Yazar: iNCiKöYüM.com (Sayfa 1 / 9)

267 kayıt bulundu

Hafız Mevlüt ALTAŞ

Önsöz:

Vefatının 21. yılında babam Hafız Mevlüt Altaş’ı hayr ile yad ederim. Rabbim rahmet eylesin. Bu yazıda babamın kısa bir biyografisini, fotoğraf galerisini, bir düğün merasiminde yapmış olduğu konuşmasını, cenaze törenini, Esatpaşa İHL’deki veda programından bir kesiti ve son olarak akrabalarının, arkadaşlarının ve öğrencilerinin bizimle paylaştığı anılarını izleyecek veya okuyacaksınız.

Bu çalışma esnasında babam hakkında hiç bilmediğim bilgiler öğrendim. Mesela babam Erzurum İHL’de öğrenci iken iki yaz tatilinde Aşkale Çimento fabrikasında çalışmış. Bu sebeple sizlerden anılarınızı bizimle paylaşmanızı istirham ediyorum.

Bu sayfayı hazırlamamda emeği geçen, anılarını paylaşan herkese çok teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

Yusuf Ziya Altaş

Biyografi:

Hafız Mevlüt ALTAŞ
Hafız Mevlüt ALTAŞ

Hafız Mevlüt Altaş 1951 yılında Erzurum’un Oltu ilçesinin İnci köyünde dünyaya geldi. İlk tahsilini aynı köyde yaptıktan sonra babasından (Yusuf Hoca) hafızlığa başladı. Hıfzını müteakip Erzurum İmam Hatip Lisesi’ne kaydını yaptırdı. Orta lise tahsilini Erzurum’da tamamladı. 1973-1974 öğretim yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü‘ne girdi ve yüksek tahsilini bitirdikten sonra 1978 yılında İstanbul Motor Meslek Lisesi Din Dersi öğretmenliğine atandı. 1981 yılında askerliğini İstanbul Tuzla’da kısa devre olarak yaptı ve tekrar aynı görevine döndü. 1981 Eylül’ünde Ümraniye Orta Okulu’na tayin oldu ve üç sene burada görev yaptıktan sonra Üsküdar İmam Hatip Lisesi’ne tayin oldu. 1994 yılına kadar öğretmen, müdür yardımcısı, müdür baş yardımcılığı görevlerini ifa ettikten sonra okulun erkek bölümünün Esatpaşa’ya taşınması nedeniyle Esatpaşa İmam Hatip Lisesi’ne geçiş yaptı. Burada da müdür yardımcılığı ve öğretmenlik görevlerini yaptıktan sonra geçirdiği pankreas kanseri neticesinde 24 Mart 2002’de vefat etti. Cenazesi Üsküdar’da bulunan Bülbülderesi mezarlığına defnedildi.

Hafız Mevlüt Altaş Hoca’nın 5 Kasım 2000 tarihinde yapmış olduğu konuşma

Fotoğraf Galerisi:

Veda:

Hafız Mevlüt Altaş Hoca’nın Cenaze Merasimi (24 Mart 2002)
Esatpaşa İmam Hatip Lisesi öğrencileri tarafından hazırlanan Hafız Mevlüt Altaş Hoca’ya veda programı (15 Haziran 2002)

Anılar:

Bir Dosta Mektup

Sevgili dostum, arkadaşım ve meslekdaşım Hafız Mevlüt Altaş Hoca,

Seninle İnci köyünde başlayan çocukluk arkadaşlığımız önce Kur’an Kursu’nda, arkasından ilkokulda devam etti. İlkokulda çoğu zaman İlyas, Kadir, Mevlüt aynı sırayı paylaşan üçlü olduk, beraber ders çalıştık, ödev yaptık, oyun oynadık, güzel günler geçirdik. İlkokulu bitirince ben Adana İmam Hatip okuluna gittim, sen köyde hafızlığa başladın. Böylece birbirimizden uzak kaldık. Ancak yıllar sonra sen hafızlığını tamamlayarak Erzurum İmam Hatip okulunda öğrenci oldun, ben ise İmam Hatip Okulunu bitirip Erzurum Yüksek İslam Enstitüsüne geldim. Yollarımız burada tekrar buluşmuş oldu. Erzurum’da da beraberce güzel günlerimiz geçti. Sonra sen İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü kazanıp İstanbul’a gittin, ben ise askerlik yaptıktan ve Mardin’de üç yıl görevden sonra İstanbul’a atandım. Tekrar aynı şehirde buluştuk. Yüksek İslam Enstitüsünden mezun oldun, İstanbul’da görev aldın, beraberce aynı şehirde yaşamaya başladık, hatta bir ara aynı okulda görev yaptık. Evlendik, çocuklarımız oldu fakat dostluk ve arkadaşlığımız zayıflamadı, aksine güçlü bir şekilde devam etti. Hafta sonları ya biz sende ya sen bizde, yaptığımız sohbetlerle haftanın yorgunluğunu üzerimizden atardık. İstanbul’un yoğun trafiği ve meşgalesi hiçbir zaman bir araya gelmemize engel olmadı. Ancak ilahi takdir her şeyin önüne geçti ve bu ilişkimizi sonlandırdı. İtiraf etmeliyim ki, 20 yıldır senin ayrılığını kabullenmek benim için kolay olmadı, seninle yaptığımız sohbetlerimizi unutmadım ve zaman zaman yalnız kaldığımda keşke… diyorum. Değerli arkadaşım, sen benim gözümde güzel ahlakın, tevekkülün, kanaatin, sabrın ve şükrün temsilcisi güzel bir insandın. Bu dostluğumuza nokta değil, virgül koyduğumuza inanıyor ve Cenab-ı Hak’tan bizi cennetinde, Hz. Peygamber’in livau’l-hamd sancağı altında buluşturmasını niyaz ediyorum.

Mekânın cennet, ruhun şad olsun. Allah Teala geride bıraktığın aile efradına sağlık ve uzun ömürler versin.

20.03.2022 / Prof. Dr. İlyas ÇELEBİ

Hafız Mevlüt Altaş
Mevlüt Altaş & İlyas Çelebi (1978)
Prof. Dr. Mustafa Ağırman anlatıyor…

Dağdaki Ahenk


Köyde arkadaşlarla çıktım dağlara,
Aksuda ekmeği ıslatıp yedik,
Yeniden yöneldik eski çağlara,
Burası bizim memleket dedik.

Çevirmede yaktık kebap ateşi,
Bir koyun etinden doldurduk şişi,
Sofralar donandı katmerle bişi,
Buyurun sofraya arkadaş dedik.

Papatya kaplamış deresi dağı,
Sümbülle laleler gönüller bağı,
Menekşeler içinde kurduk otağı,
Akdağ’ın belinde bir nefeslendik.

Servet’le Muzaffer Tıperden geldi,
Yusuf’un feryadı dağları deldi,
Kaya Ahmet ıslıkla koyunu saldı,
Hafız Mevlüt’e yoğurdu serptik.

Sanırsın yeşile bezenmiş dağlar,
Kuşlar ötüşür dereler çağlar,
Her çeşme başında bir kuzu ağlar,
Böyle yaşamayı çok özlemiştik.

Kadir ile Faruk Aksuda yattı,
Muhittin elini buzlara attı,
Kömürcüoğlu çıkıp yanına gitti,
Bu dağda yaşanan hatıra dedik.

Kömürcüoğlu Kadir Altaş / 26 Temmuz 2001

Hafız Mevlüt’e,
2001 yılının Temmuz ayının 26. Günü ve köydeki son gününde arkadaşlarla birlikte geçirdiğimiz günün anısına o gün için yazdığım şiir.

Hafız Mevlüt Altaş
Mevlüt Altaş & Kadir Altaş (1984)
Hamza Çelebi anlatıyor…

Babamla Anılarım

Rahmetli babamla geçen birkaç anımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Rekabet: 5-6 yaşımdam itibaren satranç oynamaya başladım. Rahmetli babamla mücadelelerimiz her zaman kapışmalı geçerdi. Düstur yenilen pehlivan güreşe doymaz idi. O yüzden her iki tarafta kazanana kadar mücadele devam ederdi. Yaz tatilleri ve Ramazan ayı en yoğun oynadığımız zamanlardı. Babamın en güçlü tarafı satrançta vezirini kullanması idi ama bu bir zaafiyette doğuruyordu. Vezirini kaybetmesi en sevmediği ve yenilgiye götüren kısım idi.

