İnsanların koşuşturmadan ibâret bir hayat yaşadıkları, başkalarını bırakalım kendilerine bile zaman ayıramadıkları bir dünyada ben, sizden, Hz. Peygamber Efendimizin evine gidebileceğiniz ve kendisine kısa bir müddet de olsa misâfir olabileceğiniz bir zaman ayırmanızı istiyorum. Terkedelim bu dünyayı, çıkalım bu kalabalıktan, kurtulalım bu sıkıntılardan, arınalım bizi sık-boğaz eden günahlarımızdan ve tertemiz bir yüzle, pâk bir alınla varalım o yüce sultanın huzuruna. Kısa bir müddet bırakalım işlerimizi, geçici bir zaman için durduralım çalışmalarımızı, tutalım eşimizin, çocuklarımızın, yakınlarımızın elinden; hep birlikte yumalım gözlerimizi, uçarak varalım o sultanın huzuruna ve o nur yüze bakmak için hep birlikte orada açalım gözlerimizi. Doya doya bakalım yüzüne, kulak verelim sözüne, baş koyalım yoluna. Evet, herkes hazırlığını yapsın; gidiyoruz, nurlu Medine?ye gidiyoruz. O?nun şehrine, o yüce sultanın şehrine gidiyoruz. O güzel şehirde, dünyanın en güzel insanının evini ziyâret edeceğiz. O?nun eşleri bizim de annelerimiz olan örnek hanımefendilerle tanışacağız; onların gül gibi çocuklarını koklayacak, nur topu gibi torunlarını öpüp kucaklayacağız. İçimiz rahatlayacak, kendimize geleceğiz, huzur bulacağız. Huzur bulmak isteyenler takılsın peşimize.

Yüce Allah, Hz. Âdem?i yarattıktan sonra eşi Havva?yı yaratmış ve ikisini cennete koymuş sonra da cennetten dünyaya göndermiştir. Dünya üzerinde ilk âile yuvası kuran ve çocuk sahibi olan bu ikisidir. Âile yuvası, îmân, ibâdet ve ahlâk değerlerinin sonraki nesillere aktarılması açısından vazgeçilmez bir kurumdur. Yeni nesillerin sevgi, şefkat ve merhametin hâkim olduğu huzurlu bir âile ortamında yetişmeleri fevkalâde önemlidir.

Âile, toplumun en küçük birimidir. Toplumun sağlam olması âile yapısının sağlam olmasına bağlıdır. Yüce Allah Kur’ân-Kerim’de sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi için âilenin kurulmasını emreder, âilenin temelini oluşturan eşler arasındaki sevgi ve merhameti de varlığının delillerinden biri kabul eder (en-Nûr, 24/32; er-Rûm, 30/21). Peygamber Efendimiz de sürekli âilenin önemine dikkat çekmiş, gençleri yuva kurmaya teşvik etmiş, yoksul gençlerin âile kurabilmeleri için çaba göstermiştir. Âilede huzur için eşlerin birbirlerine sevgi ve saygılı davranmalarını, olumsuzlukları değil, güzellikleri öne çıkararak iyi geçim ortamını oluşturmalarını istemiştir.

Hz. Peygamber, “En hayırlınız âilesi için hayırlı olandır. Bana gelince ben, âileme karşı en hayırlı olanınızım.” buyurmuştur (İbn Mâce, Nikâh, 50). Hanımlarına iyi davrananların en hayırlı kişiler olduğunu bildiren Hz. Peygamber, mü’minlerin îmân bakımından en mükemmel ve ahlâkça en güzel olabilmelerini de, âileleriyle sağlıklı ilişkilerine bağlamıştır. Bir müslümanın eşine ve çocuklarına sarfettiği her şeyin sadaka olduğunu söyleyen Peygamberimiz, “Sen, ev halkına bir harcamada bulunduğun zaman şüphesiz ki ondan sevap alırsın, hatta hanımına ikrâm ettiğin lokmadan bile.” demiştir (Buhârî, Nafakât, 1; Müslim, Vasiyyet, 1).

