Medreseden Kaçış
Yapan bilir,
Muammer AKÇAY
Hafızlık zor iş.
Durmadan dinlenmeden,
Gece gündüz dinlemeden,
Herge koşulan tosunlar gibi,
Seni de bağlarlar samiye sambağıya,
Artık canlanmaya imkân yok.
Gecesi, gündüzü yok,
Umut edilecek bir pazarı yok.
Kaçsaaan kovalayacak adam çok.
Bir hafta, iki hafta, üç hafta
İzin mi? değil bile lafta
Bütün umut Hocada
Hocanın eşeğinde.
Ne hoşumuza giderdi Hocanın eşeği
Eşeğin uzaklardan duyulacak sesi
Bir işaret sayılırdı işe güce
Herkesi kaplardı bir telaşa
Eşeğin sesi nereden geliyor,
Acaba Hoca bir yere mi gidiyor?
Nöbetçiler yollanır dış kapı kollarına
Dikkat ederler Hocanın yollarına
Eğer eşek dışarıda
Semeri vurulu,
Balta da sokulu ise
Bir haber ulaşır içeriye
Herkes döner deliye.
Bekleme başlar gözler kapıda
Mushaflar kapalı, başlar havada
Son bir haberin gelmesi beklenir;
Hele olumlu olması yeğlenir.
?Uşaklar! Hoca oduna gitti? dedi mi ulak
Artık hiçbir itiraz istemez kulak
Hey heylere karışmış çığlıklar eşliğinde
Birer ikişer kapının eşiğinde
Yollanır hafızlar evlerine neşeyle.
Yine de anadan babadan bir endişeyle,
Ancak bir bahane bulması gerekir hafızın
Tatmin de edilmesi gerekir ananın babanın
Çünkü Hoca ?hadi gidin? dememiştir,
?Bugün tatil? diye söylememiştir.
Belki bir yük ot getirmeye gitmiştir.
Ama artık iş işten geçmiş,
Herkes oyun eğlenceye dalmış,
Onları toplamak imkânsız gibi
Körpeyi davardan ayırmak gibi
Herkes kendini araziye salmış
Acılı hesap ertesi güne kalmıştır.
Belki Hocanın hoşuna da gitmiştir:
“Yarın hem söver hem döverim
Bu arada işimi de yaparım.”
Sanmayın ertesi gün için karalar bağlanır
Bin bir korku ile medreseye yollanır
Herkes gününü gün etme telaşında
Yenilecek dayak kimin umurunda
Sonra mukadder olan için ne gam
Birkaç sille için ne keder
Böyle yoğurmuş bizi kader
Velhasıl gün tükenir
Hoca bilendikçe bilenir
Gün ağarır ders başlar
Mushaflarda bütün başlar
Etmek için Hocayı şadan
Bu kez olsun etmeden nadan
Dersini iyi yapma gayretinde
Bütün umut Hocanın inayetinde.
Hoca gülümseyerek girer içeri
Bir Allah?ın kulu kalmaz dışarı.
Ne yaşanacaksa yaşanır
Maça İsrafil?le başlanır
Sillenin ölçüsü bizde ayarlanır,
Ne konu, komşuya bakar
Ne dost, akrabaya bakar
Hoca ayağında top dolaştırmadan
Sekmeden sektirmeden
Gol üstüne gol atar.
Golü yiyen seyr-i âleme dalar
Alan razı satan razı
Atan razı yiyen razı
Kimsenin yok itirazı
Belki içlerinde bir tını
Dillerinde bir mırıltı
?Gün ola devran döne
Belki görüşürüz yine?
Bu hikâye de böyle bite.

Muammer Amca Allah iyliğini versin..gülmekten yarıldım yaa : çok güzel olmus.
Mevlüt Hocamın teklifine katılıyorum.
Yaz mevsiminde yaklaşık elli gün köyde bulunuyorum. Kışın ölü toprağı serpilmiş köyün nasıl dirildiğine de şahit oluyorum.
Köy dışında yaşayan bir çok komşumuz yada çocukları yazın bir kaç günlüğüne de olsa köye uğruyorlar.
