İşte bizim köyümüz bitarafta MUSTAFA ÇELEBİ diğertarafta ZAKİR ALKAN Heriki muhteremin şahane eserleri eserdiyorum çünki iklimler değişiyor renkler değişiyor BU iki kardeşimizin çektiği görüntüler geleceğe bir vesika gibi her ikisinin de ellerine kollarına sağlık
Kadir abi, Akadağa ne garezim olabilir ki, bir savunma edebiyatı yapmayacam. Atlanmış unutulmuş da demeyecem…
Bed mi, hırçın mı, hüzünlü mü, matemli mi bilmiyorum bu güz albümünde kendisine fazlaca heybetli bir yer bulamadı.
Kadir abi, Orcuğun Dağı da bizim, tiper, aksu,beşirin boyun, geçut, kıynel ve bişerin taşı hepsi bizim.
Akdağın yanında boyu posu görünmüyor ama al getir şu İstanbula koy, heybetine şiir bile yazarsın.
Bir de resimlerdeki Orcuğun dağını sayarken suda ki gölgelerini de sayıyorsun galiba…
Köyümüzün güz mevsiminde bile bu kadar güzel olduğunu Zakir hocamızın birbirinden güzel fotoğrafları sayesinde öğrenmiş olduk. en çok da gençler açısından şanslı bir dönem çünkü top oynayabilecekleri geniş ve düz alanlar mevcut. Zakir fotoğraflardaki bir noksanı söylemeden geçmeyeceğim. Akdağın haşmetini pek göremedim. hele hele orcuğun dağı 9 kez gözükürken Akdağımızın 1 kez gözükmesi nasıl izah edilebilir? Yoksa Akdağ güzün çok mu bed görünüyor.
Resimler güzel. Zakir Hocanın yazdığı şairane yorum da güzel. Ben de bu göl resimleri çekilirken, gölün kenarında gevrik ateşinde, isli bir demlikte içtiğimiz çayı hatırlatmak istedim.
Dadaş, ya köyün güz dönemini unutmuşuz ya da resimlerde bu kadar güzel görünüyor.Hele göl, anlatılmaz bir güzellik. Bayramda köyde olamadığıma bir kere daha pişman oldum. Canına sağlık… Muhabbetle…
Güz mevsiminin son demleri.
Alıştığımız resimlerden değil, yeşili yok…
Yeşilin çöl rengine dönüştüğü anlar…
Mevsimin ihtiyar hali…
Biraz terkedilmişlik duygusu var,
biraz hazan, biraz hüzün.
Ama inadına günlük güneşlik…
Gökyüzü masmavi, ufuklar ayan beyan gülüyor…
Çocuklar, güzle ilgilenmez oyunlarıyla, toplarıyla ilgilenirler…
Damın önündeki vişne ağacı altın sarısı yapraklarıyla güze, mevsime, ihtiyarlığa meydan okuyor…
Yol boyunca kavaklar da pes etmiş gölgelik olmaktan…
Yollar apaçık, kavuşturmak için hasreti hasrete bekliyor yolcularını…
Arabalar sabah manzarasında, yüklerini almışlar sılaya gurbet, gurbete sıla taşırlar…
Göl, büyuk göl dağlar barındırır derin sularında, karlı dağlar…
Akdağ, Akdağ…
Kalem titrer, yazamaz terkedilmiş bir dağın türküsünü…
Hüzündür ona kalan yaz neşvesinden geriye…
İşte bizim köyümüz bitarafta MUSTAFA ÇELEBİ diğertarafta ZAKİR ALKAN Heriki muhteremin şahane eserleri eserdiyorum çünki iklimler değişiyor renkler değişiyor BU iki kardeşimizin çektiği görüntüler geleceğe bir vesika gibi her ikisinin de ellerine kollarına sağlık
Hasan Hoca,
Gevrik ateşinde kaynayan çayımızdaki buram buram “gevrik hisi” kokusunu yazmamışsın. Biraz kıskandırmak lazım…
Yorumlarınız için teşekkür ederim.
Kadir abi, Akadağa ne garezim olabilir ki, bir savunma edebiyatı yapmayacam. Atlanmış unutulmuş da demeyecem…
Bed mi, hırçın mı, hüzünlü mü, matemli mi bilmiyorum bu güz albümünde kendisine fazlaca heybetli bir yer bulamadı.
Kadir abi, Orcuğun Dağı da bizim, tiper, aksu,beşirin boyun, geçut, kıynel ve bişerin taşı hepsi bizim.
Akdağın yanında boyu posu görünmüyor ama al getir şu İstanbula koy, heybetine şiir bile yazarsın.
Bir de resimlerdeki Orcuğun dağını sayarken suda ki gölgelerini de sayıyorsun galiba…
Sağlıcakla…
Köyümüzün güz mevsiminde bile bu kadar güzel olduğunu Zakir hocamızın birbirinden güzel fotoğrafları sayesinde öğrenmiş olduk. en çok da gençler açısından şanslı bir dönem çünkü top oynayabilecekleri geniş ve düz alanlar mevcut. Zakir fotoğraflardaki bir noksanı söylemeden geçmeyeceğim. Akdağın haşmetini pek göremedim. hele hele orcuğun dağı 9 kez gözükürken Akdağımızın 1 kez gözükmesi nasıl izah edilebilir? Yoksa Akdağ güzün çok mu bed görünüyor.
Resimler güzel. Zakir Hocanın yazdığı şairane yorum da güzel. Ben de bu göl resimleri çekilirken, gölün kenarında gevrik ateşinde, isli bir demlikte içtiğimiz çayı hatırlatmak istedim.
Dadaş, ya köyün güz dönemini unutmuşuz ya da resimlerde bu kadar güzel görünüyor.Hele göl, anlatılmaz bir güzellik. Bayramda köyde olamadığıma bir kere daha pişman oldum. Canına sağlık… Muhabbetle…
Güz mevsiminin son demleri.
Alıştığımız resimlerden değil, yeşili yok…
Yeşilin çöl rengine dönüştüğü anlar…
Mevsimin ihtiyar hali…
Biraz terkedilmişlik duygusu var,
biraz hazan, biraz hüzün.
Ama inadına günlük güneşlik…
Gökyüzü masmavi, ufuklar ayan beyan gülüyor…
Çocuklar, güzle ilgilenmez oyunlarıyla, toplarıyla ilgilenirler…
Damın önündeki vişne ağacı altın sarısı yapraklarıyla güze, mevsime, ihtiyarlığa meydan okuyor…
Yol boyunca kavaklar da pes etmiş gölgelik olmaktan…
Yollar apaçık, kavuşturmak için hasreti hasrete bekliyor yolcularını…
Arabalar sabah manzarasında, yüklerini almışlar sılaya gurbet, gurbete sıla taşırlar…
Göl, büyuk göl dağlar barındırır derin sularında, karlı dağlar…
Akdağ, Akdağ…
Kalem titrer, yazamaz terkedilmiş bir dağın türküsünü…
Hüzündür ona kalan yaz neşvesinden geriye…