Hz. Peygamber?in Eşleri ve Ev Hayatı:

Hz. Peygamber Efendimiz de diğer peygamberler gibi zamanı gelince evlenmiş ve çocuk sahibi olmuştur. Kurduğu yuvada çocuklarını çok güzel bir şekilde yetiştirmiş, eşleri ile çok güzel bir evlilik hayatı yaşamış ve müminlere bu yönüyle de örnek olmuştur. Peygamberimizin ilk eşi, yirmi beş yaşında iken evlendiği Hz. Hatice’dir. Hz. Peygamber Efendimizle Hz. Hatice annemizi, Hz. Peygamber?in amcası Ebû Tâlib evlendirmişti. O sırada kırk (veya yirmisekiz) yaşında dul bir hanım olan Hz. Hatice, ticâretle meşgul oluyordu ve Mekkeliler arasında Tâhire yani, saf, temiz unvanıyla tanınıyordu. Kendisine yapılan evlenme tekliflerinin hepsini geri çevirmiş ve el-Emîn (doğru, güvenilir) unvanıyla tanınan Hz. Peygamber’le evlenmeyi tercih etmişti.

Hz. Peygamber ile yirmi beş yıl evlilik hayatı yaşayan Hz. Hatice, ölünceye kadar Peygamberimize içten bir sevgi duymuştur. Hz. Peygamber?in dâvetini kabul ederek İslâm’a giren ilk mü’min olma şerefini kazanmış, çeşitli sıkıntılara karşı O?na her zaman destek olmuştur. Peygamberimiz de onu çok sevip saymış, iyiliklerini hiçbir zaman unutmamış, ölümünden sonra da onu sürekli rahmet ve minnetle anmış, kabrini ziyaret etmiş, geride kalan yakınları ve dostlarıyla ilgilenmiştir. Hz. Peygamber?in nikâhı altında aynı zamanda bir arada bulunmadıkları halde Hz. Âişe, Hz. Peygamber?in ona olan bu ilgisini zaman zaman kıskanmıştır (Buhârî, Menâkıbü?l-ensâr, 20; Müslim,Fezâilü?s-sahâbe, 74-76).

Hz. Peygamber Efendimiz, Hz. Hatice’nin vefatına kadar başka bir evlilik yapmadı. İlk eşi vefat ettiğinde kendisi elli yaşına ulaşmıştı. Diğer evliliklerinin tümünü bu yaşından sonra gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla sonraki evliliklerinde bazen iddia edildiği gibi cinselliğin değil, bir takım özel sebepler ve hikmetlerin sözkonusu olduğu açıktır. Peygamberimiz’in Hz. Hatice’nin vefatından sonra çeşitli gayelerle, çeşitli zamanlarda evlendiği hanımlar, Hz. Sevde, Hz. Âişe, Hz. Hafsa, Hz. Zeyneb bint Huzeyme, Hz. Ümmü Seleme, Hz. Cüveyriye, Hz. Zeyneb bint Cahş, Hz. Ümmü Habîbe, Hz. Safıyye, Hz. Meymûne ve Hz. Mâriye’dir. Hz. Peygamber’in eşleri “mü’minlerin anneleri=ümmehâtü’l-mü’minîn? olarak kabul edilirler (el-Ahzâb, 33/6)

Hiçbir şeyi sebepsiz ve boş yere yapmayan Hz. Peygamber’in evliliklerinde de çeşitli hikmetler vardır. Bu hikmetleri şu şekilde sıralayabiliriz:

a-)Çok zeki olan Hz. Âişe ve Hz. Hafsa annelerimiz vasıtasıyla hanımlara dînî alanda bilgi aktarımı yaptığı ve İslâmî hizmetlerde önceliği olan Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’le dostluğunu pekiştirdiği düşünülebilir. Bilindiği gibi Hz. Âişe annemiz, Hz. Ebû Bekir?in kızı; Hz. Hafsa annemiz de Hz. Ömer?in kızıdır. b-)Bazı hanımlarla evliliği, onların İslâm’daki fedakârlığına bir vefa şeklinde gerçekleşmiştir. Habeşistan’a göç etmiş olan Hz. Sevde, Hz. Ümmü Habîbe ve Hz. Ümmü Seleme buna örnektir. Hz. Sevde, ilk müslüman hanımlardandır. Eşi Sekrân b. Amr ile ikinci Habeşistan hicretine katılmıştı. Bir müddet sonra eşi ile Mekke?ye dönmüşler ve eşi burada vefat etmişti. Hz. Peygamber Efendimiz, Hz. Hatice annemizin vefatından sonra bu yaşlı hanımla evlenerek ona kol-kanat gerdi.

