“DEĞİRMEN”
Ambara buğday olarak giren “pinavun” kış gelmeden öğütülmeli.
İşini gücünü bitiren köylü, değirmenleri nizama sokar; değirmen taşı, “god”, ambar, unluk,“çakçak” yeniden tamir edilir ve düzene sokulur. Güz suları bol akar. Değirmenin taşı dönmeye başlar. Her ailenin “herekeş” olduğu değirmenler vardır, herkes sırasını bekler. Sırası gelen ambarından tahıllarını eşeklere ya da öküz arabalarına yükler, bir kat da yatak alır ve değirmenin yolunu tutar.
Tahılı una çevirmek bir hafta on günü bulur. Geceli gündüzlü değirmenin başı beklenir. Değirmen öğüttükçe unlar çuvala doldurulur, ambar boşaldıkça da tahıl ilave edilir. Önce kırmızı, topbaş, kırik buğdaylar; sonra arpa, varsa çavdar öğütülür, en son da mısır.
Değirmen tarihin donup kaldığı yer… Su akar gider, buğday un olur gider, değirmenci toprak olur gider ama hayat değirmende değişmez. Tarih gömülerek yok olmuştur. Her gün, her yıl aynıdır.
“Akşam olunca babamın bir elinde gaz feneri, diğerinde üç beş parça odun, değirmen yoluna çıkarız. Fener hareket ettikçe gölgelerimiz bir ileri bir geri gider. Her adımda uzar ve kısalırız. Birkaç adım ilerisi görünmez. Ufuklarda kaybolan güneşin bıraktığı yalancı bir aydınlık… Akdağ’dan hafiften ve soğuk esen güz yeli…
Yol kenarlarında yarı insan yarı başka yaratıkları canlandıran kuşburnu ağaçlarına yan gözle bakarak iyice yapışıyorum babamın ceketine. Uzaklardan ürperti veren köpek sesleri… Değirmen yolu ve kahramanının yanında umutlanan, cesaretlenen ve de ilk defa evinden, sıcak yatağından uzakta geceleyeceği için çocukluğa meydan okuyan ben.
Değirmenin ağır kapısı gıcırtıyla açılır. İlk ürperti ve heyecan. Karanlığa açılan kapı fenerin ölü ışıklarıyla değirmenciye yol verir. Soğuk bir un kokusu yayılır içeriden. Değirmen kokusu, yıllarca birikmiş, yaz kış değişmeyen bereketin berrak kokusu.
İlk iş, feneri bir yere asıp unun önünü almak. Ben duvarlarda gölgemin peşindeyim. Kapı kapanmış ve arkasına bir küskü yerleştirilmiştir. Ama bir gözüm kapıda.
Çocuklar için en esrarengiz yerdir “dunguzluk”. Godda biriken tonlarca suyun “şüşürtten” tazyikle fırlamasıyla taşın altındaki çark alanında başlayan bir savaş. “Değirmene gider, gözü dunguzlukta”. İçerde bir şey görünmez ama kılıç kalkan sesleriyle bir savaşın devam ettiği aşikâr. Alttaki savaş üstteki düzenin sebebi. Bir dünyadır değirmen.
Ateşin karşısında uzun bir gece. Teker teker ateşte eriyen odunlar, tek seyir alanı. Bir de ocaktan yansıyan ışıkla titreşen gölgeler. Duvarlara sinmiş geçmiş yılların izleri. Duvar deliklerinde saklanan kime ait olduğu bilinmeyen eski zamanlara ait sözler, gözler, şiirler, türküler….
Kimlerin hikayesini bilir bu duvarlar, kimleri yolcu etti? Kimlerle eğleşti, kimlerle ağlaştı, kimlerin sırrına sırdaş oldu? Kimler bu duvarlarda kayboldu, kimler bu duvarda kendini buldu? Kimlere yoldaş oldu, kimlere kabus oldu bu duvarlar,bilinmez. Sadece değirmenin ritmine zikrini uydurmuş hu çeken bir derviş gibi sessiz sakin tekke sakinlerini ağırlar.
