ef ola
Bayram O Bayram Ola.
Lütfi Ya Lütfü Kerim
Erişe Rahmü-Rehim
Bermurad ede fehim
Bayram O Bayram Ola.
Köyümüzde eski bayramlardan bir yemek töreni. Bayram namazından çıkınca köyde topluca erkekler için yerler hazırlanmıştır. Bu yerlere erkekler ve erkek çocuklar katılabilir. Toplu yemek yenilen yerler ?Aşağı mahalle Salihgilin baca?, ?Orta mahalle Ahmet Pehlivangilin baca?, ?Yukarı mahalle Şaban Emigilin baca? ve ?Su deresi Seyfat emigilin baca?. Erkekler camiden çıkmadan önce mahallenin hanımları sofraların kurulacağı bacaları temizler, hasırları sararlar, taze hasırlar büyüklerin oturacağı yere sarılır. Tahta sofralar peşgun hazırlanır, Peşgunların tazeleri ve büyükleri Büyüklerin oturacağı mahale konur. Kıl cecimi varsa o da yine büyüklerin olduğu bölüme sarılır. Kıl cecimi o mahallenin zenginlik göstergesidir. Bunun yanında bir kaç minder varsa bu daha çok zenginlik götergesidir. O gün söylenmese de daha sonra söylentisi başlar. Filan mahallenin sofraları çok güzeldi. Cecim sermişler, minder sermişler diyerek övgüyle bahsedilirdi.
Camiden çıkan cemaatin hali vakti iyi olanları, hali vakti iyi olmayanları yani fakir olanları sofra getiremeyecek durumda olanları, yemeğe davet ederler. Davet edilende davete icabet ederdi. Ev büyükleri doğrudan davet etttiği misafirleri alarak sofraların kurulduğu mekana giderler. Hizmet edecek evladı torunu kim varsa, o doğrudan eve gider, o gün için yemek olarak ne hazırlanmışsa onu alıp getirir. Yemek olarak günün menüsü, bulgur pilavı, üzüm hoşafı. Durumu iyi olan evlerde kartol aşı, bişi, kadı kulağı, bazen bal lokması getirilir. Pirinç pilavı harika yemek, eğer bir sofrada pirinç pilavı varsa o sofra daha sonra anlatılır. Şu bayramda filan mahallenin sofrasına gittim, pirinç pilavı yedim diye söylenilir. Bulgur pilavı ve yoğurt çalhaması yani ayran bir iki ekmek varsa bir iki parça peynir tepire koyarak sofraların kurulduğu mahale getirilir. Tepir genellikle pelüt ağacından yapılmış tepsi. Gelen yemeklerde o zamanlar nebatı yağ olmadığı için sarı yağ yani tereyağı kullanılırdı. Durumu iyi olanlar pilava sarı yağı bol döker yemeğin her yerinde belli olurdu. Sarı yağı olmayanlar pilavın tepesine bir iki gezdirir getirirlerdi. Sofraya yemek getirmek dahi imkanlara bağlıydı. Sofralarda çay çok lükstü. Her bacada çay olmazdı. Çay olsa dahi onuda ileri gelen büyükler içerlerdi. Bazı dışarıdan yani köy dışında gelen misafirler olurdu onlara ikram edilirdi. O mahallede yemek getiremiyen komşulara niye yemek getirmedin diye en küçük ima dahi yapılmadan yemek getirmiş gibi sofraya oturtulurdu. Yemeğe davet edilen insanlarla daha çok ilgilenilir, onların hal ve hatırları sorulur, çocukları varsa adam gönderilir sofraya davet edilirdi. Dışarıdan gelen misarlerle ilgilenilir. Onlarında o ortamda gariplik çekmeleri giderilirdi. Yemekler huşu ve muhabbet ortamında yenir, büyüklerin elleri öpülür herkes evine dağılırdı. Sofralarda kalan ekmek peynir toplanır çobanlara gönderilirdi veya evine gönderilirdi.