Ümmü Habibe annemiz, Ebû Süfyan?ın kızıdır. Mekke döneminde babası İslâm düşmanı olmasına rağmen kendisi İslâm?ı kabul etmiş soylu bir hanım efendidir. Müslüman olan eşi Ubeydullah ile birlikte Mekke?den Habeşistan?a hicret etti. Ubeydullah, dinden döndü ve orada öldü. Eşi dinden dönünce ondan ayrılan Ümmü Habibe, biricik kızı Habibe ile çok sıkıntılar çekmiş olmasına rağmen îmânından ve İslâmî yaşantısından asla tâviz vermedi. Onun bu durumunu öğrenen Hz. Peygamber Efendimiz, kendisiyle evlenerek sıkıntılarına son verdi ve kadrini yüceltti. Kızının Hz. Peygamberle evlendiğini duyan Ebû Süfyan, Hz. Peygamber?e ve İslâm?a ilgi duymaya başladı.

Ümmü Seleme annemizin durumu da Ümmü Habibe annemizin durumu gibidir. O ve eşi Ebû Seleme, ilk müslümanlardandır. Habeşistan?a hicrete etmişler, Mekke?ye geri dönmüşler, ordan da Medine?ye hicret etmişerdi. Ebû Seleme, Uhud savaşında aldığı bir yaradan dolayı şehid olunca, Ümmü Seleme dört çocuğu ile dul kalmıştı. Hz. Peygamber, onu nikâhladı ve çocuklarına da kol-kanat gerdi. Tecrübeli ve gün görmüş bir hanımefendi olan Ümmü Seleme annemiz, yolculuklarında Hz. Peygamber Efendimize refâkât eder ve tecrübelerini onunla paylaşırdı.

c-)Peygamber Efendimiz bir kısım evlilikleriyle de bazı kabilelere dostluk mesajları vermek istemiştir. Necid bölgesinin en büyük kabilelerinden Âmir b. Sa’saa’ya mensup olan Hz. Zeyneb bint Huzeyme ile Hz. Meymûne buna örnek sayılır.

d-) Hz. Cüveyriye ve Hz. Safiyye ile evliliği ise siyâsî amaçlıydı. Bunlardan Cüveyriye ile evliliği, Mustalik oğulları kabilesinin İslâm’a girmesine vesile olmuştur. Safiyye ile evlilikten maksat ise Yahûdîlerin dostluğunu kazanmaktı.

e-)Zeyd b. Hârise’den boşanan Zeyneb bint Cahş ile evliliği ise Câhiliye döneminde evlâtlıkları öz çocuk olarak gören anlayışa karşı İslâm hukukunda yeni bir ilkenin uygulanması şeklinde olmuştur. Üstelik bu evliliği gerçekleştiren Yüce Allahtır. ??Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki?? ifâdelerinin geçtiği (el-Ahzâb, 33/37) âyet-i kerime, bu evliliğin nikâhını kıyanın Yüce allah olduğunu apaçık bir şekilde beyan etmektedir. Bütün bu gerçekler ortada iken çok evliliği sebebiyle Hz. Peygamber’i şehvete düşkünlükle itham etmek hakikate aykırı bir durum olup, yalan ve yanlış bir iddiadan ibarettir.