Babam Mevlidi Nebi’den bir bahir okuyor. Arkasından “Alemler nura gark oldu, Muhammed doğduğu gece” ilahisini okuyor. Ben yavaş yavaş açılıyorum. Çocukların büyükleri bıktıran soruları… İllallah ettiriyorum babamı. Sonra Hz Ali’nin cenklerini anlatmaya başlıyor. Hz. Ali, Kesikbaş Cenk’inde devin kellesini almak için dört minare derinliğinde kuyuya iniyor. Ve savaş başlıyor. Ben dunguzluğa bakıyorum. Kılıç sesleri oradan geliyor. Birazdan Hz. Ali, devin başını gövdesinden ayırınca rahatlıyorum.
Değirmen taşından gelen sesler en nadide bir besteye dönüşüyor, hiç bozulmayan bir ahenkle sabaha kadar durmadan dinlenmeden şarkısını terennüm ediyor.
Her yanan odunla birlikte gözlerim biraz daha yoruluyor.
………
Kapı gıcırtısıyla gözlerimi açtığımda duvarların açık alanlarından süzülen sabah aydınlığını görüyorum. Babam, çarktan kendini kurtaran soğuk su ile abdest alıyor. Ben yorgana iyice sarılıyorum. Babam namazını kılıyor, un ambarında sabaha kadar biriken unu çuvallara dolduruyor.
Güneş ışıkları yeni bir günü müjdelerken değirmenden çıkıp köyün yolunu tutuyoruz. Kuzeylere kırağı çökmüş, güneylerde ve tarlalarda sarı bir bitkinlik var. Güvercinler sürü halinde rızık peşindeler. Kavakların tepesinden kargalar bağırıyor. Uzaktan köy görünüyor. Evlerin damlarından ince dumanlar tütüyor.
İki değirmenci sabahın güneş görmemiş ayazında yolun yalnızlığını yaşıyor. Birazdan Akdağ’dan daha aşağılara kızıl güneş indiğinde bu yollar yeniden hareketlenecek. Nahır malı mahsulü yeni kalkmış mısır tarlalarına vurulacak; çocuklar, uykularını yollara döke döke öküzleri alıp Gölyer’e çıkaracaklar. Banda diplerinde eğleşecekler, kuyu kazacaklar, banda saklayacaklar. Ceplerine banda doldurup köyün yolunu tekrar tutacaklar.
Köyün içine giriyoruz. Ahırlardan yemini bekleyen hayvan sesleri, kapılarda balta sesleriyle eve ulaşıyoruz.
Sıcak bir soba, ortada bir sofra, sobanın fırınında ısınmaya bırakılmış ekmekler ve evi dolduran ekmek yanığı kokusu. Küpten çıkarılmış küflü peynir… Değirmen işçileri için güzel bir final.”
Sonbahar da değirmenin ayrı özelliği ve bu özelliğe kattığı güzellikler vardır
Zakir hocaya teşekkür ederim Rabbim sağlıklı huzurlu uzun ömür versin. Gönlüne kalemine sağlık
Hazırlamakta olduğum Köyümüz ve Kültürümüz kitabına sonbaharın bu güzelliğini ve değirmenlerde öğütülen buğday mısır arpa çavdar diğer yiyeceklere PINAVUN denir
Bu tabir Erzurum. Bayburt. Gümüşhane ve Kelkit vadisinde kışa hazırlık. Kış yiyeceklerinin hazırlanması anlaminda.Un bulgur mercimek pirinç gendime gibi yiyeceklerin adıdır.Degirmende buğdayı mısırı bulguru öğütüp anbara konunca bu yıl PINAVUN umuda anbara koydum Rabbim hayirli yedirmeler nasıp eylesin derler.
Işte bu hazırlıklarda Değirmen başı çekmektedir
Kaleminize sağlık hocalarım Allah a emanet olun
Yani niye hüzünlendirdin ki bizi şimdi
Hey gidi hey
Zakir abi çok güzel olmuş. Seslendirilebilir güzel bir yorumla daha da kalıcı olur
●Alttaki savaş üstteki düzenin sebebi. Bir dünyadır değirmen
●çocuklar, uykularını yollara döke döke öküzleri alıp Gölyer’e çıkaracaklar
Daha nice başarılı cümleler var. Maşallah
“Babam Mevlidi Nebi’den bir bahir okuyor. Arkasından “Alemler nura gark oldu, Muhammed doğduğu gece” ilahisini okuyor. Ben yavaş yavaş açılıyorum. Çocukların büyükleri bıktıran soruları… İllallah ettiriyorum babamı. Sonra Hz Ali’nin cenklerini anlatmaya başlıyor. Hz. Ali, Kesikbaş Cenk’inde devin kellesini almak için dört minare derinliğinde kuyuya iniyor. Ve savaş başlıyor. Ben dunguzluğa bakıyorum. Kılıç sesleri oradan geliyor. Birazdan Hz. Ali, devin başını gövdesinden ayırınca rahatlıyorum.”