Ben çok gezen birisi olarak- derken İstanbul, Bursa, Oltu ve köyü kastediyorum- köyde gerçekten tanıyamadığım konuşamadığım çok insan görüyorum. Bilhassa tanıyamadığımız insanların çoğu genç ve öğrenci. Aslında komşumuzun çocuğunu tanıyamamak bir eksiklik olmalı.
Artı bugün köyümüzden üniversitede okuyanların sayısı yaklaşık kırk dersem abartmış olmayacam. Evet büyük bir nimet ama bu gençlerimizden bir çoğunu,malesef, tanıyamıyoruz ve irtibatımız yok. Suç ve sorun gençlerde değil.
Şimdi Mevlüt Beyin teklifine dönersek gerçekten elzem olduğunu anlarız. Bir eğitim programı olmasa bile en azından toplu piknikler olmalı, tanışma toplantıları olmalı.
Bu işe biri el atmalı….
Dağ günü bunu karşılamayor…
Hafızlığa yeni başlamışım,Kuran kursunun alt katında okuyoruz.Allah razı olsun imam hocaHasan Acarokutuyodu bizi,sabah saat 8de öğleden sonra 1:30da ders başlardı.Bir gün öğlen yemeği falan derken kursa geç kaldım,saat 2ye geliyodu çıktım evden,ağzımda birde sakız var şişire şişire gidiyorum kursa,hayta Ahmet emigilin evin arkasına gidince Hasan hoca benim sakız çiğneyerek geldiğimi pencereden görmüş,kursa girince bana dedikiniye geç kaldın,eh bende ona göre bir takım bahaneler uydurdum,dediki sakızı ne yaptın,bende dedim dışarda attım,oda dediki nereye attıysan get al gel,halbuki sakızı yutmuştum.Gidip dışarıyı biraz dolaşıp geldim dedimki hocam bulamadım,hasan hoca yutmadı,ama benim sakızı yuttuğumu anladı ve artık gerisini bilenler bilir…
Biz tarihçiler olayları değerlendirirken o zamanın şartlarına göre değerlendirmek gerektiğini öğütleriz. Köyümüzde geçmişteki hafızlık eğitimini de isterseniz böyle değerlendirin.Belki haddim değil ama gözlemlediğim kadarıyla hafızlık yaptırmak en az yapmak kadar zor.Kanaatimce sabır sınavının en zorlarından.Kuşkusuz şeytanın iğvasının zirve yaptığı bir faliyet. Dolayısıyla kolay değil.Birde çoğu zaman olan ile olması gereken farklılık gösterir.Bize düşen olması gerekene yardımcı olmaktır.
Söz Kuran eğitiminden açılmışken,eğitimcilerimize bir öneride bulunsam herhalde anlayış gösterilir. Yazın köyümüz gençleri maşallah zincirden boşanmış arslanlar gibi köyde geziyorlar.Bunlar için tatil keyiflerini bozmadan bir eğitim programı yapılıp uygulanabilir mi? İsterseniz bunu tartışmaya açalım.
Bu yazıyı okuyan herkese sevgi ve selamlarımı sunuyorum.
Bir katkıda benden olsun .Gerçi kuran kursunda okuyamadım ama bir yaz kursunda köyde M.Dumandan sonra gelen adını vermeyeceğim hoca efendi bir kelimede yanlışım çıktı diye doğrusunu söyleyen çocuğun birinin,hemde benden yaşça küçük birinin eline sopayı vererek ayağımın altına 3 tane vurdurdu.Hatırlayanlar vardır.Anında terkettim orayı ve birdaha yaz kursuna hiç gitmedim.O hoca efendinin adresini bulursam bunu aynen söyleyecem.
