Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN
Geçmiş Zaman Oldur ki
Yakın tarihte ülkemizde yapılan askerî darbelerin hepsini gördüm. 27 Mayıs 1960 darbesinde altı yaşında bir çocuktum. Darbeden sonra güvenlik güçlerinin, ilçe merkezinde başında takke olan erkekleri ve çarşaf giyen kadınları çarşıya çıkmaktan engellediklerini iyi hatırlıyorum. 12 Mart 1971 Askerî Muhtırasında İstanbul’daydım. Muhtıra ile birlikte ilan edilen sıkıyönetim günlerinde, okuduğumuz Kur’ân kursundaki Arapça kitaplarımızı kursun bahçesine geceleyin bir çuval içinde gömdüğümüzü ve darbenin ateşi düştükten sonra çıkardığımızı çok iyi hatırlıyorum. 12 Eylül 1980 darbesinde Eskişehir ili Sivrihisar ilçesinde öğretmendim. O günleri çok daha iyi hatırlıyorum. Rahmetli Turgut Özal’ın izlediği siyaset neticesinde Türkiye 1990 yılını darbe görmeden atlatmış ama 28 Şubat 1997 Muhtırası hepsinden daha beter gelmişti; her şeyimizi silip süpürmüştü. Yapılan bu darbelerin hepsi İslâm’ın önünü kesmek için yapılıyor ama her seferinde kesilen sakal daha gür geliyordu. 28 Şubat, kesilen sakal bir daha çıkmasın diye yapılmıştı. Bu darbeleri yapanlar ‘insanların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı vardır ve Allah, hesabında yanılmayandır’ kaidesini bilmiyorlardı.
1964-1968 yılları arasında Erzurum il merkezinde kalmış, 1968 yılında Erzurum’dan İstanbul’a gitmiştim. İstanbul’da Küçükköy Kur’ân kursunda okurken 1972 yılında Sakarya İmam-Hatip Lisesi’ni dışardan bitirdim. Aynı yıl hem yazılı ve hem de sözlü giriş imtihanını kazandığım İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne girdim. 1976 yılında da İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nden mezun oldum. İki sene Samsun ili Alaçam İmam-Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yaptıktan sonra 1978 yılının Temmuz ayında askere gittim. Yirmi ay yedek subay olarak askerlik yaptıktan sonra 1980 yılının Mart ayında Eskişehir ili Sivrihisar ilçesi İmam-Hatip Lisesi’ne öğretmen olarak tayin edildim. Sivrihisar’da bir yıl öğretmenlik yaptım. Bu arada asistanlık imtihanlarına çalıştım ve kazandım. 1981 yılının Mart ayında Erzurum Yüksek İslam Enstitüsü’nde İslam Tarihi asistanı olarak göreve başladım. Bir yıl sonra da Erzurum İlahiyat Fakültesi’ne geçtim. Erzurum’a döndükten sonra ilçem olan Oltu ve köyleri ile daha yakından ilgilenmeye başladım. Daha çok da kendi köyüm olan İnci köyünün çocukları ile ilgilendim. Erzurum’a 12 Eylül askerî harekâtından sonra gelmiştim. Bilindiği gibi bu harekât, Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve arkadaşlarının kurduğu Milli Selâmet Partisi’ni, üniversitelerde okuyan Müslüman gençlerin yuvası ve ocağı olan Milli Türk Talebe Birliği’ni, her sınıftan inanmış insanların ocağı olan Akıncılar Teşkilâtı’nı ve bütün İslâmî dernekleri kapatmıştı. Bu sıkıntılı zamanda biz, birkaç arkadaş ve heyecanlı mücâhid öğrencilerle Erzurum’da çok güzel çalışmalar yapmıştık. Bu çalışmaları bir başka yazıda anlatacağım. Arzu edenler o yazıyı okuyabilirler.
Oltu’daki Çalışmalar
Erzurum’daki çalışmalarımız maya tuttuktan sonra Oltu’ya yöneldim. Hafta sonları Oltu’ya gidip gelmeye başladım. Oltu merkezi ile birlikte doğup büyüdüğüm İnci köyünde de çalışmalar başlattım. Erzurum’da olduğu gibi Oltu’da da çok güzel arkadaşlarımız vardı. Hepsini hayırla yâd ediyorum, ‘hepsinden Allah razı olsun’ diyorum. Oltu merkezinde öğrencilere yönelik ve câmi cemaatine yönelik çalışmalarımız oldu. İmam-Hatip Lisesi öğrencilerinden çekirdek bir kadro oluşturduk. O zaman Oltu’da öğrencilerin kalabilecekleri bir yurt yoktu. Çevre ilçelerden ve köylerden gelen çocuklar, Çarşıbaşı câmiinin bir köşesinde iptidâî usullerle yapılan bir yere sığınmışlardı. Her şeyden önce bir yurt yaparak bu işe başlamalıydık. Bu istişareleri öğretmen arkadaşların evlerinde yapıyorduk. İmam arkadaşlar da bu işe destek veriyorlardı. Bir taraftan da bu işlere gönül veren cemaatin sayısını ve kalitesini artırmaya çalışıyorduk.