TV: Eski bir Grundig marka siyah beyaz televizyonumuz vardı. Artık eskimesi sebebiyle iyi göstermemeye başlamıştı. Okuldaki bilgisayarcı tozun elektrikli aletlere çok zarar verdiğinden bahsetmiş hatta bilgisayarcı bazı durumlardı bilgisayar parçalarını suyla yıkıyormuş. Bunu öğrenen babam bir akşam geldi televizyonu yıkayacağız dedi. Evin ortasına kocaman bir leğen koyduk, televizyonun arka kapağını açarak leğenin içine yerleştirdikten sonra marşapayla su dökerek bir güzel yıkamıştık. İki gün soba arkasında kuruyan televizyon pek birşey değişmese de çalışmaya devam etmişti. En azından temiz bir televizyon olmuştu.

Kopya: Yazılı kağıtlarını genelde evde okurdu. Bende yanına oturur verdiği notlara bakardım. Birgün kağıtlara bakarken iki öğrencinin kağıtlarının birebir aynı olduğunu görmüştüm. Babama söyleyince elindem aldı, hemen vermiş olduğu yüksek notları silip ikisine de zayıf not vermişti.

Küfürlü konuşmazdı, dürüst ve doğru bir insandı. İçi gülerdi, merhametli idi. Biz ondan razı olduk, Rabbimde razı olur inşallah.

Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.

Yusuf Ziya Altaş

Yakın arkadaşı İbrahim Turgut anlatıyor…

Mevlüt Altaş (Allah C.C. rahmet etsin)

Mevlüt Bey’le yolumuz 1987 yılında Üsküdar İ.H. Lisesine atanınca kesişti. 1990 yılında Md. Yardımcılığı görevini üstlenince biraz daha yakınlaştık. İleri ki zamanlarda buradaki bazı akraba ve hemşehrilerini de tanıdım. Mesela Hattat Hasan Çelebi ve diğer Çelebiler… hemşehrisi Harun Keleş gibi.

Hasan Çelebi Hocaya hat derslerine gidiyorduk. O da geliyordu. Daha sonra bırakınca Hasan Hoca kabiliyetinin iyi olduğunu gelirse iyi bir hattat olacağını söylüyordu. Maalesef hatta devam etmedi.

İmam hatip liselerinde öğrenci alma geleneğinde iki düşünce vardı.

  1. Kemiyeti önemseyenler
  2. Keyfiyeti önemseyenler

O keyfiyeti öne çıkarırdı fakat kemiyet düşüncesi okula hakim oldu. Hal böyle olunca bunun için idareciliği bıraktı.

Okulun dışında beraber olabildiğimiz diğer bir mekanda din görevlileri lokali idi. Müsait zamanlarda diğer din görevlileri ile orada bulunurduk. Oradaki bazı faaliyetlere iştirak ediyorduk.

Hafız olması ve arapça biliyor olması mesleki yönünün güçlü tarafı idi. Nitekim din görevlileri lokalinde bazı din görevlileriyle arapça çalışıyorlardı. Bunların arasında hafız İlhan Tok’ta vardı.

Hastalığının son günlerinde Esatpaşa Mahallesindeki evinde bir saati aşkın hasbihal ettik. O halde bile İHL derdi ile dertleniyordu.

Allah rahmet eylesin.

Hilmi Beyca

Hafız Mevlüt Altaş
Hilmi Beyca & Mevlüt Altaş (1994)

Hattat Hasan Çelebi anlatıyor…

Köydeki Son Gün

2001 yılı Temmuz ayında Hafız Mevlüt benden bir hafta önce gitmişti köye. Ben bir hafta sonra Oltu’ya geldiğimi haber alan Hafız Mevlüt ve Yusuf Ağırman bir haftadır beklettikleri bir türlü yiyemedikleri yarım şaka yani koyun gövdesinin dörtte biri olan bölümünü buzdolabında bekletiyorlar. Hemen alelacele yağmurlu bir günde kabanın başına gidip kebap yapmak istiyorlar. Kadir gelir bir kebabı yiyemediniz demesin diye yağmur yaşta karanlıkta kebap yapıp yiyorlar.

O günün sabahında ben köye vardım olayı anlattılar. Aradan bir hafta geçti köyümüzde geleneksel ve yaygın olan arkadaşlar arasında cağ kebabı kırda bayırda veya evlerde yapıp yemektedirler.

Bu geleneğimiz yaşlılara sorduğumda seferberlikten önce (1914) köyümüzde yapılıp yenildiğini söylerlerdi.

Bizde köydeyiz her gün bir yere gezmeye gidiyoruz. Piknik yapıyoruz ama kebabımız yok. Bir gün yine köyde birlikte evin kapısında Hafız Mevlüt, ben ve Yusuf Ağırman oturuyoruz. Bir kebap olsa da yesek diye konuşuyoruz.

Ben heme kalkıp gidiyorum nereye diye sordular. Biz kurtuz kendimiz yakalar kendimiz yeriz. Başkasının leşini yemeyiz dedim.

Üçümüz kalktık bakkal Ali Aydın’a gittik. Onun koyunları vardı, Ali Usta satılık koyunun var mı? Var ağabeyi. Ama arkaçta. Arkaç koyun ve keçilerin yani küçükbaş hayvanların ağılına denir.

Birisini bulun alsın getirsin dedi. Tamam dedik. Bakkal dükkanında çıktık. Köyün camisine yakın olduğu için caminin bahçesinden geçelim dedik tam caminin bahçesinden geçerken solak Mustafa Altaş’la karşılaştık. Mustafa’nın arabası vardı. Mustafa araban nerede dedik. Mustafa evin önünde dedi. Bize arkaçtan bir koyun alıp gelir misin diye söyledik. Mustafa hemen ağabeyi ne demek nereye derseniz oraya giderim dedi. Hafız Mevlüt bende beraber gideyim çok zamandır arkaçı görmedim dedi.

Hafız Mevlüt ile solak Mustafa beraber arabaya bindiler gitti koyunu aldı geldiler. Koyunu kestirdik bir şakasını (koyunun yarısı ortadan bölünce) aldık bizim eve geldik.

Sabah oldu bir araba bulalımda gidip kebap yapıp yiyelim dedik. Bir yandan da hafız Mevlüt, Yusuf Ağırman 3 kişiyiz bir şaka et 14 kg bize çok dediler.

Ben dedim ki ayranımız olsun sineği bağdattan gelir diye bir tekerleme sözümüz vardır. Onu söyledim. Sineği bağdattan gelir dedim.

O zamanlar köyümüzde araba şimdiki gibi yaygın değil. Traktörler var, ondan bulalım dedik. Bilal Acar isminde bir arkadaşımızın traktörü vardı. Onu ileri çıkardık. Eşyalarımızı traktörün römorküne attık. Sokaktan hareket ettik. Köyle yukarı giderken bizi gören bende gelim beni de alın diyenleri bindirdik. 3 kişi ile başlattığımız kebap pikniğimize köyden çıkana kadar 22 kişi olduk. Gedik denilen mahale  vardık ateşleri yaktık kebabı kazırladık. 14 kg et 22 kişi yetmez derken Oltu’da ikamet eden Servet Ağırman, Muzaffer Akçay ve Ahmet Altaş’ta duymuşlar onlarda dağdan aşarak geldiler. 25 kişi olduk. Bu et yetmez dağda davar otlatan Ahmet Sancar’dan (Şef Ahmet) bir koyun daha aldık. Ahmet Alkan’la gönderdim kessinler diye bense Aksu’da olan arkadaşlara haber vermek için ayrıldım. Gittim onlara haber verdim beraber piknik mahaline geldik. Şef Ahmet’ten aldığımız koyunu kesmemişler koyunda sürüye geri kaçmış.

25 kişi 14 kg et yetmedi ama güzel bir muhabbet oluştu, akşama kadar bu piknik devam etti. Akşam neşeli bir şekilde köye vasıl olduk.