Harika olmuş emeğinize sağlık Zakir abi
Zakir Hocam yüreğine, kalemine sağlık…Öyle yazmışsın ki adeta oralıymışım, senin yanındaymışım gibi bir his uyandı bende. Yüreğimin derinliklerinden bir parça koptu sanki. Teşekkürler gardaşım.
Zakir Hocam tebrik ediyorum. Eline, yüreğine, kalemine sağlık. Çok güzel olmuş. Edebiyat dergilerine gönderebilirsin. Hatta Kutlu da yorumlarda zikredilmişken Dergah’a göndermek de daha münasip olur.
Zakir abi yüreğine sağlık harika..
Uzun zamandır ilk kez bir tablonun karşısında bu kadar durdum izledim ve dinledim:)
Zakir hoca güzel tahkiye etmiş. Bizim de değirmenimiz vardı ve ben de hep bir değirmen hikayesi yazmak istemişimdir. Masal dünyasının merkezinde ne var deseler değirmen derim şahsen. Kalemin kavi olsun Zakir kardeş 👏
Kıymetli agabeyim,
Diğer yazılarında olduğu gibi bu paylaşımında da bizlere ; zahmetli,meşakkatli olması yanında bir o kadar da Rahmetli, Bereketli ve huzurlu olan ‘hayali cihan değer’ türden geçmişimizi yâd eyleme imkanı vermiş oldun, Rabbim ömrünü bereketlendirsin.
Bunları söylerken , evlatlarını hayata hazırlayan,kendileri gibi birer çınar, darda kalındığında sığınılacak bir liman,yaslanılacak adeta bir dağ gibi yetiştiren ,bu yolda yolumuzu açan büyüklerimizi de hayrla,rahmetle yâd etmek gerektir. Bizlere kolay veya zor olan birtakım sorumluluklar verirken eminim ki uzun vadede erişilebilecek menziller, hedefler hesap edilmişti çoktan.Onların kalpleri katı değildi şüphesiz, şu an bizlerin evlatlarımızı düşündüğümüzden daha fazla bizleri düşündüklerini,ebeveyn olarak yüreklerinde evlatlarına karşı çok daha fazla merhamet beslediklerini insan, zaman geçince daha bir anlayıveriyor. Onlar ki bize , bugün hatırladığımızda yüreğimize huzurla karışık bir burukluk getiren anılar yaşatmasaydı, bugün biz neyi yazacaktık ve yazılanlar bize neyi – neleri hatırlatacaktı yani yazılarımızda, düşüncelerimizde onların payı çok çok daha fazladır. Kendi ayaklarımız üzerinde taaa o zamanlardan durabilmeyi nasıl öğrenip her şeyden önemlisi nimete şükrü nasıl edecektik.
Şu anki kuşaklardan çoğu zaman memnuniyetsizlik duyan bizlerin bu açıdan vebali ağırdır. Günden güne çok daha fazla korumacı bir hale gelen büyükler yüzünden çocuklarımız gençlerimiz yaşayacak bir şey bulmakta zorlanıyor,düşünecek bir şey bulamıyor. Çünkü her şeyi büyükleri onların adına ,onların yerine yapıveriyor.
Bizi hayata hazırlayan,elimizden tutan, halimiz ile gizliden gizliye hallenen ana-babamız, büyüklerimiz, hocalarımız ve daha kim varsa hepsinden Rabbim razı olsun. Rabbimizden bizlere ,gelecekte hayrla yâd edilenler arasında olmayı nasip etmesi temennilerimle…
Yüreğine,emeğine sağlık Zakir agabeyim. Selametle kalasın. 🙋🏻♂️
Maşallah çok guzel olmus bizi alıp götürdü taa geçmişlere
Zakir hocam köy hayatın güzelliklerini çok güzel tasvir etmişsin.Bizlere çocukluğumuzu yașattın .