Mahalle sofralarından ayrılan büyükler evlerine gider, ev de diğer ev halkı ile bayramlaşırdı. Bayramlaşma gün boyu devam ederdi. Evlere bayramlaşmaya gelen büyüklere yemek, varsa çay ikram edilirdi. Bayram görmeye gelen çocuklara akide şekeri, kuru üzüm veya meyve kurusu dut kak ikram edilirdi.
Bayramlaşma bir taraftan devam ederken köyün delikanlıları bir araya toplanır, davul zurna ile harmanda oyunların hazırlığını yaparlardı. Tabi davul zurna istadiğin zaman çaldıramıyorsun. Köyüm muhtarından ve imamından izin almak gerekiyordu. Bu izini delikanlı başı yanına bir arkadaş alarak, evvela köyün imamına daha sonra muhtara gidilirdi. İmam o anda köyün ahvalına göre kararını belli ederken muhtardanda izin almaları gerektiğini söylerdi. İmamınan görüşen delikanlı başı ve arkadaşları doğru muhtara giderdi. Muhtarda bu işe taraftardır. Ama bir taraftan gençleri kırmak istemez bir taraftanda olası bir taşgınlığa sebebiyet vermemek için azalardan birini ve köy bekçisini çağırarak müşterek karar verirken azaların ve bekçinin orada olmalarını da tembih ederdi. Diğer taraftanda imamla da görüşmeleri gerektiğini gençlere söylerdi. Bu köyün idaresinin birlik içinde olduğunun bir göstergesiydi. Gelecek nesillere bir nevi birlik beraberlik dersi vermekti. Bu arada yakın zamanda ölen birisi varsa onunda yakın akrabayı taallugatından da izin almak daha uygun düşerdi. İmam yakın zamanda ölen şahsın akrabalarından izin almaları için , gelen delikanlı başına tembih ederdi.
Muhtardan ve imamdam izin alan Delikanlı başı ve arkadaşları bir işi başarmanın mutluğu ve gururu içinde gençlerin toplandığı Şabanemiğilin bacaya gider. Gençlere olumlu haberi verdikten sonra sıra Züfer emiye gelmiştir. Züfer emi bu işin bilincindedir. Gençlerin gelmesini beklerken bir taraftanda davulu zurnayı hazırlamıştır. Kendisi içeride zurnanın kamışlarını ıslatırken davulcu Hayta Mehmet emi Zufer emigilin kapıda sigarasını yakmış tüttürürken bir yandan da davula vuracağı çubuğun ipini bağlamaktadır. Delikanlı başı ve arkadaşlarının Züfer eminin evine gidip haberi verince, Züfer emi eşigin üstünde zurnaya üflemeye başlayarak yol gaydesini çalarak gençlerin toplandığı harmana doğru yola revan olur.
İşte şimdi bayram başlamıştır. Çoluk çocuk genci yaşlısı davul zurnanın geldiği tarafa yönelir. Bağrışan çocuklar neşelenen gençler, gençliğini arayan yaşlılar herkes harman yerine toplanır. Daha önceden harman yerindeki gençler barda yerlerini çoktan almışlardır. Bar tutarken bazıları nazlanır, bazılarının da büyükleri orada ise onlardan izin almak gerekir. Barda oynayacak genç gider büyüğü kimse onun elini öper, bu öpme bir nevi izin anlamındadır. O büyüğüde sırtını sıvazlayarak berhudar ol der. Oyun için izin alınmıştır. O genç rahat rahat oyununu oynayabilmaktedir. Harmana yavaş yavaş insanlar gelince bar oynayan şahıslarla birkez daha vakarlı ve heyecanlıdır. Züfer ve Hayta Mehmet emiler iyice zurnanın çaldığı oyunların ritmine kendilerini kaptırmışlardır. Yaşlısı genci kadın erkek çoluk çocuk oyunları seyretmek için evleri veya harmanların bacalarında yerlerini almışlardır. Kim daha iyi oynuyor kim oynayamıyor, değerlendirilmesi seyirciler tarafından yapılır. Bazı Züfer emiyi dinlendirmek için ikili guruplar karşılıklı türkü söyleyerek oynamaya devam edilir.