İnci Köyü Kur’an Kursu’nun İnşası
Bu arada ben, İnci köyünde bir Kur’ân kursu yaptırma faaliyetine başladım. O günlerde Libya’da çalışan köylülerimizin, câminin yanında yaptırdıkları karkas binayı elden geçirerek çok güzel bir Kur’ân kursu yaptık. Bu konuda, o sırada İlahiyat Fakültesinde okuyan ve biraz olsun inşaat işlerinden anlayan amcamın oğlu İbrahim Ağırman, çok fedâkâlıklar gösterdi. 1983 yılının yaz tatilinde inşaatın başında durdu ve bu inşaatın her şeyi ile ilgilendi. Ben de o senenin yaz tatilinde her Cuma günü köye gittim. Namazdan önce vaaz ettim veya hutbeyi okuyup namazı kıldırdım. Allah, kendisinden razı olsun öğretmen arkadaşımız Mikail Ayyıldız, kendi arabası ile her Cuma günü beni Oltu’dan alır, köye götürüp getirirdi. Çünkü o zaman bizim arabamız yoktu. Köy imamı Hasan Acar, köy muhtarı Ağa Mehmet Ağırman ve ekibi, ayrıca bütün köylülerimiz, konu ile çok yakında ilgilendi ve her türlü desteği verdiler.
İnci Köyü’ndeki Faaliyetler
1984 yılında inşaat bittikten sonra Oltu ilçe müftülüğüne müracaat edip kursumuzun resmi açılışını yaptık. Köyümüzde ilkokulu bitiren çocukları hemen Kur’ân kursuna kaydettik. Kendisinden Allah razı olsun, makamı ve mekânı cennet olsun rahmetli İbrahim Akçay hoca fahri olarak yıllarca burada hafız yetiştirdi. Yaz tatillerinde öğrenci sayısı fazla olduğu için İbrahim hocaya yardımcı arkadaşlar da bulduk. 1984 yılının yaz tatilinde Oltu İmam-Hatip Lisesi öğrencilerinden Mehmet Duman, 1985 yılının yaz tatilinde İstanbul İlahiyat Fakültesi öğrencisi Ali Ağırman ve Konya Tıp Fakültesi öğrencisi Ender Altaş, 1986 yılının yaz tatilinde Kerim Ağırman, 1987 yılının yaz tatilinde de Oltu İmam-Hatip Lisesi Öğrencisi Yasin Baysal, İbrahim hocaya yardımcı oldular. Mikail bey, bu yaz tatillerinde de Cuma günleri beni köye götürüp getirdi. Kış mevsiminde de Cumartesi günü yatsı namazına gider, yatsıdan sonra câmiyi dolduran cemaate iki saat vaaz ederdim. Köyümüzün kadınları da yatsı namazına gelir ve kendilerine ayrılan fevkânede bizi dinlerlerdi. Ben, namazdan sonra kürsüye çıkar hafızlık yapan öğrencileri de karşıma oturturdum. Vaaz boyunca okuyacağım âyetlerin bir iki kelimesini ben okur, gerisini öğrencilerin okumasını isterdim. Her Cumartesi akşamı böyle bir imtihandan geçeceğini bilen hafızlar da derslerine daha iyi çalışırlardı. Çok feyizli ve bereketli sohbetler olurdu. Cumartesi akşamlarını hem ben hem de köylülerimiz iple çekerdik. Cumartesi akşam namazını Oltu’da kıldıktan sonra Servet Ağırman ve Muzaffer Akçay ile köye giderdik. Köylümüz Mehmet Cengiz’in arabasını tutar giderdik. Parayı üçümüz birlikte öderdik. Mehmed’in, Servetin ve Muzaffer’in bu iyiliklerini hiç unutamam. Allah, bu üç arkadaşımdan razı olsun. Kış mevsiminde bazen yollar kapanır, bazen tipi ve fırtına gibi sıkıntılar olurdu. Üçümüz, arabadan iner ve arabayı iterdik. Bazen de epeyce yaya yürürdük. Her sohbetten sonra bir postaya uğrar, çaylarını içer ve bir sohbet te orada yapardık. Hele bir de postaların o akşam kebapları varsa sohbetlerimiz daha etli ve yağlı olurdu. Kış gecelerinde câmide saat 18.00’de sohbete başlar 20.00’de bitirirdik. Postalardaki çay sohbeti de 23.00’e kadar sürerdi. Kışın yollar sıkıntılı olduğu işin 24.00’te Oltu’ya gelirdik. Ben gelinceye kadar annem uyumazdı; mübârek kadın beni bekler, ben eve geldikten sonra uyurdu. O, her hafta sonu bu sıkıntımıza katlanırdı.