Köye varınca mezarlıktaki ziyaretlerimizi yaptık çıktık köyün eski imamı Hasan Acar bizi güğnes denilen mevkide arı kovanları vardı bal yemeye davet etti.

Gittik ikram edilen balları yedik.

Hafız Mevlüt, İmam Hasan’a bizi Huvak (Alatarla) köyünde bulunan teyzesini ziyaret için götürmesini istedi.

İmam Hasan tamam dedi yola koyulduk. 4 km mesafede olan Alatarla köyüne vardık. Vardığımızda Hafız Mevlüt’ün teyzesi Fedime Hacı kazanlarda pekmez kaynatıyordu.

Akşam namazını camide kıldık, camiden çıkınca taze pekmez koydular onuda yedik. Az sonra köyden telefon ettiler sizi yemeğe davet ettiler bekliyorlar diye.

Hemen harekete geçtik köydeki davete yetiştik.

Davette sofraya donatılan yiyeceklerden de yedik. Daha sonra evin kapısında babamın kurmuş olduğu sedirin başına geldik. Çok yemenin hazımsızlığı bizi rahatsız etmesine rağmen hafız Mevlüt her zaman mı yiyoruz bugünde böyle olsun dedi.

Sabahleyin 27 Temmuz 2001 günü İstanbul’a dönmek için yola çıktık. Yol boyunca o günkü muhabbeti konuştuk. Hafız Mevlüt’ün köydeki son yaşantısı oldu.

O günkü gruptan aramızda olmayan Hafız Mevlüt, Mevlüt Akçay, Bilal Acar ve Mehmet Acar için Rabbim gani gani rahmet eylesin, mekanları cennet olsun.

Yaşananlar hayal imiş düş imiş
Gözde kalan iki damla yaş imiş.

Kömürcüoğlu Kadir Altaş / 26 Temmuz 2001

Hasan Ağırman anlatıyor…
Arkadaşları Yusuf Ağırman, Servet Ağırman ve Ahmet Kaya anlatıyor…
Yeğeni ve öğrencisi Kerim Ağırman anlatıyor…
Öğretmen arkadaşı Arif Öcaldı anlatıyor…
Çocukluk arkadaşı Veysel Altaş anlatıyor…

Merhum Mevlüt Altaş Hoca (Hemşehrim)

1988 öğretim yılı yaz döneminde Bafra İmam Hatip Lisesinden Meslek dersleri öğretmeni olarak Üsküdar İmam Hatip Lisesine tayinim çıktı.

Okula gittiğimde Müdür Satı Demirci ile ilk görüşmem oldu. Müdür Beyi Fatih İmam Hatip Lisesinden tanıyordum. Aynı okulda okumuştuk. Biraz sohbetten sonra baş muavin Mevlüt Altaş’a git ve programa alsın dedi. Merhum Mevlüt hocaya gittim ve durumu izah ettim. Hoş geldin hocam nerelisin dedi. Erzurum Oltu doğumlu Olur kazasındanım dedim.

Merhum gülümsedi ve bende Oltu’luyum. Kızmazsan bir şey diyebilir miyim dedi. Neden kızayım hocam buyrun söyleyin dedim.

Bizim Oltu’da Olur’lular için şöyle söylerler, doğru mu? “Olur’dan iki kişi Oltu’ya düğün için alışverişe gelmişler. Mağazada esnaf nerelisiniz? demiş. Biri de ban mı demiş”. Sizin orada ben değil ban derlermiş doğru mu? dedi ve ikimizde güldük.

Hocam siz öyle duyduysanız doğrudur olmayan şey söylenmez dedim ve ilk tanışmamız sıcak ve esprili bir havada geçti. Sonra öğretmenler kurulunda ders programı verildi. Programda haftalık 30 saat ve yalnız Hitabet ve Kuran dersi var. Biraz garibime gitti, bu bir tevafuk mu yoksa özellikle mi iki ders verildi diye Mevlüt hocaya gittim. Elimde programı görünce, bir sorun mu var hemşehrim dedi . Merhum bana hep hemşehrim derdi.

Ben bir sorun yokta merak ettim, özellikle iki ders var. Arapça tefsir hadis kelam vs dersten yok dedim. Merhum dedi ki, bak hemşehrim bu dersleri özellikle verdim. Bafra’dan buraya geleceğinizi duyduk ve bende program yapmadan Bafra İHL müdürü Mehmet Dede’ye telefon açıp, Cengiz Gül hoca bize geliyor. Hangi dersleri verirsem öğrencilere daha başarılı olur diye sordum? O da bana hocaya hangi dersi verirsen başarır. Ancak iki ders var ki o dersleri onun gibi hiçbir hoca başaramaz. Bafra IHL binasını onun uygulamalı çalışmaları ile yaptık ve hiçbir öğrenciyi hutbe okumadan mezun etmez dedi.  Ve Kuran dersi içinde buna benzer şeyler söyledi. Bende onun için öğrencilere daha faydalı olursun diye verdim dedi. Hem burada her sınıfta 5-10 tane hafız var onları hutbeye çıkardın mı iş olur biter dedi.

Ben dedim ki hocam hafızlar bana ne onları yetiştiren hocalar övünsün. Ben hafız olmayanları da hutbeye çıkarmak isterim. Hem geldiğim okullarda böyle yaptım. Benim prensibim bu. Merhum şu anda gözümün önünde canlandı. Allah rahmet etsin. Makamı cennet olsun. Bana gülümseyerek dedi ki, bak hemşehrim prensibin çok güzel saygı duyarım yalnız ortada bir gerçek var onu da kabul etmelisin. Demek istiyorum ki buradaki çocuklara, Anadolu çocukları gibi her dediğini yaptırmak zordur. Bunlar İstanbul çocukları bunu kabul etmen lazım dedi.

Ben de hocam öğrencinin İstanbul’u ve Anadolu’su olur mu? öğrenci öğrencidir dedim.

Bana hemşehrim bu biraz zor ama Allah kolaylık versin seni takip edeceğim dedi gülümseyerek ve böylece yanından ayrıldım.

Hitabet dersinde devamlı hitabetin öneminden ve hitabet imam hatiplerde 7 sene okunan meslek derslerinin toplu olarak hutbe yoluyla cemaate sunmaktır. İddia ediyor ve diyorum ki kişi hafız olsun ezher üniversitesini bitirsin mükemmel Arapçaya vakıf olsun eğer bu sıralarda hutbeye çıkıp o heyecanı gidermedi ise hayatta bu olay başına gelince zorlandığını bizzat gördüm ve şahid oldum. Çoklarınız ben imam mı olacağım, imam olanlar okusun diye düşünenleriniz olabilir. Yalnız hutbede cemaatin huzurunda o çekingen ve heyecanı gideren hayatta her meslekte faydasını görür kanaatindeyim. Siz anlattıktan sonra nottan endişeniz olmasın, bende not bol. Şöyle ki hutbeyi okuyan notunu deftere kendisi yazar. Yazılılardan tam notta alsanız benim için geçerli not hutbe uygulamasıdır bunu böyle bilesiniz diye uyarılarımı her fırsatta yamaya gayret ettim. Sorası gelenleri önce okul mescidinde sonra Üsküdar’daki camilerde bir rehber öğretmeni nezaretinde hutbe çalışmaları devam ediyordu.

Bir sınıfta Koç Kundura sahibi Aziz Koç Kuranı okuyor, fakat Türkçe’de takılıyor, kelimeyi birkaç sefer tekrarladıktan sonra okuyor. Bunu hutbeye çıkarmak için çok uğraştım ve de hutbe okuttum. Bu benim işimi kolaylaştırdı. Hutbe okumaktan kaçanlara, Aziz’i örnek gösteriyordum ve mecbur kalıyorlardı hutbe okumaya.