Tesekkür ederiz.iyi bir köy hayatını anlatan roman yaza bilirsin
Selam ile zakir hocam değirmencinin hakkı hani urup gurik yarım kile ..cok güzel olmuş yüreğinde muhafa ettiğin bize aktardığın için
Zakir, çocukluğu köye geçmiş ve anlattığın hayatı yaşamış biri olarak sana çok teşekkür ederim. Biz, senden daha çok yazı bekliyoruz. Allah, sana böyle bir kabiliyet vermiş. Sinan’ın dediği gibi Mustafa Kutlu hikayelerini hatırlatıyorsun bize. Diğer arkadaşları da teşvik et, onlar da yazsınlar. Sonra bunları bir kitapta toplıyalım. Beni de harekete geçirdin, ben de yazacağım ama seninki kadar güzel olmayacak. Yine de yazacağım. Bekleyin!
Ellerinize sağlık. Çok hoş bir yazı olmuş. Ancak sonda kullandığınız final kelimesi olmamış bence. Yazıda çokça kullandığınız bize has kelimelerden birini secebilirdiniz.
Zakir hocam eline, yüreğine, kalemine sağlık. Bu tarz yazıların devamını bekleriz. Özellikle köy dışında büyüyen yeni neslimizi bilgilendirmesi çok hoş.
Çok güzel çok teşekkürler Zakir hocam ( değirmenlerle alakalı köyümüzde cin hikaye ve hatıraları da meşhurdur.)
Elerinize sağlık hocalar hele benim çok anım olduğu için beni çok duygulandırdı teşekkür ederim
Eline yüreğine sağlık Zakin hocam anılarımız tazelendi
Kalemine sağlik Zakir Hocam.Yaziyi okurken değirmen havasini içimde hissettim.Değirmen çarkinin sesiyle beraber buram buram kokan ocakta pişirdigimiz Ayva kokusu geldi.Kara demlik ve digerleri.Rahmet ölmüşlerine.
Zakir hocam yazıyı okuyunca Uyuzsuyundaki değirmen de rahmetli babamla kaldığım geceleri sanki canlı canlı yeniden yaşadım
Gecenin tam yarısı değirmenin kapısı tak tak diye vuruluyor
Ben yorganı başıma çekiyorum rahmetli babam korkusuzca kim o demeden kapıyı açtı ve selamun aleyküm sesini duyunca başımı yorgandan hafifce çıkarıp göz ucuyla baktım gelenler köyün ormancıları devriye gezerken üşümüşler ( zeko-hıştik) tabi ocakta pelüt odunu hala yanıyor biraz ısınıp yola çıkıp gittiler
Böyle bir anı oldu benim için
Yüreğine sağlık elin ayağın dert görmesin eline parmağına kalemine sağlık hocam
Çok güzel bir yazı.Güzel tasvirler.İnsan adeta yaşıyor.Zakirden çok daha fazla yazı bekliyoruz.Aslında koydeki hayatı bir insan bir kahraman üzerinden ,çocukluktan ölümüne kadar bir bütün halinde anlatılan roman şeklinde bir eser bekliyoruz .Zakir bunu başarabilir ve ses getiren kalıcı bir eser olacağı kanaatindeyim.Tebrikler.
Hocam eline koluna kalemine sağlık değirmende az bulunsakta gidişatı bildigimiz için her kelimede o manzarayi yaşıyormuş gibi olduk teşekkürler
Hocam ya! Çok güzel olmuş. ..lütfen devamını bizden esirgeme. …M. Kutlu hikayelerinden sonra çok içten ve yakın bulduğum bir tad. Teşekkürler..
Yine her zamanki gibi güzel bir yazı. Ucundan kıyısından yaşayabildiğimiz bir hikâyenin müthiş anlatımı. Canına sağlık dadaş.
Çok güzel ve duygusal
Yüreğine sağlık Zakir
Allah razı olsun Zakir hocam,çok güzel anlatım.Değirmen maceralarına yetişen son nesil olduk.