Oltu Birlik Camii’nin İnşaası
İbrahim Akçay hoca, köyümüzde hafızları yetiştirirken biz de bu çocuklar için Oltu’da bir yurt hazırlığına giriştik. Giriştik ama çok zorluklar çektik. Çünkü resmi bir derneğimiz veya vakfımız yoktu; olsa bile para toplamak çok zordu. Çünkü askerî harekâtın baskısı halen daha devam ediyordu. Oltu’da yurt yapabileceğimiz müsait bir bina da yoktu. Kara kara düşünürken babamın imamlık yaptığı Birlik câmiinin boş olan alt katı aklıma geldi. 1959 yılında yapılan câmi küçük olduğu için 1982 yılında sökülmüş ve yerine yeni câmi yapılmaya karar verilmişti. Dernek başkanı rahmetli hacı Turgut Gülcü’ye demiştim ki: ‘Hacı amca, buranın altını yüksek bir bodrum yapalım, ilerde lazım olur.’ Hacı Turgut amca, bu teklifimi kabul etti ve çok zorluk çekerek hem bodrumu hem de câmiyi yaptırdı. Namazlar, bodrum yapılıncaya kadar bizim evin üzerindeki boş mekânda kılındı. Bodrum yapılınca oraya taşındılar. Câmi yapılınca da bodrum boş kaldı. İnşaat devam ederken ben de her hafta sonu Erzurum’dan Oltu’ya geliyor ve olup bitenleri izliyordum. Câmi inşaatı bitince, Turgut amcaya ‘hacım, bu bodrumu da bir yurt yapalım’ dedim. Hacı amca ‘hocam, biz çok yorulduk; orayı da sen yaptır’ dedi. Ben de zaten öyle demesini bekliyordum. Yani başkanın bana izin vermesini bekliyordum. İzni aldık ama parayı nerden bulacağız? “İnşâallah, bir kapı açılır ve Allah yardım eder” dedik ve hemen işe başladık.
Oltu’da Öğrenci ve Yurt Faaliyetinin Başlaması
1987 yılının kurban bayramının birinci günü 05 Ağustos Çarşamba günüydü. Câmi cemaati ve mahalle sakinleri kurban derilerini şimdiye kadar devamlı Birlik câmiine bağışlamışlardı. O sene de derileri biz topladık. Ben, dört gün hemen hemen hiç eve uğramadım. Mahallemizden, köylerden ve tanıdığımız yerlerden deri topladım. O senelerde deri iyi para ediyordu. Hele iyice tuzlanır ve bakımı yapılırsa daha çok para ediyordu. Hava sıcak olduğu için derilerin hemen ve çok iyi tuzlanması gerekiyordu. Bayramdan önce çuvallarla tuz alıp câminin önüne yığdım. Dericilerden derilerin nasıl tuzlanacağını öğrendim. Topladığım derileri iyice tuzladım. Dericiler, bizim derilere tuzlanmamış derilere verdikleri bedelin iki katını verdiler. Çünkü hava sıcak olduğu için tuzlanmamış derilerde çok zayiat oluyordu. Bizim topladığımız ve tuzladığımız deriler hiç fire vermedi. Derileri hem peşin paraya hem de iyi bir fiyata satınca hemen faaliyete başladık. Câminin altındaki bodrum katı yurt haline getirmek için kolları sıvadık ve kısa zamanda işi başardık. Kurban bayramından sonra yıllık iznimi aldım ve işin başında durdum. Câminin üç yüz metrekareden ibaret olan bodrumunda bir giriş, bir idare odası, üç yatakhane ve bir sohbet salonundan ibaret bir yurt yaptık. Bu hayırlı işler için yardımlarını ve desteklerini esirgemeyen Oltu Belediye başkanı rahmetli Osman Ayyıldız’ı rahmetle anıyorum. Câminin karşısındaki fırının yanında boş olan dükkânı, sahibi Şevki Tosun’dan alıp yemekhane yaptık. Hacı Şevki, bizden kira almadı. Allah, kendisinden razı olsun. Ağabeyi rahmetli Hacı Fevzi amca da her işimizde bize yardımcı olurdu. Câminin tuvaletlerini yeniden yaptık ve yanına da banyolar ilave ettik. 1987-1988 Öğretim yılına birkaç hafta geç de olsa yurdumuzu yetiştirdik. Köyümüzde hafızlığını bitiren çocukları hemen Oltu İmam-Hatip Lisesi’ne kaydedip kendilerini bu yurda yerleştirdik. Oltu, Narman, Olur, Şenkaya, Göle ve Yusufeli ilçelerinin köylerinden gelen ve kalacak yeri olmayan öğrencileri de burada topladık. Aşağı yukarı yüze yakın öğrenciyi barındırdık. Bunların içinde birçoğu hafızdı. Günde beş vakit namazlarını câmide kılıyorlardı. Gece de teheccüd namazına kalkıyorlardı. Teheccüd namazından sonra biraz ders çalışıyorlar ve sabah namazına kadar biraz daha uyuyorlardı. Bu durum, câmimizde ve mahallemizde bir heyecan meydana getirdi. Hele sabah namazları çok feyizli ve bereketli oluyordu. Bu feyiz ve bereketten istifade etmek isteyen çok kişi uzak yerlerden gelip sabah namazlarını Birlik Câmiinde kılıp ondan sonra evlerine veya işlerine gidiyorlardı.