Birinci dönem bitti ikinci dönem başladı. Sokullu Mehmet Paşa ilkokulunun önünden Üsküdar’a gidiyordum. Üç öğrenci karşıma çıktı. Biri çok havalı bir tavırla; benim yazılı notlarım iyi olduğu halde benim karneye zayıf vermişsiniz neden? Yazılı notunu takip ediyorsun da neden sözlü notun olan hutbeyi okumadın ve sıran geldiği halde kaçtın. Sınıflarda devamlı hatırlatma yapmıştım. Geçerli notunuz sözlü yerinde hutbe okumanızdır diye. Sen bu söylediklerimi duymadın mı? Eğer aklınızdan geçeni sakın uygulamaya koymayın. Güreş ve judoda derecelerim var. Evel Allah sizin gibi 3-5-10 kişiyi yere serer üstünüze basar geçerim. Akıllı ol ve Aziz kadar olamıyor musun? Seni programlarda güzel şiir okuduğunu biliyorum. Hutbe okumadan aciz misin utanmıyor musun? Akıllı ol. Hutbeye çık ve notunu kendin yaz ve bunun gibi bir sürü laf edip yoluma devam ettim. O hafta içi de hutbe okumaya geldi ve büyük camilerden birinde okuyacağını söyledi. Ve özür diledi. Sonradan öğrendim ki Erzurumlu bir hocanın oğlu imiş. Halen görüşüyoruz.

Meğer mevlüt Hocamız İstanbul öğrencisi Anadolu öğrencisine benzemez demesi bu gibi olayları hatırlatmak istemiş bana.

Bu hadiseden sonra sınıflarda ne anlattılarsa hiç sorun yaşamadan devam ettik. Hatta bu çalışmalara uygulamalı gasil tekfin işlerini de ilave ederek okul mescidinde çalışmaya devam ediyorken bir gün okul mescidinde namaz kılmaya gelmişti. Uygulamayı orada gördü ve kefenleme yaparken orada resim de çektirmiştik. O resmi bulamadım. Kefenleme uygulamasında unutamadığım bir olay oldu. 3 metre kefenlik bez aldım mescitte uygulamalı bir öğrenci üzerinde kefenleyecektim.

Kefenlemeden kim korkmaz? Diye sordum birisi ben korkmam beni kefenleyin Hocam dedi. Oğlum gerçekten korkmazsan gel. Hocam bez parçasından mı korkacağım dedi ve upuzun uzandı.

Önce kefenlemeyi kesmesini göstedim. Üç parçadan oluşur. 1. Parça en uzun ayak ve baş ucundan bağlanacak kadar uzundur. Buna lifafe denir. 2 bezi İzar’dır. Omuz ve diz kapakları altına uzanır. 3. Bez; kamis. Yakasız cepsiz gömlektir diye izah ettim.

En alta lifafe onun üstüne izar ve izarın üstüne kamis konulur. Sonra gasil yapılmış ölü gibi uzanan öğrenciyi bezlerin üstüne koyduk. Önce başından gömleği giydirdik. Soldan sağa sağdan sola sardık. Sonra izarı daha sonra lifafeyi sardık. Ayaktan bağladık tepeden de hafif bağlayıp sordum en yakın sıra arkadaşı kimse son olarak yüzüne bakabilir diye.

Hafiften yüzünü açtım ki öğrencinin yüzü kefen gibi ses yok bayılmış. Hemen koşun kolonya soğan getirin dedim. Öğrenciler kolonya soğan getirdiler. Burnuna koklattık derinden bir iniltiyle gözlerini açtı. Hani bez parçasından korkulur mu diyordun ne oldu? Hepimizi korkuttun dedim. Öğrenciler alaylı gülüşmeler başladı. Hemen bezleri poşete koyup doğrudan merhum Mevlüt hocaya götürdüm. Ne oldu hemşehrim bir şey mi oldu? Hemşehrim bana ya su veya çay söyle olayı anlatayım dedim. Çay ve su geldi. Suyu içtikten sonra olayı anlattım. Rahmetli güldü ve dedi ki aman hemşehrim bu uygulamadan vaz geç biri ölürse başımız belaya girer dedi. Bende aynı senin gibi düşünüyorum. Bu poşeti al dolaba at. Ama ben uygulamadan vazgeçmem. Poşeti bana verdin hemde uygulamadan vazgeçmem diyorsun bu nasıl olacak?

Evet erkeklere erkek bebek kızlara kız bebek alıp bebekler üzerinde uygulama yapacağım dedim ve dedi ki bunu baştan düşünseydin ya? Zararın neresinden dönsen kardır derler ya dedim ve ayrıldım.

Merhumla aramızda güvenli bir dostluk ve fikir alışverişi, konularda istişare eder hale gelmişti. O bana devamlı hemşehrim der bende merhuma hemşehrim derdim. Bir gün telefon açtı hemşehrim odadan ayrılma seninle bir sınıfa gitmemiz gerekiyor dedi. Bekledim geldi. Heyecanlı gördüm ve sordum hayrola hemşehrim konu nedir? Ya hemşehrim öğrenciler ve hoca sınıfa girmiyorlarmış. neden? Hemşehrim. Hiç sorma hemşehrim sınıfı üç harfliler basmış. Çocuklar ve hoca sınıfa giremiyorlarmış korkudan.

Hocam ne üç harflisi? Öyle şey mi olur dedim. Hele gidelim bakalım durum nedir. Sınıfa çıktık gerçekten de öğrenciler koridordalar. Hocada başlarında bekliyor. Sınıfın kapısı açık, tavanda ayak izleri var. Öğrenciler gayet ciddi duruyor, yalnız arkada iki öğrenci güldüğünü gördüm. Sınıfın içine adım attım merhum kolumdan tuttu geri çekti. Hemşehrim görmüyor musun gerçekten üç harfliler dolmuş çarpılırsın dedi.

Dedim ki hocam üç harfliler bu öğrencilerin içindedir. Nasıl yani? Hocam bu üç harfliler diğer sınıflarda yokta bu sınıfımı seçtiler. Ben bu olayı çözerim. Nasıl yani? Sen rahat ol odaya git yarım saat sürmez sana haber veririm dedim.

Rahmetlinin bir dudak bükmesi vardı. Dudağını bükerek haydi hayırlısı haber bekliyorum dedi ve odasına gitti.

Ben hoca hanım öğretmenler odasına gönderdim. Gidin çayınızı için bu dersi başka zaman telafi edersin dedim. Hemen koruma derneğinde pala namı ile meşhur Ahmet Aksoya söyledim. Uzun sırığa süpürge taktı temizledi ve boya atmaya dursun ben o iki gülen öğrenciyi odaya çağırdım. Anlatın bakalım nasıl oldu bu olay? Tavandaki o izleri nasıl yaptınız?

Bu olayı olduğu gibi anlatın ve yapanların isimlerini de söylemeyin. Bağırma, sopa, disiplin olayı yok. Hocam bizi döverler dedi birisi. Oğlum yoksa bana güvenmiyor musunuz? Hocam güveniyoruz. o halde neden korkuyorsunuz söz arkanızda ben varım dedim. Çocuklar anlatmaya başladılar. Hocam öğlen teneffüsünde derslere girmeyelim dediler. Biri dedi sınıfa pis koku atalım hoca girmez birkaçı dedi ki hayır bir sefer attınız cengiz hoca ders boyunca hocayı çıkardı. O pis kokuyu bize koklattı. Biz bu işte yoğuz. Cengiz hocaya söyleriz dediler. Bundan vaz geçtiler. Biri dedi ki ben buldum dedi. Bir leğende çamur yaptılar. Sıraları üst üste koydular ve küçük birini üsteki sıraya çıkardılar. Ayakkabıyı çamura batırıp tavan üzerinde ters yürüttü ve o şekil çıktı. Sonra sıraları yerine koydular. Mevlüt hocaya haber verdiler. Olay böyle oldu. Çocukları haydi gidin bana anlattığınızı arkadaşlarınıza anlatmayın dedim. Ve çocuklar gitti. Mevlüt hocaya telefon açtım olayı anlattım vay be bu p… korkulur dedi. Ve hemen olaya karışanları disipline ver dedi. Bende hayır hemşehrim ben onları disipline vermeyeceğim. Ya hemşehrim olur mu? bir dersi yediler. Hemşehrim hoca hanıma söyledim. Dersi sonradan telafi edecek. Sonra söylettiğim çocuklara disipline vermeceğim diye söz verdim. Ben sizi iyi tanıyorum siz bir şeye söz verdiyseniz ondan caymayacağınızı biliyorum. Bende söz verdim sözümden dönmem sizce uygun olur mu? hayır olmaz dedi. Sonra dedim ki bu şeytani akıl, yarın rahmani yönden çalışırsa kim bilir ne icatlar bulur. Tamam hemşehrim haklısın dedi. Disiplin olayı kapandı.