isimsiz değilim, ismim var: herkes bana hafız der. söyleyene değil, söyletene ve söylenene bakmalısınız. ana yazı mükemmeldi, ben olaya muammer hocanın sonraki maillerine uygun biçimde -meslek, köy, gelecek, vb. bakıyorum. ona göre hoca dövse de -çünkü allah hakkı için ibrahim hoca kimseyi haksızca dövmezdi, merhametliydi, – öğrenci ses çıkarmıyor, kin tutmuyordu ve benim dediğim de bu. Ben şiiri yanlış anlaşılmaktan kurtarmak istedim. şiir bir nostaljiydi çünkü ve o günlerin yadıydı. Hiçbiriniz de vefasız değilsiniz. Bu sitedeki çabalarınız bunu gösteriyor zaten. Takdirle ve gıptayla izliyorum, şimdilik… Ben sadece kuran kursunda okumamış hasan abinin ilk yazısındaki ifadelerinin kimi kapsadığını sordum. -galiba hiç kimseyi kasdetmedi, şahsileştirmiyor çünkü, din eğitimi ile ilgili derdini anlatmak istedi. yine de köy kursundaki hocalarımızın adını vererek ölenleri rahmet yaşayanları minnetle anayım:
aemeği geçen herkes bİbrahim akçay, chasan acar, dkerim ağırman, e olurlu yasin hoca, f mehmet memmet duman, g mollagilin ali ağırman püskürüt olsa da yesek, ğ huvaklı osman hoca, h…. taşçı: tören için ilahi öğreten hocaydı galiba f burhanettin hoca g hasan sancar ve hprof. mustafa ağırman hoca? Unuttuğum var mı?
muammer akçay bence bu üslubuyla medrese hatıralarını yazmaya devam etmeli. elimden gelirse zakir abiye hoca hakkında yazacağım “hafız 5+1” olarak yayınlar inşallah. şahsileştirmeden bitiriyorum. bu konudaki son mesajımdır.
Bazı konularda anlaşıyoruz galiba sayın “hafız5”, her ne kadar İbrahim Hoca konusunda bizi anlamamaya çalışsan da.
Yorumları ve ana yazıyı tekrar okursan İbrahim Hocaya rahmet dileği ve saygı dışında seni destekleyecek bir kelime bulamayacaksın. O dövmüşse de haklıdır. Rahmetli hocamıza isimsiz birinin sahip çıkmasına da gerek yok.
Bir teklifte bulunuyorum, eğer sen öncülük eder de hocamız için bir dosya hazırlarsan seve seve sitemizde yayınlayacağımızdan ve yüreğimizle, kalemimizle ve dualarımızla sana yardımcı olacağımızdan emin olabilirsin.
Bu sevgi sözde kalmamalı değil mi?…
İlk önce böyle bir konunun fikirlere açılmasındaki memnuniyetimi belirtmek istiyorum.Üzerimizde emeği olan bütün hocalarımızdan Allah razı olsun,ancak özellikle Hasan hocamın Kuran eğitimi anlayışına katılmamak mümkün değil,ben çok kısa ifade edeceğim,daha yakın bir zamanda Kuran ilimleriyle ilgili bir aylık bi kursa katılmıştım,orada ki tecrübeli hocalarımızdan birisi şöyle bi kıssa anlattı:Çocuğun birisi gerek aile baskısı ve gerekse hocalarının dayatmasıyla olsun hafızlığını bitirir,imtihana girip diplomasını alıncada hemen ailesinin yanına gider ve ana babasına aynen şöyle der:Sizin istediğiniz bu diplomaydı değilmi,alın bu diplomayı bir dahada bana Allahtan Peygamberden bahsetmeyin.Evet köyümüzde hafız yetişenler belki bu kadar ağır konuşmadı ama bazıları o duruma gelmiştir diye düşünüyorum.
göle taş attınız, eyvallah. bunun sonucu gölü dalga tutmuş,ne güzel-konu tartışılıyor. belki kıyıya da vurur.
hataya vefa etmeyelim, eyvallah.
ama dayak atanlar yüzünden, emek vermeden cakka satanlar yüzünden ibrahim hocamıza taş atmyalım ve vefasızlık etmyelim, -insana vefa- aynı düşünüyoruz burada yani.
o zaman yazarlığı iyi olan hafızlardan bir ibrahim hoca sayfası yapmalarını istyiorum bari. insana vefa göstermek için, bize emek veren insanları savunduğumuzu göstermek için?
Köyümüzde, medresede onlarca hafız yetişti, bu gün Türkiyenin dört bir yanında bu hafızlar görev yapmakta. Emeği geçenlerden başta MUSTAFA AĞIRMAN ve HAFIZ İBRAHİM AKÇAY Hocalardan ve diğer emeği geçenlerden Allah razı olsun.