Biz, yurttaki sohbet salonunu da faaliyete geçirdik ve Cumartesi günleri yatsı namazından sonra burada sohbetleri başlattık. Ben, bu öğrencilerle ve bu öğrencilere destek verenlerle yakından ilgileniyor ve her hafta sonunu Oltu’da geçiriyordum. Cuma günleri saat 16.00 arabası ile Oltu’ya geliyor, Pazartesi günü saat 08.00 arabası ile Erzurum’a geri dönüyordum. Bu öğrencilere ve Cumartesi akşamı sohbete katılanlara çok değer veriyordum. Ben, bu sohbetlere çok ciddi hazırlanıyor ve salondaki tahtayı da kullanarak dinleyicilere âdeta üniversitedeki ders ayarında bilgiler sunuyordum. Dinimizi her açıdan ve net olarak anlatıyordum. İctimâî ve siyâsî konulara da giriyor ve dinleyicilere İslâm’ın dünya görüşünü de anlatıyordum. Salon cemaati almayınca sohbetleri câmide yapmaya başladık. Talebeler ve cemaat bu sohbetlerde birbirleri ile iyice kaynaştılar. Bu sohbetlere köylerden de gelenler vardı. Dinleyicilerimizden arabası olanlar köylerden gelenleri gider alırlar, sohbetten sonra götürürlerdi. Bazen kendileri, köyün servisini kiralar ve onunla gelir giderlerdi. İşte hafız Mehmet Akbulut da bunlardan biriydi. Oltu’nun Dutlu köyünden bir grup arkadaşı ile gelir-giderdi.
Oltu’da Vakıf Çalışmalarının Başlaması
1983 yılında Ahmet Tekdal ve arkadaşları tarafından kurulan Refah Partisi’nin başına 1987 yılında Prof. Dr. Necmettin Erbakan geçti. Hocanın, partinin başına geçmesi ile siyâsî hayatta bir canlılık meydana geldi. Ülkemizin geleceği için umutlanmaya başladık. Biz, yaptığımız bu çalışmaları gayr-i resmi yapıyorduk. Mesela yurdumuzun bir resmiyeti yoktu. 12 Eylül Askerî Harekâtı’nın ateşi biraz sönmüştü. Biraz bu sönüklükten biraz da iktidardaki Anavatan Partisi’nin müsâmahasından ve Rahmetli Özal’ın dindarlığından ve bizim dünya görüşümüze olan yakınlığından istifade ediyorduk. Ama bu durum böyle gitmeyebilirdi. Bizim, bu çalışmaları bir resmî çatı altına almamız gerekirdi. Biz de öyle yaptık ve bir vakıf kurmaya karar verdik. Yüce Allah’ın lütfu ve keremi ile Oltu Birlik ve Beraberlik Vakfını kurduk. Bu arada Refah Partisi’nin ciddi bir şekilde teşkilatlanmasına da karar verdik. Öğretmenlerden rahmetli Kenan Hatunoğlu, Mikail Ayyıldız, Mevlüt Akçay, vakıf müdürü Ahmet Altaş ve diğer arkadaşların vakıfta faaliyet göstermelerini; Hafız Mehmet Akbulut, inşaat mühendisi Ahmet Ağırman, muhasebeci Hamza Fidan ve diğer esnaf arkadaşların da partide çalışmalarını uygun bulduk. Elhamdülillah, bu iş bölümü ile Oltu ilçesinde çok güzel işler yapıldı. Öğretmen arkadaşlar, vakıf faaliyetlerini çok ileri bir seviyeye çıkardılar. Çarşının merkezinde beş katlı bir bina kiraladılar. Sohbetleri oradaki salona taşıdık. Cumartesi günleri yatsı namazından sonra yaptığımız sohbetlerde salon tıklım tıklım dolduğu için sesi yukarıya da aktarıyorduk. ‘Oltu’dan Selam’ dergisi orada çıkarıldı. ‘Oltu’dan Selam’ radyosu oradan yayın yaptı. Adı geçen arkadaşlar bizim elimiz, ayağımız, gözümüz ve kulağımız oldular. Dergi için gece gündüz çalışan ekibe ve özellikle Mevlüt Akçay ve rahmetli Kenan beye çok teşekkür ediyorum. Yurtta kalan öğrenciler, dergide yazılar yazmaya ve radyoda programlar yapmaya başladılar. Biz, onlarla hafta sonu köylere çıkardık. Ben, sohbet ederdim; onlar da Kur’ân-ı Kerîm ve ilâhiler okuyarak cemaati mest ederlerdi. Partide görev alan arkadaşlar daha çok çalıştılar. Ekipler oluşturdu ve köy köy gezdiler. Kışın uzun gecelerde köylere gidiyor ve güler yüzle dönüyorlardı. Belli ki, gittikleri yerlerde iyi karşılanıyor ve çok güzel hizmetler yapıyorlardı. Hafız Mehmet Akbulut, işte o günden vefat ettiği güne kadar Milli Görüş dâvâsına hizmet eden bir arkadaşımızdır.