Önceden de söylediğim gibi öğrenci öğretmen ve başka konularda birbirimizle iştişare de bulunurduk. Bir gün bir konu hakkında merhumla görüşmem icap etti. Yalnız program yaptığı zaman kapıya yazı yazar rahatsız etmeyin diye.

Müdürde Mevlüt beyle işi olan diğer idarecilere gitsin diye öğretmenlere tembihte bulunurdu. Zaten gidenlere de kapıyı açmazdı. Bir konu hakkında mutlaka görüşmem icap etti ve gittim kapıya vurdum. Kim o yazıyı görmüyor musun? Okur yazarlığın yok mu?

Hemşehrim yazıyı gördüm biliyorum ama sizinle bir konuyu görüşmem lazım dedim. Ha hemşehrim sen misin dedi ve kapıyı açtı oturduk konuyu görüştük. Bir şey dikkatimi çekti ve sordum? Uzun çalışma masası, masa boyunca çarşaf gibi bir kağıt, kağıt üstünde nokta ve üzerlerinde öğretmen ismi, her öğretmenin üzerinde fasulye birinde mısır mercimek renkli küçük taşlar. Bunları sordum bunlar ne oluyor. Dedi ki bak hemşehrim 130 küsür öğretmen var bunları çakışmadan program yapmak çok zor oluyor her öğretmen bir şekil verdim mesela biri fasulye biri mısır. Böyle değiştirmek kolay oluyor. Bunu ben buldum ve diğer büyük okulların programını yapmada da yardıma gidiyorum. Dedi. Hayret ifade ettiği yerlerde onun dudak bükmesi gibi aynı hareketi yaparak bravo hemşehrim diyerek tebrik ettim. İşte gençler: Mevlüt hoca böyle hoca idi beyin gücü ve parmak marifetiyle okulu idare ederdi.

Şimdi ki gibi masada bilgisayarda bir parmak işaretiyle program yapılmıyordu. Bir program yapmak için haftalar sürüyor ve çalışmada zaman tahdidi yoktu gece gündüz adete okula öğrencilere kendimizi vakfetmiş öyle çalışıyorduk ekip halinde. Hiç unutmuyorum bilgisayar olayı çıkınca ilk olarak Haydarpaşa Lisesi ve biz Üsküdar IHL olarak bilgisayar kursu açtık. İlk olarak bilgisayardan karneleri çıkardık nasıl çocuklar gibi sevindik. Ama sevincimiz fazla sürmedi Milli Eğitim’den geldiler. Biz tebrik takdir beklerken karneleri kabul etmediler. Matbu karne olmazmış. Elle yazacakmışız. Tekrar başa döndük ve elle yazdık.

Başa dönüyorum sene sonunda son sınıfta 174 öğrenci vardı. Birinin ayağı yandı biri okuldan ayrıldı. Diğer öğrenciler hutbeye çıktı ve Mevlüt hoca dedi ki brova hemşehrim ben hiç beklemiyordum ama sen dediğini yaptın. Uygulama dersini çok güzel yaptın. Kuran dersini de Emre’den takip ediyorum o da gayet güzel demişti.

Ez cümle diyorum ki, hani musalla da hoca sorar bu mevtayı hali hayatında kemali sıhhatinde muvahhit musalli hak ve hukuka riayet eden biri olduğuna şahit misiniz? Hep birden şahidiz derler ya.

Siz de bana Mevlüt hocanın muvahhit musalli öğrenci ve öğretmenler arasında adil dürüst ve hak yemez islami konularda taviz vermeyen bir hoca olduğuna şahit misin derseniz bütün benliğimle içtenlikle bir kere değil bin kere şahidim derim.

Ahirete taalluk eden hak ve hukukum varsa bin kere sana helal olsun benim aziz Mevlüt Altaş hemşehrim. Makamın cennet olsun can peygambere komşu olmamdır arzum daima sana budur niyazım.

Cengiz Gül
Emekli Öğretmen
17 Mart 2022
Berat Kandili

Hafız Mevlüt Altaş
Cengiz Gül & Mevlüt Altaş ve öğrencileri (1990)
İdareci arkadaşı Satı Demirci ve öğrencisi Murat Yartaşı anlatıyor…

Mustafa Hoca’dan Yardıma Davet

Mustafa Ağrıman Hoca’nın 2021 Ramazan Ayı Yardım Kampanyası İçin Yaptığı Konuşma

Mustafa Hoca Oltu Birlik Beraberlik Vakfı olarak İnci Köyü’ne her Ramazan ayında yardım ettiklerini, bu Ramazan ayında da bu yardımın daha organizeli olarak yapılması için yeni bir yardım kampanyası başlattıklarını belirtti.

Hoca’nın daveti bütün hayırseverlere: 

Gelin siz de bu davete cevap verin, yardıma destek olun. 

Azdır demeyin. Damlaya damlaya göl olur. Damlacıklar sel olur.

Değerli İnci Köylüler

Ramazanımız mübarek olsun, Allah oruçlarımızı kabul buyursun. Amin!

Çağrımız

Her Ramazan’da Prof. Dr. Mustafa Ağırman’ın rehberliğiyle Oltu Birlik Beraberlik Vakfı aracılığıyla köyümüzde yaşayan muhtaçlara imkanlar dahilinde erzak ve yardım paketleri ulaştırıyoruz.

Bu gelenek bozulmasın. Hatta daha da büyüyerek artsın ve bereketlensin. Bu sene de yardımlarımız köyümüzde ve köyümüz dışında özellikle Oltu’da yaşayan ihtiyaç sahibi akraba ve köylülerimize ulaşsın.

Uzakta olabiliriz, ulaşacak imkanımız olmayabilir, ihtiyacı olanları bilmeyebiliriz. Ancak infakımızı, zekat ve sadakamızı ihtiyaç sahiplerine vakıf aracılığıyla pekala ulaştırabiliriz.

Sorumluluğumuz

Biz bu sene de komşularımıza el uzatalım. Aynı toprakların çocukları olarak birbirimize biz destek olmazsak kim destek olur, bize kim elini uzatır?

Geçen yıl eksiğiyle fazlasıyla birçok insana yardımlarınızı ulaştırdık. Bu sene geçen yıla göre çok daha fazla ihtiyaç var. Gerçekten tahmin edilemeyecek kadar yardıma muhtaç insanımız var. Çünkü dünya ve ülkemizdeki ekonomik sıkıntılar bilhassa dar gelirli olanlarımızı vurdu.

Düşünün, bizim ulaştığımız köylülerimiz içinde hiç geliri olmayanlar, evine hiç maaş girmeyenler var.

Nasıl Yardım Edeceğiz?

Aşağıdaki iban numaralarına; sadakalarınızı, zekâtlarınızı ve diğer yardımlarınızı gönderebilirsiniz.

NOT: Bankadaki açıklama kısmına lütfen İNCİ KÖYÜ yazmayı unutmayınız. Vakıfta başka köylere yönelik kampanyalarla karışmaması için bu not çok önemli.

“OLTU BİRLİK BERABERLİK YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKFI” ADINA

FİTRE VE ZEKAT HESABI

TR11 0001 5001 5800 7305 0997 17

BAĞIŞ HESABI

TR06 0001 0000 0225 8001 5850 02

Yardımlar Nasıl Ulaştırılacak?

Vakıf duruma göre yardım ve erzak paketlerini oluşturacak.

Ardından yardımlar, bir grup din görevlisi arkadaşımızın titiz çalışmaları sonucu belirlenmiş köydeki ve Oltu’da yaşayan ihtiyaç sahiplerine ulaştırılacaktır. 

Yardımlar Hafız Burhaneddin Candan, Hafız Hüseyin Sancar ve Hafiz Mehmet Ağırman hocalarımızın organizasyonuyla, bir ekip tarafından ihtiyaç sahiplerine uygun bir şekilde ulaştırılacaktır.