Hz. Peygamber Efendimiz, hicretten sonra ilk iş olarak devesinin çöktüğü yere bir mescid yaptırdı. Mescidin doğu tarafında da Sevde annemiz ve Âişe annemiz için birer oda (ev) yaptırdı. Sonradan evlendiği eşleri için de birer oda yaptırdı. Yani her annemizin kendine âit müstakil bir odası (evi) vardı. Önceki eşlerinden çocukları olan Ümmü Seleme ve Ümmü Habibe annelerimizin çocukları ile, diğer annelerimizin de birinci derecedeki mahrem yakınları ile kalabilecekleri müstakil evleri vardı. Hz. Âişe?nin yeğeni (ablası Esmâ?nın oğlu) Abdullah b. Zübeyir, teyzesinin yanında kalırdı. Çocuğu olmayan Hz. Âişe, yeğeni Abdullah ile çok yakından ilgilendiği için Hz. Peygamberimiz ona ?Ümmü Abdullah=Abdullah?ın annesi? künyesini vermişti. Hz. Ömer?in oğlu Abdullah, sık sık ablası Hafsa?nın yanına uğrar, zaman zaman onun yanında kalırdı. Hz. Peygamber?in, kazâ umresinde Mekke?de evlendiği hanımı Hz. Meymûne, Hz. Abbas?ın baldızıydı. Yani Hz. Peygamber bu evliliği ile, amcası Abbas ile bacanak oldu. Mekke?nin fethinin hemen öncesinde Medine?ye yerleşen Hz. Abbas?ın çocukları, özellikle oğlu Abdullah, teyzesinin evinden çıkmazdı. Bu üç Abdullah, Hz. Peygamber?in terbiyesinde yetişmiş şanslı sahâbîlerdendir. Hz. Peygamberimizin hayatını sesli ve görüntülü olarak kameraya alıp bize nakleden bu güzel sahâbîlere ne kadar teşekkür etsek azdır.

Hz. Peygamber, âile fertlerini vahyin ışığında eğitirdi, İslâmî konularda sürekli bilgilendirir, onların din ve ibâdet hayatlarıyla yakından ilgilenirdi. Âile fertlerinin görüşüne önem verirdi. Hanımlarına nazik ve güleryüzlü davranırdı; selâm verir, hal hatır sorar, elini tutup yüzüne sevgi ile bakardı. Âile fertlerinin yakınlarıyla da ilgilenir, bunlardan ziyaretine gelenlere iltifat eder, hediyeler verirdi. Nitekim ev halkından saydığı Hz. Enes’in annesi, teyzesi, dayısı ve büyük annesiyle ilgilenirdi.

Peygamber Efendimiz, eş ve çocuklarına zaman ayırır, onlarla gezintiye çıkar ve kendileriyle çok güzel sohbetler ederdi. Geleneksel folklor gibi meşru eğlenceleri seyretmelerini teşvik ederdi. Bayramlara âile fertleriyle birlikte katılırdı. Spor amaçlı yürüyüşe çıkar, bazen Hz. Âişe örneğinde olduğu gibi koşu yarışı yapardı. Bir defasında Hz. Âişe ile yarışmışlar, Hz. Âişe geçmişti. Birkaç yıl sonra tekrar yarıştıklarında bu sefer yarışmayı Hz. Peygamber kazanmış ve Hz. Âişe’ye gülümseyerek “bu önceki yarışmanın rövanşıdır” demişti (Ebû Dâvûd, Cihâd, 61; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 264).

Hz. Âişe’nin anlattığına göre Peygamber Efendimiz ev işleriyle de yakından ilgilenirdi. Gerektiğinde kendi elbisesinin söküğünü diker, ayakkabılarını tâmir eder, koyunları sağar, ev işlerinde hanımlarına yardımcı olurdu. Çarşıya pazara gittiğinde alışveriş yapar, yükünü de kendisi taşırdı.

Hz. Peygamber, Arap toplumunda yaygın olarak görülen hanımlara şiddet uygulanmasına kesinlikle karşı çıkardı. Ashabını da “Dövdüğünüz kadınla akşamleyin aynı yatağı utanmadan nasıl paylaşırsınız?” sözleriyle uyarırdı (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 17). Hanımlarına kötü davrananların iyi kimseler olmadığını söylerdi.

Çocukları: Hz. Peygamber Efendimizin çocukları biri dışında Hz. Hatice’den doğmuştur. Tercih edilen görüşe göre bunlar Kâsım, Abdullah, Zeyneb, Rukıyye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma’dır. Oğlu İbrahim ise Mısırlı Mâriye’den dünyaya gelmiştir. Bilindiği gibi oğulları Kâsım, Abdullah ve İbrahim küçük yaşta vefat etmişlerdir.