“Gençler geleceği düşünür, konuşurmuş ihtiyarlar da geçmişi konuşurmuş.” Demek ki, bu medresenin hafızları geçmiş defterleri açtığına göre yavaş yavaş ihtiyarlıyoruz.
Geçmişi hayırla yad ederken geleceğe daha sağlam adımlar atabilmek için geçmişe biraz eleştirel gözle bakmak birilerine vefasızlık olarak yorumlanmamalı, diye düşünüyorum.
Günün şartları değişik olsa da geride kalan izlerimiz bize geleceği gösterecektir. İzlerimizdeki hatayı göremezsek yada geri dönüp izlerimize bakma cesaretini kendimizde bulamazsak eğri çizgiler çizmeye devam edeceğiz demektir.
Keşkeleri olmayan bir hayatı yaşamadık. hata hatadır, hataya vefa olmaz.
He, ben insana vefadan bahsetmiyorum bir eylem olan hataya vefadan bahsediyorum. Herbirimizin gündelik hayatında var olan hatalardan bahsediyorum.
Hakça emeği geçenlere saygımız sonsuzdur. Ama haksız yere dayak atanlar da olmadı mı?
Arkadaşlar benim fikirlerimin tenkit edilmesinin hiç bir önemi yok. Eğer bu hayati meselenin bir noktasının bile insanların gündemine gelmesine vesile olursam kendimi bahtiyar sayarım.
Size emek veren insanları savunmanız iyi niyetin bir eseri olabilir. Fakat ben göle bir taş atıyorum. Gölün dalga yapıp kenarlara taşması istenmeyen bir sonuç olsa da durağan gölün kıpırdanması için de bazen taş atmak gerekebiliyor.
Bu noktadaki bir ricam da şudur ki yorum yazan arkadaşlar lütfen isimlerini saklamasın. İnsan doğruyu söylediğine inanıyorsa her şartta sözünü sahiplenmelidir.
Hafız Kardeşlerimizin sitedeki ölçülü ve edebi bir şekilde tartışmaları takdire şayan.Yazılan bu yorumlardan bile o disipline dayalı eğitimin çok şeyler kattığını söyleyebiliriz. Hasan Hoca bu konuyu eğitimci olarak ele almış. Dile getirdiği konulara hak vermemek mümkün değil. Yazılanları yanlış değerlendirerek vefasızlıkla suçlamak biraz maksadını aştığını düşünüyorum. Hafızlık kararalılık ister, disiplin ister ama bunun yanında Kuran-ı Kerimi sevdirmek ister. İşte o zaman daha kalıcı olurdu diye düşünüyorum.
Bu konuda emeği geçenlerden Allah razı olsun.
“…Zorla, bilinçsizce, biraz hoyratça verilen bir din eğitiminin insanın ruhunda dine bağlı olarak uyandırması gereken derinliği, hürmeti, duygu saflığını veremediğini düşünüyorum.”
hasan hocanın bu ifadeleri köyümz hoca -hafızların kapsıyorsa eğer köyümüze çok hafız yetiştirmiş hocaları manen üzmş olmalı başta ibrahim akçay allah rahmet etsin, bir hafız olarak ben de üzüüldüm. bir iki diplomam var ama hafızlık diplomam en kıymetlisi.
“itina, letafet ve zerafetle din eğitimi” konusunda hasan hocaya katılmamak mümkün değil ama… hayatın gerçekleri bazen itina, letafet, zerafetten önce maalesef zarurete bağlıdır. o zaruretin ne olduğunu ana babalar, özellikle 40lı yılları yaşamış olanlar- çok iyi bilir.
hasan hoca kuran kursnda okumadığı için pişman değilse, ben de her türlü zorluğuna rağmen arkadaşlarımla iki sene boyunca ara vermeden kuranı ezberleyip hafız olmaktan pişman değilim. bundan gurur duyuyorum.
Hasan hoca sonraki mesajında olduğu gibi din eğitimi ile ilgili düşüncesini iilk mesajında daha açık ifade etseydi, daha iyi olurdu.