İnfak Müminin Özelliği, Sadaka Orucun Kardeşidir

Rabbimiz Kur’an’da birçok ayette namazla birlikte, mü’minlerin özelliği olarak infakı zikrediyor. Kur’an’a göre orucun amacı insanın takvalı bir mümin olması. Takva sahibi müminin özelliği ise infak etmek.

İlk önce oruç tutarak muttakilerden oluyoruz, muttaki olunca da infak ediyoruz. Oruç, namaz ve infak aynı zincirin halkaları. Ramazan ayını yaşadığımız şu günlerde namaz halkasına orucu eklediğimiz gibi oruç halkasına da sadaka, zekat ve infak halkasını eklemeliyiz.

Peygamberimiz (sav) “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” buyurmuş. Peygamberimiz öncelikle yakın akraba ve yakınlarımıza yardım etmemizi emretmiş.

Ashabı, Peygamber Efendimizin ramazandaki hâlini “Esen rüzgârdan daha cömert olurdu.” diye anlatır. Bu ayda Allah’ın rızasını kazanmanın güzel yollarından biri infaktır. (Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 5; Müslim, Fezail, 50.)

VAKIF ARACILIĞIYLA ZEKAT ve FİTRE VERİLEBİLİR Mİ?

Toplanan zekât ve fitreleri Tevbe suresinin 60. ayetinde belirtilen yerlere güvenilir kimseler eliyle sarf eden vakıflara zekât ve fitre verilmesinde dinen bir sakınca yoktur.

Bu konuyla ilgili iki fetvayı aşağıdaki linklerden inceleyebilirsiniz.

https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/441/sivil-toplum-kuruluslarina-zekat-verilebilir-mi-

https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/442/fakir-ve-yoksul-kimselerin-saglik-tedavilerini-yaptiran-vakif–dernek-gibi-kuruluslara-zekat-verilebilir-mi-

Allah yaptığınız ve yapacağınız yardımları kabul etsin. Amin!

Yardımlar İhtiyaç Sahiplerine Ulaşmaya Başladı

Değerli köylülerimiz!

Yardımlarınız ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmak üzere vakıftan sevk edilmeye başlandı.

Yardım edenlerden, yardımı ulaştıranlardan, yardımı alanlardan Allah razı olsun.

Mustafa Hoca’nın belirttiği gibi “Az çok demeyelim”.

“Zaten yardım yapılmış” demeyelim. “Beni ilgilendirmez” demeyelim. “Benim sırtım pek, karnım tok” demeyelim. Gücümüze göre bir paket, iki paket, on paket, yüz paket karşılığı niyetlenerek miktarını aşağıdaki hesaplara sevk edelim, yardım etmeye devam edelim.

Yardımımızı Ramazan sonuna ertelemeyelim.

Ramazanın başında verelim: Ramazanın başı rahmettir. Ramazanın ortasında verelim. Ramazanın ortası mağfirettir. Ramazanın sonunda verelim: Ramazanın sonu cehennemden azatlıktır.

BİZİM ŞİARIMIZ KUR’AN’IN ve HZ. PEYGAMBER’İN ŞU BUYRUKLARIDIR.

Sadakaları açık olarak verirseniz bu ne güzel! Şayet onu yoksullara verirken gizlerseniz bu sizin için daha da hayırlıdır ve sizin bir kısım günahlarınıza kefâret olur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Bakara süresi, 271. ayet.

Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak hayra sarf edenler için rableri nezdinde ecirleri vardır; onlar için ne korku olacak ne de üzüleceklerdir.” Bakara süresi, 274. ayet.

Hz. Peygamber “Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır: Bunlardan birisi de sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimsedir. (Buhari, Zekat 16; Müslim, Zekat 91).

Mustafa Ağırman Hoca’dan hayra davet

Prof. Dr. Mustafa Ağırman Hoca’nın İnci Köyü’ne yardım daveti:

Mustafa Hoca Oltu Birlik Beraberlik Vakfı olarak İnci Köyü’ne her Ramazan ayında yardım ettiklerini, bu Ramazan ayında da bu yardımın daha organizeli olarak yapılması için yeni bir yardım kampanyası başlattıklarını belirtti.

Hoca’nın daveti bütün hayırseverlere:

Gelin siz de bu davete cevap verin, yardıma destek olun.

Azdır demeyin. Damlaya damlaya göl olur. Damlacıklar sel olur.

Şimdi Vefa Zamanı

Çok değerli İnci köylüler, köylülerimiz,

Bizi bir Ramazan ayına daha eriştiren Allah’a şükürler olsun! 

Biz, aynı köyün evlatları olarak çok büyük bir aileyiz: Her birimiz Türkiye’nin ya da dünyanın başka bir köşesinde yaşıyor olsak bile.

Her topluluğun, her köyün kendine göre ihtiyaç sahibi insanları olduğu gibi bizim köyümüzde de ihtiyaç sahibi akraba ve komşularımız var.

Her Ramazan’da Oltu Birlik Beraberlik Vakfı, Prof. Dr. Mustafa Ağırman’ın rehberliğiyle bu akraba ve komşularımıza imkanlar dahilinde çeşitli yiyecek ve içeceklerden, temel ihtiyaçlardan oluşan erzak ve yardım paketleri ulaştırıyordu. Allah, yardım edenlerden de yardıma vesile olanlardan da Mustafa Hocamızdan da razı olsun.

Diyoruz ki:

Bu gelenek bozulmasın. Hatta daha da büyüyerek artsın ve bereketlensin. Bu Ramazan da köylüler olarak ihtiyaç sahibi komşularımıza biz elimizi uzatalım. Biz yardımlarımızı, her sene köyümüze yardım ulaştıran vakfa yapalım. Vakıf da her sene olduğu gibi bu sene daha fazlasıyla yardımları akraba ve komşularımıza ulaştırsın.

Verdiklerimiz Bizimdir

Verdiğimiz paralar, ettiğimiz yardımlar ahirette bizimdir. Yardım ettiklerimiz de bizimdir, bizim insanımızdır, canımız ciğerimizdir. Farklı zamanlarda aşını ekmeğini paylaştığımız insanlardır. Şimdi vefa zamanı. Biz de bu zor zamanlarda aşımızı ekmeğimizi onlarla paylaşalım. Çorbada bizim de tuzumuz olsun. Kendi komşumuz, akrabamız aç yatarken tok yatmayalım, yardımlarımızı nereye vereceğiz diye düşünmeyelim.

Desteklerinizi Bekliyoruz

Öncelikle bunun tam bir kampanyaya dönüşmesi için bütün köylülerimizin haberdar olacağı şekilde kampanyayı duyuralım. Köylülerimizin kullandığı sosyal medya gruplarında paylaşalım.

Birbirimizi hayra teşvik edelim. Hayırda yarışalım. İmkanımız yoksa bile imkanı olan birine ulaştırmakla biz de yardım etmiş, vesile olmuş oluruz. Her yardım eden hem vesile olan Allah katında inşallah mükafatlandırılır.

Nasıl Yardım Edeceğiz?

Aşağıdaki iban numaralarına; sadakalarınızı, zekâtlarınızı ve diğer yardımlarımızı gönderdiğimizde yardımlar ihtiyaç sahiplerine bizlerin içten bir selamı olarak ulaşacaktır. Vakıf hem yardımın şekline göre yardım ve erzak paketlerini temin edip oluşturacak, hem de köyümüzdeki ihtiyaç sahiplerine ulaştıracaktır.

Yaptığınız yardımın açıklama kısmına İnci Köyü ya da Şimdi Vefa Zamanı eklemeyi unutmayınız.

Allah yaptığınız ve yapacağınız yardımları kabul etsin. Amin!

İnci Köyü Yılın Fotoğrafları Oylaması: Manzara Kategorisi

Yarışmaya toplam 37 kişi katılmıştır. Kural gereği sadece belirtilen watsapp adresine gönderilen resimler dikkate alınmıştır. Bütün katılanlara teşekkür ederiz.

Aşağıda ilgili fotoğrafları görebilir, büyüterek detaylı inceleyebilirsiniz. En alttaki bağlantıdan oy kullanabilirsiniz. Bir kere oy kullandıktan sonra aynı IP’den oy kullanma sayfası tekrar açılmayacaktır.