Hafız Mehmet Akbulut
Hafız Mehmet Akbulut, 1958 yılında Erzurum ili Oltu ilçesinin Dutlu köyünde doğdu. İlkokulu köyünde okudu. Rize ili İkizdere ilçesinde, Trabzon ili Araklı ilçesinde, Bursa’da ve Oltu’da Kur’ân kurslarında okudu ve hafızlık yaptı. Hafızlıktan sonra Arapça ve İslâmî ilimler tahsil etti. Askerlik vazifesini yaptıktan sonra ticaretle meşgul oldu. 1990 yılında Refah Partisi Oltu ilçe başkanlığına seçildi. Siyasî hayatını Fazilet ve Saadet Partisi ilçe Başkanlıkları ile sürdürdü. Bir ara Oltu Belediyesi Meclis Üyeliği yaptı. 2004 yılında Saadet Partisi’nden Oltu Belediye Başkan adayı oldu. 02 Haziran 2011 genel seçimlerinde Erzurum milletvekili adayı oldu. 2019 yılında da Saadet Partisi’nden Oltu Belediye Başkan adayı oldu. 15 Mayıs 2021 Cumartesi günü vefat eden Hafız Mehmet Akbulut evli ve beş çocuk babasıydı. Cenaze namazını kalabalık bir cemaatle 16 Mayıs Pazar günü öğle namazından sonra Aslan Paşa câmiinde kıldık ve bu güzel kardeşimizi şehir merkezindeki Cankurtaran mezarlığına defnettik. Cenaze namazını câmi imamı Ayhan Taşbaşı hoca efendi kıldırdı. Ben de kısa bir konuşma yapıp cemaatten helallik aldım. Cenaze namazına bütün partilerin temsilcileri katılmıştı. Erzurum’dan bile gelen arkadaşlar vardı. Saadet partisi il başkanı Faik Çalık ve Milli Gençlik Vakfı eski il başkanı Mehmet Kılıçlı ile birlikte bir hayli dâvâ arkadaşı, güzel bir vefa örneği gösterip cenaze namazında, defin işleminde ve taziye merasiminde hazır bulundular. Allah, kendilerinden razı olsun.
Ben, Hafız Mehmet ile çok iyi arkadaştım. Onu çok yakından tanıdım. Benden üç-dört yaş küçük olduğu için bana hep ‘hocam’ diye hitap ederdi. Bana karşı çok saygılıydı. Kendisi iyi bir Müslümandı. İnandığı dâvâya içten ve gönülden bağlıydı. Bizim köydeki Kur’ân Kursunu gördükten sonra ‘hocam, bir Kur’ân Kursu da bizim köyde yaptıralım’ dedi. Zaman zaman onun köyüne de gittik. Babası ve kardeşleri ile tanıştık. Uzun kış gecelerinde câmide vaaz ve sohbetler ettik. Köylülerle çok yakından tanıştık. Kur’ân Kursunun yapılmasına yardımcı olduk. O bölgedeki köylere de onun sayesinde açıldık. Çevredeki köylerde de vaaz ve sohbetlerimiz oldu. Bir yaz mevsiminde Dutlu köyünün yaylasına gittik. Rahmetli, güzel bir piknik programı organize etmişti. Dâvâ arkadaşlarımızla orman içinde yediğimiz kebap ve yaptığımız sohbet unutulur gibi değildi. Yayladaki târihî câmide kıldığımız öğle namazı hepsinden daha güzeldi. Dutlu köyünün yaylasını görmeyenlere en yakın zamanda oraya gitmelerini ve Artvin’e kadar uzanan dağ silsilelerini görmelerini tavsiye ederim. Yaylasını devamlı bize anlatan Cuma dayıya yaylayı gördükten sonra hak verdim. Narman ilçesinde de böyle kır toplantıları yapardık. Rahmetli Hacı Vakkas Okumuş ve arkadaşlarının tertip ettiği bu toplantılar da feyizli ve bereketli olurdu. Yakın zamanda rahmet-i Rahmâna kavuşan Hacı Vakkas amcanın hizmetlerini ve Narman’a kazandırdıklarını oğullarının kaleme almasını arzu etmekteyim. Onun, Narman İmam-Hatip Lisesi’ni ve Narman Kız Kur’ân kursunu yaptırırken gösterdiği gayretin sonradan gelen nesillere örnek olması açısından yazıya dökülmesi çok faydalı olacaktır.
Hafız Mehmet, siyâseti bir tebliğ aracı olarak kullanırdı. Seçimlerde hedefi kazanmak değil dâvâyı anlatmaktı. Kazanma şansı olduğu zaman kendisi aday olmaz başkalarını aday yapardı. Aday bulunmadığı zaman kendisi aday olurdu. Başkalarının aday olduğu seçimlerde adaylardan daha çok çalışırdı. Çok güzel konuşurdu. İnandığı Millî Görüş dâvâsını çok güzel anlatırdı. Ben de kendisine ‘hafız, aslında sen, ilçe başkanlığı değil il başkanlığı yapacak bir arkadaşsın’ diyerek bir gerçeği dile getirirdim. Gerçekten de o, büyük bir ilin siyâsetini evirip çevirebilecek bir kapasiteye sahipti. Mütebessim bir çehresi vardı. Hiçbir zaman somurtkan olmadı.
Babası Cuma dayı, bizim iyi bir dinleyicimizdi. Hem Birlik câmiinin altındaki salonda hem vakıf merkezinde hem kendi köyünde ve hem de Aslan Paşa câmiindeki vaaz ve sohbetlerimizde en ön saftaki dinleyicilerimizden birisiydi. Köylerine gittiğimizde hep ona misafir olurduk. Hânedân bir âilenin disiplinli reisiydi. Hoş sohbet bir insandı; devamlı gülerdi. Biz de onu görünce mecburen gülümserdik. Sağlam bir müslüman, iyi bir dost, tecrübelerini bizimle paylaşan bir büyüğümüzdü. Mekânı ve makamı cennet olsun! Rabbim, öbür dünyasını mâmûr eylesin! Âmin!