Ayvanın altında geçtim
Eğildim suyundan içtim
Ben bu ile garip düştüm
Garibim vatanım yoktur
Elimden tutanım yoktur
Amman amman amman
diye söylenir. Bu oyunlar akşam güneş aşıncaya kadar devam eder. Erkekler harmanda davul zurna ile oynarken bayanlar da kazağın deresinde Rahim halfegilin harmanda tulum eşliğinde barda duman cıkarmaktadırlar. Genç kızlar karşılıklı ikili guruplar halinda ince sırığı kırmaktadırlar.
İnce sırık kırıldı nazlı yar
Su dibinde duruldu nazlı yar
Halt etme koca karı nazlı yar
Oğlun bana vuruldu nazlı yar.
Kızlar kazağın deresinde oynarken onların sevgilisi gençler oyunu görebilmek için çeşitli zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Köyün bekçisi veya azalardan birisi daima bayanların oyun oynadığı korur. Gençler gelmesin diye, gençlerde onların bir anlık dalgınlıklarında yararlanarak oyun alanına girmeye çalışırlar. Barda sevgilisi olan kızın gözleri daima yoldadır. Bekler durur. Akşam güneş aşarken bayanlarda oyunu bırakır evlerine dönerler. O gün bayram güzel kutlanmıştır. Çoluk çocuk bayramı kutlamanın heyecanıyla gelecek bayramı beklerler.
“Can bula cananını
Bayram o bayram ola
Kul bula sultanını
Bayram o bayram ola
Hüznü keder def ola
Dilde hicab ref ola
Cümle günah af ola
Bayram o bayram ola
Tevhid ede şevk ile
Hakkı seve şevk ile
Tasdik inerse dile
Bayram o bayram ola
Dildeki Rahman olur
Dertlere derman olur
Azade ferman olur
Bayram o bayram ola
Lütfiye lutfu kerim
Erişe Rahmi Rahim
Ber murad ede fehim
Bayram o bayram ola”
Kurban bayramında köye gitmiştim. Hazan ve hüzün ile beraber bir bayram yaptık.
Arefe gününden başlar bayram.
Arefe gününün heyecanı bir başkadır. Hele bıyığı terlememiş, yeni yetme, toy delikanlıların günler önce başlayan hazırlıkları, artık tamamlanmıştır.
Köyde yaşamış her genç bu hazırlığı, bu heyecanı mutlaka yaşamıştır.
Arefe günü top atışlarından bahsediyorum.
Ne zaman başlamış, nasıl başlamış bu gelenek bilinmez. Yüz yaşındaki nenem (Haci Cemile) ?ben büyüdüm kalktım var.? diyor. Evveliyatını bilen yok. Ama çocukluktan kurtulan her genç, delikanlılığını adeta bu “top atışlarıyla” ispatlar. Biz de kur’an kursuna giderken birkaç defa attık.
Köye giderken hep aklımda o vardı. Arefeye yetişip top atışlarını seyretmek. Her atılan kütükte çocukluk yıllarımdaki kadar heyecanlanırım.
Şanslıyım, gençler tam dört tane kütük hazırlamışlar.
İkindi saatlerini bekleyeceğiz.
Kütükler tam ikindi camisi dağıldıktan sonra atılır. İkindiden çok önce kütükler karşıya çıkarılmıştır. Cami dağılınca kütüğün tam göründüğü yere ikindi güneşinden, görüntüyü bozmaması için, siperlere geçilir, ya da ellerini gözlerine siper yapıp bekleme başlar. Köye tam bir sessizlik çöker. Hatta nefesler bile tutulur. Karşıdan gelen seslere kulak kesilir herkes.
Gençler bir şovun startını verecekler ve farkındalar bütün gözlerin.
İlk önce ıslıklarla dikkatleri toplamaya çalışırlar. Hazır olmayanları, kapıya çıkmamışları ıslıklarla davet ederler. Herkesin seyretmesi için bağrışmalar ıslıklar devam eder.
Nefeslerini tutup da seyredenlerin sabırları tükenir. Hele alafa gidecekler varsa, yada fırında nöbeti olanlar varsa, yada daha mezarlığa gitmemiş olanlar varsa homurdanırlar. “de atın, işimiz gücümüz var” diye.