ÖNEMLİ NOT: Bize gönderilen fotoğrafların hukuki problemleri gönderen kişiyi bağlar. Bize gönderilen fotoğrafların kimin tarafından çekildiğini kontrol etmemiz mümkün değildir. Bu nedenle yarışmaya katılmış olsa da telif sorunu çıkan resimler yarışmadan diskalifiye edilecektir.

Yarışma Sonuçları

Yarışmada toplamda 322 oy kullanılmış, ilk üç aşağıdaki gibi olmuştur. Bütün köylülerimize teşekkür ederiz.

Kadir Altaş (Gıraş)62 oy
Hasan Altaş58 oy
Musa Akyüz30 oy

iNCiKöYüM.com Yayın Hayatına Niçin Devam Etmeli?

Ziyaretçilerimiz sorabilir: Facebook, WhatsApp, Instagram, Telegram gibi hızlı etkileşimi olan siteler varken sabit bir web sitesine ne gerek var?

Çünkü bu tür hızlı sitelere koyduğumuz fotoğraflar, videolar anında kaybolup gidiyor. Bir daha geri dönüp bulmak da bakmak da çok zahmetli oluyor. Çerez gibi tüketiyoruz ve bitiyor.

Halbuki biz bu sitede yani iNCiKöYüM.com’da, kalıcı olmayı hak eden fotoğraf, video, yazı gibi malzemeleri bir arşiv olarak saklıyoruz.

Bir tatil günü canınız sıkıldığında, çocukluğunuzun geçtiği sokakları görmek, gezmek istediğinizde, anıları okumak izlemek istediğinizde kısaca meraklandığınızda dönüp uzun uzadıya inceleyeceğiniz bir adres burası.

Bu yeni dönemde sitemizin esas görevi, anlık haber vermek değil, köyümüzü ilgilendiren her şeyi bir arşive dönüştürmek.

Köyümüzün sokaklarının, ihtiyarlarının, gençlerinin, tarlasının, bitkisinin, dağının, taşının, adetinin, gelenek ve göreneğinin kayıtlı olduğu bir arşiv.

Girip bir türkü dinleyebilirsiniz.

Ölmüş bir insanımızın ölüm tarihini bulup ruhuna Fatiha okuyabilirsiniz.

Rahmetli Mayıl Osman dededen Sümmani Türküsü dinleyebilirsiniz. Rahmetli Çoban Osman’dan bir anı dinleyebilirsiniz.

Bize düşen arşivi oluşturmak, size düşen bizi desteklemek.

Peki bizi nasıl destekleyebilirsiniz?

Siteyi ziyaret ederek…

Haberlerin altına seviyeli, aydınlatıcı, teşvik edici yorum yazarak…

Teşekkür ve tebriklerinizi ileterek…

Yapıcı eleştirilerinizi ileterek…

Fotoğraf arşivinizi kalıcı hale getirip arşivlememiz için bizimle paylaşarak…

Bir anınızı ister videoyla ister yazıyla kaydedip bizimle paylaşarak…

Köyün farklı zaman ve bölgelerinde çektiğiniz fotoğrafları bize göndererek…

Sitemizde yayınlanan her arşivi sosyal medya gruplarınızda paylaşarak…

Çağrımız şu:

Gelin hep birlikte köyümüzü anlatan her türlü belge, video, ses kaydı, yazı, fotoğraf, resim vb. burada arşivleyelim. Kaybolmasın, ölenle ölmesin, sosyal medyada kaybolup gitmesin. Solsa da, kaybolsa da, ölse de hiç olmazsa anısı kalsın, adı kalsın ki analım, yeniden ihya etmeye çalışalım. Yarın bilenler ölüp gittiğinde kızıl peynir yapmayı bilen bir Allah kulu kalmasa da en azından tarifi kalsın burada, gün olur yeniden yapmaya çalışan olur.

Şu ana kadar en ufak da olsa bir katkı veren köylülerimize teşekkür ediyoruz, sağ olsunlar var olsunlar.

Bundan sonra katkı verecek olan köylülerimize de şimdiden teşekkür ediyoruz, onlar da sağ olsun var olsunlar.

Destek sizden, çalışmak bizden olsun. Başarı ise ancak Allah’tan gelir.

Muhasebe

Yaklaşık on yıl önce başlamıştık bu siteyi imar etmeye.

İsmini köyümüzün ismi olarak koyduk: İNCİKOYUM.COM

Köyümüze yakışır İNCİ gibi bir site olsun istedik. Öyle olması için çaba sarf ettik.

Köyümüz sıradan bir köy değildi. Her köy gibi de değildi. Denizlerin derinliğinde, istiridye kabuğunun içinde özel bir yerde aranan, her arayanın da bulamayacağı, değerini kaybetmeyen inci’ydi köyümüz. Dağların arasında, ormanların kucağında…

Yakışanı yapmaya çalıştık.

Yaklaşık beş yüz küsur başlık açtık…

Yüzlerce haber yaptık…

Fikrimizi, zikrimizi anlatan yazılar yayınladık…

Köyümüzün kültürünü, yaşantısını, geçmişin anlatan türkü tadında yazılar okuduk…

Prof. Mustafa Ağırman Hoca’nın kaleminden Asr-ı Saadet sohbetleri okuduk, geçmişte camimizin kürsüsünden dinlediğimiz günleri yad ederek.

Kadir Altaş’ın kamerasının tanıklıklarını, objektiflerine takılanları; videolarda, resimlerde bir ömrün baharını yazını izledik…

Eşref Altaş’ın kaleminden kültürümüze dair enfes ayrıntıları, ilmek ilmek dokunan satırlardan okuduk.

Zakir Alkan’ın hatıralarını hikâye tadında, hayal dünyasından resmederek okuduk…

Mustafa Aktaş’ın büyük çabalarla hazırladığı İNCİ KÖYÜ SÖZLÜĞÜ çalışmasıyla kaybolan kelimelerimize yeniden kavuştuk.

Değeri hiçbir zaman kaybolmayacak, altmışlı yetmişli yılların kayıtlarını Rahmetli Yusuf Altaş hocanın günlüklerinden okuduk. Bu günlükleri yayına hazırlayanları da zikretmek gerekir. Rahmetli hocanın torunları Yusuf Ziya Altaş ve Muhammet Sait Ağırman.

Ayrıca sitemize şiirleriyle destek veren Kömürcüoğlu Kadir Altaş, Çavuşoğlu Dursun Ali Alkan ve İsmail Çelik’in efsunlu mısralarını okuduk…

Şiirden söz açılmışken Rahmetli Aşık Sefili (Mevlüt Altaş)’ın sazının tellerinden dökülenleri Abdullah Acar’ın derlemelerinden okuduk.

Ahmet H. Ağırman’ın KÖYDE YAŞANDI yazı dizisini mısra mısra yaşayarak okuduk…

Ayrıca Musa Akyüz, Muammer Akçay, Fatih Ağırman, Hasan Aktaş, Güven Akçay ve Ali Kaya’ın siteye katkılarını da okuduk bu sayfalarda.

Bir de değerli okuyucuların kıymetli yorumlarını okuduk.

Bunların hepsini eski sitede okumuştuk. Şimdi yeni sitede de hepsi mevcut.

İki üç yıllık fetret döneminden sonra;

Yeni yüzüyle, yeni yazılarıyla, yeni katkılarla başlarken bir muhasebe yapalım dedik.

Son olarak sitenin asıl kahramanını da zikretmek istiyorum. Değerli vakitlerini hem ilk sitenin yapımında hem son site tasarım ve yapımında ve de taşınmasında emek harcayan teknik editörümüz Yusuf Ziya Altaş’ı da anmak istiyorum. O bu sitenin, teknik anlamda, mimarı mühendisi biz ise amelesi..

Yeni siteye MERHABA.

15 Temmuz Şehitlerine Çeşme

Köyümüzde Güynes mevkisinde bulunan Lazoğluna ağaçtan bir çeşme yapan Ali ALTAŞ (Çıtıgilin ) çeşmeyi 15 Temmuz Şehitlerinin hayrına yaptığını söyledi.