Hafız Mehmed’in kardeşleri Osman ve Mustafa da kendisi gibiydi. Osman Oltu’da ticaretle meşgul olmaktadır. Osman’ın oğlu Ömer, bizim fakültemizden mezundur. Anadolu Gençlik çevresinde başladığı çalışmalarını sürdürmektedir. Mustafa, yurt dışındadır. Millî Görüş’ün faaliyetleri için Hollanda’ya gittiğimizde bize ev sahipliği yapmakta ve yardımcı olmaktadır. Hafızın oğulları Abdussamet, Nimet ve Ferhat inşâallah babalarına layık olacak ve onun boşluğunu dolduracaklardır.
Prof. Dr. Muammer Esen’in Hâfız Mehmet Akbulut Hakkındaki Şahitliği
Bu yazıyı yazarken rahmetlinin en yakın arkadaşı Prof. Dr. Muammer Esen beyi aradım. Hem kendisine taziye dileklerimi ilettim hem de rahmetli hakkında bir şeyler söylemesini istedim. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Muammer Esen bey, rahmetli hakkında şunları söyledi: “Hafız Mehmet arkadaşımın, daha doğrusu kardeşimin vefat haberini duyduğumda kalbim dayanamadı, bir şeyler söylemeye dilim varmadı. Mehmet’le biz, ata-dededen akraba ve hısımdık. Babalarımız çok iyi arkadaştı. Babamın arkadaşı Cuma dayı beni de arkadaş edinmişti. Köyde, yaylada komşuyduk; iyi komşuyduk. Mehmet’le çocukluktan beri arkadaştık, çocukluk arkadaşıydık. Sonra delikanlılık, gençlik arkadaşı olduk, kardeş olduk. İkimiz de çocukluk dönemini daha yeni bitirmiş birer genç delikanlıyken köyümüzün hocası ve benim akrabam Mevlüt Esen hoca efendi ile irtibat halindeydik. Hocamız ile Mehmed’in babası Cuma dayı, köyde, yaylada ve ormanlarda var olan suları çeşme haline getirmek için çalışırlardı ve biz de onlara yardım ederdik. Hatta Mevlüt hocamızın köydeki yeni evinin oldukça sabit taşlı ve yamaç yerdeki temelini bazen kazma, bazen de el demirleriyle kazmıştık. Bu, bizde unutulmaz bir hâtıra olarak kalmıştır. Bu vesileyle Mevlüt hoca efendiye ve Cuma dayıya Yüce Allah’tan bol bol rahmet diliyorum. Her ikisinin de mekânı cennet olsun! Âmin!
Mehmet, İkizdere’de Kur’ân Kursu arkadaşımdı. İkizdere’de bulunduğumuz dönemde ben, Arapça ve İslâmî ilimler tahsil ederken Mehmet, hafızlığa başlamıştı. Rize’nin meşhur dersiamlarından ve aynı zamanda il müftüsü olan Yusuf Karali hocanın talebesi Gafur Gürlü hoca ile Zavendikli Mustafa hocanın en seçkin talebesi Mustafa Deniz hoca orada bizim hocalarımızdı. Mehmet, bir dönem Diyanet İşleri Başkan yardımcılığı da yapmış olan Hafız Ahmet Şark ile Hafız İbrahim Atay hocalarımızın nezaretinde hafızlığa başladı. Daha sonra Oltu’ya geldi ve Kur’ân Kursu hocası Hafız Osman Öztaş hocadan hafızlığını tamamlayıp kemâle erdirdi. Kendisi iyi bir hafızdı. Hıfzını sîret edinmiş ve hayatına yansıtmıştı. Köye, Oltu’ya geldiğimde hep beraber olur, beraber gezerdik. Aynı fikri soluklardık. Mehmet iyi bir dost ve güzel bir arkadaştı. Arkadaştan öte kardeşti. Hep böyle olduk, hep böyle kaldık. Hafızdı, başkandı, yüreklere etki eden başkandı. Çocukları da benim için öyledir, hep öyle olmuştur. Ata-dededen kadim arkadaşım, aziz dostum Hafız Mehmet kardeşim, sana Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Allah, mekânını ve makamını cennet eylesin. Kardeşim biz senden razıydık, Allah da senden razı olsun. Orada da arkadaşlığımız ve kardeşliğimiz nasip olur inşâallah. Âmin, âmin inşâallah.”
Prof. Dr. Muammer Esen beye bu katkılarından dolayı çok teşekkür ediyor ve sizleri diğer bir kardeşimizin ölüm acısını paylaşmaya dâvet ediyorum.