Artık bütün dikkatleri celbettiklerini anlayan gençler, kütükten uzağa saklanırlar. Sadece biri kalır kütüğün başında, fitili ateşleyip kaçacak.
O da önce numara çeker, bazen, ateşlemeden kaçar insanlar ha patladı ha patlayacak derken zaman uzayınca insanlarda bir telaş başlar patlamadı diye. Ancak son kaçan tekrar kütüğün başına dönünce anlaşılır numara çektiği.
Ve bu sefer fitili gerçekten ateşler ve kaçar.
Önce ince bir duman çıkar.
Bütün nefesler tutulur. Dumanın koyulaşması beklenir. Duman kesilince önce kütüğün parçaları yerden yükselir arkasından yeri göğü inleten sesi duyulur. İkindi güneşinde kütüğün parçaları parıldayarak yağmur gibi inmeye başlar.
Ve gençler saklandıkları yerden çıkarak bir başarının arkasından köye bir poz verirler.
Dedim ya bu sene tam dört top atıldı; ikisi yukarı mahallenin ikisi aşağı mahallenin.
Yukarı mahallenin topları değirmenin başından atılır, aşağı mahallenin topları ise karşıdan.
Artık arefe atışları tamam. Bayrama hazırız demek.
Sanki bu kütükler atılmasa köye bayram gelmeyecekmiş gibi. Ya da bayram yarım kalacakmış gibi gelir bana.
Helal olsun gençlere?
Aşımızı, ekmeğimizi, soframızı… Hüznümüzü, acımızı, yalnızlığımızı paylaştığımız; birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik ve dostluğumuzu en sıcak şekilde hissedeceğimiz mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik eder, mutluluklar dilerken sözü de şaire bırakıyoruz.
Can bula Cânânını
Bayram O Bayram ola
Kul bula Sultanını
Bayram O Bayram ola.
Hüzn-ü keder def ola
Dilde hicap ref ola
Cümle günah ef ola
Bayram O Bayram Ola.
Lütfi Ya Lütfü Kerim
Erişe Rahmü-Rehim
Bermurad ede fehim
Bayram O Bayram Ola.
Aşımızı, ekmeğimizi, soframızı… Hüznümüzü, acımızı, yalnızlığımızı paylaştığımız; birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik ve dostluğumuzu en sıcak şekilde hissedeceğimiz mübarek Kurban Bayramınızı tebrik eder, mutluluklar dilerken sözü de şaire bırakıyoruz.
Can bula Cânânını
Bayram O Bayram ola
Kul bula Sultanını
Bayram O Bayram ola.
Hüzn-ü keder def ola
Dilde hicap ref ola
Cümle günah ef ola
Bayram O Bayram Ola.
Lütfi Ya Lütfü Kerim
Erişe Rahmü-Rehim
Bermurad ede fehim
Bayram O Bayram Ola.
Kurban Bayramınız şimdiden mübarek olsun!
Büyük şehirlerde yaşayanlar bilir: Kurbanın alınmasından -kayrılmasından demiyorum- kesilmesine kadar bir sürü meşakkati vardır. Hele son yıllarda medyanın ?kurban kaçma sahnelerini? bayramın en seyirlik malzemesi haline sokması da cabası. Bayram artık dinî bir gün değil, ya tatil, ya da kaçak hayvanların oynadığı bir film. Oysa köyümüzün bayramları her haliyle güzeldir.
Şimdi size halen yaşayan bir geleneğimizi aktaracağım. Hayır, bayram günü değil, arefe gününü. Arefeyi diğer günlerden ayıran en önemli şey, köyümüzde kütük patlatılmasını ve sırık ucu atılmasını seyretmektir. Bir de yeni elbiselerini giyen çocukların birbirlerine ?bayramda bele misin?? sorusudur. Yani ?bayramlık elbiselerin bunlar mı?? Esasında fakirliğin sorusudur bu. Maşallah şimdiki çocuklarımızın giyimleri her gün bayramlık gibi. Şimdi detayları anlatalım:
Devamını oku© 2024 iNCi KöYü