Din eğitimi konusunda Hasan Hocanın ifade ettiği, insanın dinle olan ilişkisinin biraz zerafetli olması gerektiği yolundaki düşünceleri çok makul. Ancak ben o zamanlar köyde verilen bu hafızlık hizmetinin kısmen din eğitimi ama ondan daha çok ileriye dönük meslek eğitimi olduğuna inanıyorum. Önce hafız, daha sonra imam hatip veya öğretmen olacaktık. Bu noktada yapılan yanlışlık, hafızlık yapabilecekler ile yapamayacakların ayırt edilmemesiydi. Köylümüze hak vereceğimiz bir konu da var ki o da kendi başına bırakılan bir çocuğun hafızlık yapmasının son derece güç olmasıydı. Din bilgisi bir şekilde toplanabilir ancak hafızlık yapılacaksa bundan başka yol yoktu. Köyün şartları ile eğitim anlayışımız o zamanlar öyleydi. Bunu hepten değiştirme imkanı yoktu. Bizim geriye dönük sözde sızlanmamız bunun sadece biraz daha itinalı yapılmasıydı. Doktoralı hoca istediğimizden değil. Gelseydi de inanıyorum ki beceremeyecekti.
Okul dönemindeki eğitimimize gelince Mustafa Hoca bırakın vefayı eşiğine yüz sürülmeyi hak ediyor. Biz hocanın kızmasını da sevmesini de seviyorduk. Bizim sorunumuz hoca adına hareket eden zatlarla idi. Düşünebiliyor musunuz, gece tuvalete gitmek yasaktı. Çünkü gece kapıları kapatıp anahtarı yastığının altına koyup da yatan, istendiğinde ise fırçayı basan eğitimciler vardı. Hem de okumuş olanlardan. Bugün hocanın yaptırdığı yurtlar modern anlamda en mükemmel şekilde yapılıyor. Yalnız anlaşılıyor ki bazı müritler meseleyi anlayamadığı gibi yine geriden geliyor.
Her şeyden önce ifade etmek isterim ki şahsen ben şartları ne olursa olsun hafızlık yapmış olmaktan son derece memnunum. Şöyle geriye baktığımda hayatımda yaptığım en güzel şeyin hafızlık olduğunu düşünüyorum. Bu nimeti bizlere ihsan eden Allah?a sonsuz şükrederken buna vesile olan köyümüze, köylümüze de ne kadar teşekkür etsek azdır. O zamanlar çocuktuk ve bizim için önemli olan oyun eğlence, top oynayacağımız veya gezip tozacağımız boş zamandı. Bunun olmaması o dönem bizim için ızdırap kaynağıydı.
Medrese ile ilgili hatıralar yazarken kabul edilmeli ki en akılda kalan şeyler o zamanlar bize acı veren ancak zamanla tatlı birer anıya dönüşen mazarrat şeylerdir. Dayak da bunlardan biriydi. Hele ortak olarak yenen bir dayaktan kimsenin gocunması da söz konusu değildi. Bu yazıda bu tür bir olayın hikaye edilmesi sadece sizlerin bizlerin biz hafızların üzerinden eğlenmesidir. Yoksa başka bir olay da hikaye edilmiş olabilirdi. Bana göre bugün medrese geçmişi üzerinden şenlenecek, gülüp eğleneceksek, bu ancak bu tür şeyler üzerinden olabilir. Bu hikaye ve daha sonra yazılacak olanlar asla şikayet için yazılmamaktadır. Sonra bundan yirmi ?yirmibeş yıl önce yaşanmış olan şeylerden şikayet etmekle ne kazanabiliriz ki?Biz burada şikayet etmiyor, aksine iyisiyle kötüsüyle yaşamış olduklarımızı bir vefa örneği sergileyerek yad ediyoruz. Şunu da ekleyelim ki medrese hepten dayaktan ibaret de değildi.