KENAN DURSUN’UN VEFATI
Rahmetli Hafız Mehmet Akbulut’un kardeşlerine, oğullarına, yeğenlerine ve diğer yakınlarına taziye verip ayrıldıktan ve Erzurum’dan gelen dostları yolcu ettikten sonra İbrahim Babacan ile bir yere oturmuş dertleşiyor ve sohbet ediyorduk. İbrahim, “hocam, belki siz duymadınız; bu akşam Kenan Dursun da vefat etti ve o da bugün İstanbul’da defnedildi” dedi. Ben de “ya! Öyle mi?” dedim ve bir daha yıkıldım. Daha geçen gün ağabeyi avukat Şeref Dursun bey ile konuşmuş ve Kenan’ı sormuştum. Kenan’a da çok üzüldüm. Kenan, rahmetli terzi Hacı Ahmet amcanın küçük oğluydu. Büyük oğlu Mevlüt ağabeyi geçen yıl, 12 Ağustos 2020’de aynı hastalıktan vefat etmişti. Daha onun acısı geçmeden Kenan vefat etti. “Allah’ım, Şeref beye ve yakınlarına dayanma gücü ver” diye dua ettim. Üzüntülü bir şekilde eve gittim ve babama bu acı haberi de verdim. Babam her iki arkadaşı ve babalarını çok iyi tanırdı. Hem Cuma dayıyı hem de terzi hacı Ahmet amcayı çok iyi tanırdı ve ikisi ile de dostluğu vardı. Hacı Ahmet amca ile dostluğu çok eskiye dayanırdı. Çünkü Hacı Ahmet amca bizim komşu köyümüz olan İğdeli köyündendi. Şeref ve Kenan, İmam-Hatip Lisesi’nde okurken babamdan Kur’ân dersi alırlardı. Şeref, Erzurum İmam-Hatip Lisesi mezunu, Kenan da Oltu İmam-Hatip Lisesi mezunuydu. Kenan, yaz tatillerinde Erzurum’a gelir, bizim Abdurrahman Gazi Vakfı’nın tertip ettiği derslere katılırdı. Liseden sonra da Erzurum Edebiyat Fakültesi’nin Fars dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Fakülteyi bitirdikten sonra öğretmen oldu. İstanbul Pendik’te, Erol Türker İlkokulu’nun müdürü olarak görev yaparken malum hastalığa yakalandı ve 15 Mayıs 2021 Cumartesi günü vefat etti, ertesi gün de İstanbul’da defnedildi. Allah, her iki kardeşimize de rahmet eylesin! Âmin!
Terzi Hacı Ahmet amcanın dükkânı bizim için çok önemlidir. Güven Terzihanesi 1970’li yıllarda Oltu’da Millî Görüş dâvâsına gönül vermiş olan gençlerin uğrak yeriydi. Mevlüt ağabeyinin güler yüzü bizi çeker oraya götürürdü. Şeref, o zaman Erzurum İmam-Hatip Lisesi’nde okuyan mücâhit bir gençti. Liseden sonra bir yıl Sakarya’da mühendislik okudu; sonra da İstanbul Hukuk Fakültesi’ni kazandı ve oraya geçti. Şeref, üniversitede okurken Güven Terzihanesine apayrı bir aşk ve heyecan kazandırdı. Avukat Şeref bey kardeşimizin bu dükkânı kaleme almasını beklemekteyim. O tarihlerde yaşlılarımız, Hacı Fehim Demirel’in manifatura dükkânında, gençlerimiz de hacı Ahmet amcanın terzi dükkânında bir araya gelirlerdi. Rahmetli Fehim Demirel’in oğulları Cemil, Ahmet veya Abdullah da babalarının dükkânının Oltu’ya kazandırdıklarını yazmalıdırlar.
Hafız Mehmet Akbulut’un Cenazesi
Yukarıda da dediğim gibi Hafız Mehmet Akbulut’un cenazesine Oltu içinden ve dışından çok kalabalık bir cemaat katılmıştı. Hoca efendiler ve hafızlar Yâsin-i şerifi ve kısa sûreleri okudular, ben de duâ ettim. Onbeş aydır devam eden salgın hastalık boyunca birbirini göremeyen dostlar, bu cenaze merasiminde bir araya gelmişlerdi. Bu bayramda da sokağa çıkma yasağı olunca ev ziyaretleri yapılamamıştı. Cenaze için bir araya gelen dostlar, ayaküstü sohbete daldılar. Uzaktan yakından gelenler, bana da taziye veriyor ve hal-hatırımı sual ediyorlardı. Hafızın dâvâ ve yol arkadaşlarından Bayram Kurt yanıma yaklaştı ve şöyle dedi: “Hocam, Birlik Câmii’nin altındaki o sohbetleri hatırlar mısın? Siz, hafızı o sohbetlerde bize başkan tayin etmiştiniz.” Ben de “hatırladım Bayram, hiç hatırlamaz olur muyum?” dedim ve bu yazıyı yazmaya işte orada karar verdim. Şurası bir gerçektir ki, her insanın günahlarının yanında sevapları, iyiliklerinin yanında kötülükleri, doğrularının yanında hataları vardır. Bize düşen ölülerimizi hayırla yâd etmektir. Biz de bu yazıda öyle yaptık.