Araplarda herkesin bir ismi, bir künyesi, bir nisbesi bir de lakabı vardır. İsmi doğdukları zaman anne-babalarından veya büyüklerinden alırlar, künyeyi de ilk çocuklarının ismine göre alırlar. Peygamberimiz, ilk çocuğu Kâsım sebebiyle “Ebü’l-Kâsım=Kâsım?ın babası” künyesini almıştır. Kureyş kabilesinin Hâşim oğulları koluna mensup olduğu için ?Hâşimî? nisbesiyle, ayrıca doğruluğundan ve güvenilirliğinden dolayı herkesin ittifakla uygun gördüğü ?el-Emin? lakabıyla anılmıştır.

Peygamberimizin kızı Zeyneb, peygamberlikten 10 yıl önce doğdu. Mekke’de teyzesi Hâle bint Huveylid’in oğlu Ebü?l-Âs b. Rebî’ ile evlendi. Bedir’de müşrikler tarafında savaşarak esir düşen kocası serbest bırakılırken Hz. Peygamber Zeyneb’in Medine’ye gönderilmesini şart koştu. Hicret yolculuğunda bir müşriğin saldırısına uğrayan Zeyneb, bineğinden düştü ve karnındaki çocuğunu kaybetti. Daha sonra Ebü?l-Âs, Müslüman olarak Medine’ye geldi, âile birliği yeniden kurulmuş oldu. Çok geçmeden Hz. Zeyneb 8 /630 yılında vefat etti. Ebü’l-Âs ile Zeyneb’in, Ali ve Ümâme adlarında iki çocukları dünyaya gelmiş, bunlardan Ali küçük yaşta ölmüştür. Ebu?l-Âs, eşi Zeyneb?in vefatından dört yıl sonra 12/634 yılında vefat ederken kızı Ümâme?yi dayısını oğlu Zübeyir b. Avvâm?ın himâyesine bırakmıştı. Zübeyir de Ümâme?yi Hz. Ali ile evlendirdi (Ümâme?nin Hz. Ali ile evliliğinin teyzesi Hz. Fâtıma?nın ölümünden sonra olduğu unutulmamalıdır). Bu evlilik, Hz. Ali?nin şehid edilmesine kadar devam etmiştir. Hz. Ali ve Ümâme çiftinin Ali Evsat adında bir oğulları dünyaya gelmiş ve bu çocuk küçük yaşta vefat etmiştir. Ümâme, Hz. Alinin şehâdetinde sonra Muğîre b. Nevfel b. Hâris b. Abdülmüttalib ile evlenmiş; ondan da Yahya adında bir oğlu dünyaya gelmiştir. Yahya da küçük yaşta vefat ettiğinden Zeyneb?in nesli de tükenmiştir.

Hz. Peygamber’in ikinci kızı Rukıyye, Zeyneb’ten üç yıl sonra dünyaya geldi. Yetişkin bir kız olduğunda Ebû Leheb’in oğlu Utbe ile, kızkardeşi Ümmü Gülsüm de diğer oğlu Uteybe ile nişanlanmıştı. Rasûl-i Ekrem’in, peygamber oluşunun hemen ardından Ebû Leheb, oğullarına baskı yaparak nişanı bozdurdu. Nişanın bozulmasından sonra Hz. Osman, Rukıyye ile evlendi ve eşi ile birlikte Habeşistan’a hicret etti. Bir müddet sonra Mekke?ye döndüler, ordan da Medine?ye hicret ettiler. Rukıyye, hicretin ikinci senesinde Medine’de hastalandı. Hz. Peygamber, ordusu ile Bedir?e hareket ettiğinde kızı hastaydı. Osman, izinli sayıldı ve eşi ile ilglenmesi istendi. Bedir zaferinin haberi Medine?ye geldiğinde Rukıye vefat etmişti (2/624). Hz. Osman ve Rukıyye’nin Abdullah adlı bir çocukları dünyaya gelmiş, ancak küçük yaşta ölmüştür. Daha sonra Hz. Osman, Ümmü Gülsüm?le evlenmiş, o da 9/631 yılında Medine’de vefat etmiştir. Hz. Osman ve Ümmü Gülsüm çiftinin çocukları olmamıştır.