Çeşmenin üzerinede “15 TEMMUZ ŞEHİTLERİNİN HAYRINA” ifadelerinin yer aldığı bir kitabe ekledi.

15 Temmuz Şehitlerine ALLAH’tan gani gani rahmet dilerken bu hayratı yapan Ali Amcaya da uzun ömürler diliyoruz.

Akdağ’da İkinci Yol Çalışması

Köyden gelen son resimlerde AKDAĞ’da yapılan ikinci yol çalışmaları görünüyor. Ziyaret Düzü’ndeki yatak alanından gözeler tarafından Gemrahıştaki yatağa yeni yol yapıldı.

Ayrıca Ziyaret Düzü’ne Ortapungarın yanından yeni su indirildi. Yine hayvanların yağmurda sığınabileceği üstü kapalı bir alan yapıldı.

Emeği geçenlere teşekkür ederiz.

Ersin Kaya Hakka Yürüdü

İzmir’de çalıştığı iş yerinde geçirdiği kaza sonucu yaklaşık bir haftadır yoğun bakımda olan Ersin KAYA kardeşimiz, bugün (22.06.2016) rahmet-i Rahman’a kavuşmuştur.

Yüreğimizde bıraktığı derin teessürle, Rabbimizin sonsuz rahmetinin onunla olmasını niyaz ediyoruz.

Başta kardeşleri Temel ve Fuat olmak üzere, tüm yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
Mekanın cennet olsun güzel kardeşim.

Ersin Kardeşimiz İçin Dua Zamanı

İzmir’de çalıştığı iş yerinde geçirdiği kaza sonucu yaklaşık 3 gündür yoğun bakımda olan Ersin KAYA kardeşimize dua istiyoruz. Mübarek bir aydayız: Zamanın her saniyesinin değerli olduğu bir ay.

Bütün köylülerimiz… Büyük, küçük, yaşlı, çocuk demeden… Dilimizin döndüğünce Ersin kardeşimizin iyileşip ayağa kalkması için Rabbimize niyaz edelim. Rabbim dualarımızı kabul eylesin.

Mustafa Albayrak Hakka Yürüdü

Uzun yıllardır hastalıkla mücadele eden kardeşimiz Mustafa Albayrak bugün bu fani dünyaya ve hastahane odalarına veda etti.

Mustafa’ya ALLAH’ tan gani gani rahmet dilerken geride kalanlara, özellikle annesine, babası Hasan Amcaya , kardeşi İhsan’a, eşine, geride kalan yavrularına başsağlığı diliyoruz.

Cenaze yarın köyden kaldırılacak.

Yusuf Acar Hakka Yürüdü

Köyümüzün Bursa’da ikamet eden büyüklerinden Yusuf ACAR bu sabah Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Yusuf amca, uzun zamandır Bursa’da akciğer kanserinden tedavi görüyordu.

Kendisine Allah’tan rahmet, başta oğulları: Ali, Mustafa, Bünyamin ve Mikail olmak üzere tüm aile efradına da baş sağlığı diliyoruz. Mekânı cennet olsun.

Bu Bahar AĞIL İzmir’de Kuruldu

Musa Akyüz Hoca kardeşimiz, kışı Tarmut”un damlarında geçiren davar için Duzhana’da değil de İzmir’de ağıl kurdu. Evinin önünde yaptığı ağılla, önüne kurduğu arhaçla ve yaktığı çoban ateşiyle bir nevi Akdağ’ın çiçeğiyle doymuş, Çevürme’nin Düzden gelen davarı beklemektedir. Galiba gün daha erken şaşurtta gelmemiş. Birazdan biçinden dönen şaşurt da sitilleri kollarında gelirler. Türlü bahanelerle delikanlıları da bekleriz. Tabi ağılın gülleri çocukları da….

Aslı Nene Ahirete Göçtü

Köyümüz yaşlılarından, değerli büyüklerimizden rahmetli RIFAT AĞIRMAN’ın muhterem eşi Fatıma Neneyi dün (25 Mart 2016) İstanbul’da Hakka uğurladık.

Rahmetli nenemize ALLAH’tan bol bol rahmet dilerken geride kalan oğullarına, kızlarına, torunlarına ve tüm AĞIRMAN ailesine ve de köylülerimize başsağlığı diliyoruz.

Köyümüzde Yangın Çıktı…

Dün öğle saatlerinde köyümüzde yangın çıktı. Komşularımızdan SEVİNÇ ailesine ait olan harman ve merekler yandı. Şeyıhgilin harmanlar ve merekler yandı. Yangının çıkma sebebi, muhtarın ulusal basına vermiş olduğu demeçte elektrik kontağından çıktığı düşünülüyor.

Komşularımızdan herhangi birisine birşey olmamıştır. Ayrıca köyün ortasında çıkan yangını etraftaki yine otlarla dolu merek ve çatılara sıçratmamak için köylülerimiz yoğun çaba harcadılar ve başarılı oldular. Oltudan itfaiye gelene kadar yangını kontrol altına aldılar.

Harman ve merek sahibi komşularımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletirken köylülerimizi de yangını söndürmedeki başarılarından dolayı tebrik ediyoruz ve Allah bizleri ve tüm köylülerimizi ve köyümüzü afetlerden korusun diye dua ediyoruz.

Ayrıca ulusal basında geçtiği şekliyle haberi aşağıda görebilirsiniz.

ERZURUM”un Oltu ilçesine bağlı İnci köyünde elektrik kontağından çıkan yangında 3 samanlık ve 6 harman yandı, bir koyun telef oldu. Yangın, bugün saat 11.00 sıralarında Oltu ilçesinde 28 kilometre uzaklıktaki İnci köyünde meydana geldi. Elektrik kontağından çıkan yangın kısa sürede büyüdü. 3 samanlık ve 6 harmanın kullanılamaz hale geldiği yangın köylülerin ve itfaiyenin müdahalesi ile güçlükle söndürüldü. Alevler arasında kalan bir koyunun telef olduğunu söyleyen Muhtar İsmail Altaş, “Köyümüzde yangın felaketi yaşadık. İlk müdahaleyi köyümüzde bulan yangın vanaları ile yaptık. İtfaiye ekiplerinin gelmesi hayli zaman alıyor” dedi.

DHA

https://www.istanbulhaber.com.tr/oltuda-korkutan-yangin-haber-334171.htm

Mehmet Can Kaya Hakka Yürüdü

İzmir’de yaşayan komşularımızdan Gazi Şerif Kaya’nın 17 yaşındaki oğlu MEHMET CAN bugün Hakkın rahmetine kavuştu.

Güneydoğu’da MEHMETÇİKLERİN şehit düştüğü şu günlerde köyümüzden isimleri Mehmet olan iki kardeşimizi de Hakkın rahmetine uğurladık. Duamız bizim mehmetlerimizi de Rabbimiz diğer mehmetciklerle beraber şehitler mertebesine yükseltsin.

Mehmet Can’a Allah’tan rahmet, geride kalan acılı annesine , babasına ve tüm sevenlerine sabr-ı cemil diliyoruz.

Mehmet Coşkun Hakka Yürüdü

İstanbul’da oturan kardeşimiz Ahmet Coşkun’un oğlu Mehmet 21 yaşında bizlere veda etti. Uzun süredir ayağına musallat olan hastalıktan kurtulamadı. Rabbimiz Mehmet’i cennetine aldı. Bugün istanbulda defnedildi.

Mehmet yavrumuza ALLAH’tan gani gani rahmet dilerken annesine babasına ve tüm sevenlerine de başsağlığı diliyoruz.

Emin Coşkun Hakkın Rahmetine Yürüdü.

Bursa’da ikamet eden köylülerimizden EMİN COŞKUN hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Kardeşi Kalfa Hasan Coşkun’a, oğulları Mustafa, Mevlüt, Osman ve Hüseyin Coşkun kardeşlere ve cümle eşine-dostuna ve tüm sevenlerine baş sağlığı diliyoruz. Allah sabr-ı cemil versin.

Merhum EMİN Amcamıza da Allahtan gani gani rahmet diliyoruz. Allah yattığı yerde utandırmasın.

« Daha eski yazılar

© 2024 iNCi KöYü