Bu yazıyı okuyanlar şöyle diyebilirler: “Hocam, bu yazıda Hafız Mehmet Akbulut’tan daha çok kendinizden bahsetmişsiniz.” Böyle diyenler haklıdır, evet öyle oldu. Bu yazıyı yazarken nerden başlıyayım diye çok zorlandım. Geri geri gittikçe 1960 yılına kadar gittim. Konuların altını doldurayım derken böyle bir yazı ortaya çıktı. Biraz da iyi oldu. Oltu’daki çalışmalar hakkında bir yazı yazmak istiyordum. Bu yazı, yazacağım uzun yazının başlangıcı ve özeti oldu. Rahmetli Hafız Mehmet, böyle hayırlı bir işe de sebep oldu. Allah, kendisinden razı olsun.
Sizleri, güzel ülkemizin geçmiş altmış yılını, Oltu ilçemizin de geçmiş kırk yılını özetlemeye çalıştığım bu yazıda adı geçenlerden rahmetli olanlara birer fâtiha okumaya dâvet ediyorum. Bir de yazıda düzeltilmesi gereken yerler varsa beni uyarmanızı istirham ediyorum.
Muhterem Prof.Dr. Mustafa Ağırman hocam.
Çok büyük hizmetler yaptınız ve yapmaya devam ediyorsunuz. Allah Teâlâ kabul eylesin. Allah Teâlâ size sağlıklı uzun ömürler ihsan eylesin.
Daha önce yaşamış hocalarımız zor şartlarda ne büyük hizmetler yapmışlar, çeşitli sıkıntılarla karşılaşmışlar. Kabirleri nur olsun, mekanları cennet olsun. Allah Teâlâ bizleri ve bütün müslümanları cennetiyle ve cemaliyle müşerref eylesin. Amin.
Mustafa POLAT
Muhterem Hocam, sizin yazıda anlattıklarınız var anlatmadıklarınız var. Bir çoğuna şahitlik ederim. İnci Köyü’ndeki hafızlık merasimlerine katıldım. Hatta orada sizleri ve İhsan Süreyya SIRMA hocamızı dinlediğimi çok net hatırlıyorum.
Sizlerin, Birlik Vakfı’ndaki çalışmalarınızı, orada okuyan öğrencileri yazın İstanbul’a götürdüğünüzü de biliyoruz.
Muhterem Hocam, ben sizin duruşunuzdan, sohbetlerinizden İlminizden çok istifade ettim, benim gibi binlerin olduğuna da şahitlik ediyorum. Allah’ım sağlık sıhhat ve afiyet versin.
Hafız Mehmed AKBULUT abimize de Allah rahmet eylesin diye dua ediyorum. Ben kendisiyle bir kaç kez bir araya geldim, kısa bir konuşmamız da oldu. Ama sizin yazınızı okuyunca tanıyamadığımı ve çok şey kaybettiğimi anladım. Allah rahmet eylesin.
Hocam, bu çalışmaların kitap olarak basılmasının çok faydalı olacağını düşünüyorum.
Allaha emanet olunuz.
Hocam kalemimize, gönlünüze, dilinize sağlık. Bu yazı sayesinde hizmetlerinizin verildiğini ve kapsamını görmüş olduk.Rabbim emeklerinizin karşılığını hem dünyada hem de ahirette lütfeylesin. Bizlerin de sizin gibi olma yolunda gayretli olmamızı nasip eylesin. Allah’a emanet olun kıymetli hocam.
Selam eder Ellerinizden öperim.
Zor dönemlerin samimi müslümanları…sizlere ne diyebiliriz ki, bizlere bin bir zorlukla hazırlayıp sunduğunuz emanete bile sahip çıkamıyoruz. Rabbim bizleri affetsin. Bu vesileyle İslam’a hizmet etmiş siz büyüklerimizden hayatta olanlara sağlık, vefat edenlere de rahmet diliyorum.(Oltu Çatak Köyü eski imamı Bilal Gül)
Mustafa Hocam, eline diline yüreğine sağlık. İslam davasının gerçekten dertlisi olan birisiniz. Biz şahitleriz. Yaptıklarınızın yüzde birini yazmışsınız. Gittiğim her şehirde Erzurum denince, öğrenci arkadaşlar sizleri sorarlar. Bunların çoğu ilahıyat talebesi değil. Her fakülteden var, onlar üzerinde çok iyi intbaniz var. Allah razı olsun.
Muhterem hocam, Birlik Cami yurdundan nasiplenmiş biri olarak yaptığınız tüm güzel hizmet, emek ve gayretleriniz için çok teşekkür ediyorum, Allah gani gani razı olsun. Hürmetlerimle…
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Mehmet Abi, çok iyi bir insan, iyi bir müslüman, iyi bir dava adamıydı. Teşkilata gittiğimizde çayları bize, hafızlara, öğrencilere bedava içerirdi, para almazdı. Tabi çaylar teşkilatta bedava olunca, hafta sonları biz de sürekli teşkilata giderdik çay içmeye.
Allah, razı olsun Hafız Abiden.
Oltu’da herkes onu “Hafız Abi” olarak bilir ve tanırdı. İsmiyle kimse ona hitap etmezdi.
Mekanı cennet, makamı âli olsun.
Kıymetli Hocam, Oltu’ya yaptığınız hizmetlerden dolayı ALLAH sizden razı olsun.
Allah, İslam üzere yaşamayı cümlemize nasip etsin inşallah