Hz. Fâtıma, Peygamber Efendimizin Hz. Hatice’den dünyaya gelen çocukları arasında en küçüğü olup Peygamberliğin ilk yılında doğmuştur. Hz. Peygamber, kızı Fâtıma?yı Hicretten sonra 2/624 yılında amcası Ebû Tâlib?in küçük oğlu Hz. Ali ile evlendirdi. Ali ve Fâtıma çiftinin bu evlilikten Hasan, Hüseyin, Muhassin, Ümmü Gülsüm ve Zeyneb adlarında beş çocukları dünyaya geldi. Hz. Fâtıma, Peygamberimizin vefatından altı ay sonra vefat etti. Peygamber Efendimiz, Fâtıma’yı çok severdi. Kendisi henüz altı yaşındayken kaybettiği annesinin hasretini onunla gidermeye çalışırdı. Bu sebeple Fâtıma “Ümmü ebîhâ=babasının annesi? künyesiyle de anılmaktadır. Ayrıca “beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü kadın” anlamında Zehra, “iffetli ve namuslu kadın” anlamında Betûl lakaplarıyla da anıldığı bilinmektedir(Ebû Nuaym, II, 39).

Hz. Peygamber’in son çocuğu İbrahim’dir. Mısırlı Mâriye’den dünyaya gelen İbrahim, yaklaşık iki yaşında iken vefat etti. Rasûlullah’ın Hz. Fâtıma dışındaki bütün çocukları kendisinden önce vefat etmiştir.

Peygamber Efendimiz, çocuklarını ve torunlarını çok sever, onların her biriyle ayrı ayrı ilgilenirdi. Çocuk ve torunlarının dünyaya gelişinde sevincini belli eder, doğum müjdesi getirenlere bahşiş ve Allah’a şükür için yoksullara sadaka verir, akika kurbanı keserdi.

Peygamberimiz, Hz. Fâtıma’ yı çok severdi. Hz. Peygamber, onun eğitimiyle özel olarak ilgilenmiş, o da babasının tüm edep ve nezâketini kapmıştı. Peygamberimiz, Fâtıma’yı görünce sevinir, onu ayakta karşılar, elini tutarak yanaklarından öper, ona iltifat ederek yanına oturturdu. Hz. Fâtıma da babası kendi evine geldiğinde onu, sevgisine layık olacak bir içtenlikle karşılardı. Hz. Peygamber bir yolculuğa giderken âile fertlerinden en son onunla vedalaşır, yolculuktan dönünce de ilkönce onunla görüşürdü. Peygamberimizin bildirdiğine göre “Fâtıma, cennet ehli hanımların öncülerindendir. Fâtıma onun yüreğinden bir parçaydı, Onu üzen Peygamberimizi üzmüş olurdu” (Buhârî, Fedâilü Ashâbi’n-Nebî, 12, 31).

Peygamber Efendimiz, torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’i çok severdi; onlar için “dünyada kokladığım reyhanlarım, çiçeklerim” derdi, “cennet gençlerinin beyefendileri olduğunu” söylerdi ve “Allahım! Ben bunları seviyorum, sen de sev bunları” diye dua ederdi (Buhârî, Fedâilü Ashâbi’n-Nebî, 24). Peygamber Efendimiz, kızı Zeyneb’ten torunu olan Ümâme ile ve diğer bütün torunlarıyla ilgilenirdi. Deve taklidi yaparak onları sırtında taşır, namazda omuzuna tırmanmalarına müsaade ederdi. Aile fertleriyle birlikte iken torunlarından biri su istese müsaitse hemen kalkıp su verirdi. Sık sık verdiği hediyelerle onları sevindirirdi.

Hz. Peygamber Efendimizin çok kalabalık bir âilesi vardı. Medine mescidinin doğu tarafındaki duvara bitişik yapılan odalarda yaşayan âile fertleri ve bunların yakınları, İslâm?a çok büyük hizmetler yapmışlardır. Biz, bundan sonraki yazılarımızda bu âileyi daha yakından tanımaya ve bunlardan bir şeyler öğrenmeye devam edeceğiz. Bizi okumaya devam edin!

Loading

Bu yazıyı derecelendirmek için tıklayın!
[Toplam: 0 Ortalama: 0]