Ancak geçmişten ders almak bir insanlık borcudur. Şu anda hepimiz bulunduğumuz noktada ya kendi çocuklarımızın veya başka insanların eğitimini yürütmekteyiz. Geçmişte uygulanan şeyleri “vefa” adına hiç görmemek ve konuşmamak acaba bize bir şey kazandırır mı? Aslında bu noktadaki eğitim bilinci modern okullarda tahsil görüp görmemekle de ilgili değil. Yine bu yaz kursları sürecinde üniversite okumuş bir başka arkadaş benim çok başarılı şekilde dersi sürdürdüğüm bir dönemde basit bir olayı büyüterek o kursu bırakmama yol açmıştı.
Ben de şu an bir eğitimciyim. Bu günkü nesli eğitmek, okutmak kuşkusuz ki daha zor. Hele bunlar şehir çocukları olunca. Burada ince bir dengeyi hatırlatmak lazım. Düzen, disiplin, ciddiyet ayrı şey, kuru kuruya ve dayatarak bir eğitim vermeye çalışmak ayrı şey. Bu dengeyi kurmak lazım. Çocuklarla diyalog kurmak, onların mantığına ve gönlüne hitap etmek, onlara değer verip dünyalarına yaklaşmak, bir taraftan da onların laçkalığına, istismarına, sahtekarlığına meydan vermeyecek kararlı bir tavrı sürdürmek gerekiyor. Fakat tekrarla şunu söylüyorum. Diğer eğitim dalları neyse Kuran ve din eğitiminde çok dikkatli, çok incelikli ve hassas davranmak gerekiyor. Bir insanın bu tür hatalardan dolayı Kurandan ve dinden soğuması ne ağır bir vebal olur düşünmek lazım.
Son yorumu yazan dostum. Burada şahısları tenkit etmiyoruz. Hemen işi vefasızlık gibi klişelere dökmenin bir anlamı yok. Burada bir sistemi, bir geleneği irdelemeye çalışıyoruz. Belli bir sistemin içinde büyüyen ve yaşayan insanların o sisteme göre hareket etmesi farklı bir durumdur. Benim Kuran hıfzıyla ilgili düşüncem şudur: Sadece istekli ve kapasiteli olan insanlar hafızlık işine girmelidir. Kuran gibi en yüksek bir hürmet ve sevgisiyle kucaklanması gereken bir kitabın, zorla, dayatmayla okunmasına gönlüm razı olmuyor. Ben şahsen Mustafa Ağırman hocanın hizmetlerinden istifade edip bu hizmetleri en iyi takdir edenlerden biriyim. Bize Erzurum dışında Arapça vs. üzerine yaz kursları düzenlendi ve bundan istifademiz çok büyük olmuştur. Daha düşük yaş seviyesinde de bunun mukayesesini bizzat yaşamış bir insanım. Ortaokul yıllarında yazları köydeki kurs binasında dersler düzenlenmişti. Mesela bir sene Mehmet Duman isminde bir hoca gelmişti. Çok faydalanmıştım ve seve seve katılmıştım. Başka bir sene bizim köylü olmayan başka bir arkadaş gelmişti. Öyle bir tavır ve yaklaşımı vardı ki ancak birgün dayanabildim. Ertesi gün bıraktım kursu.
Şunu belirtmeliyim ki velilerimin bu noktadaki anlayışı benim bir şansımdı. Özet olarak burada irdelenen hataların bir kısmı sistemden, bir kısmı hocaların şahsi yanlışlarından, bir kısmı ise velilerin anlayışsızlığından kaynaklanmaktaydı. Belli bir fedakarlıkla bu işi yapan insanların fedakarlığını tabii ki takdir ediyorum.
Arkadaşlar bencede hocalarımızın üzerimizdeki emeklerini unutmayalım Allah onlardan razı olsun.Birde şimdi ki çocuklarımızı bir düşünün sadece yaz tatilinde Kuran Kursuna gitme imkanları var cüzden başlayıp Kurana geçene kadar tatil bitip okul başlıyor okuldaki derslerden fırsat bulup öğrendiklerini tekrar edemiyorlar seneye yeni baştan…Bırakın hafızlık yapmayı tam anlamıyla Kuranı öğrenemiyorlar bu çok büyük bir sorun
Sayın hafız efendiler,bugün ulaştığınız seviyelerde o tenkit ettiğiniz hoca efendilerin katkısını tenkitlerinizle mi ödüllendiriyor sunuz? Keşke Mustafa Ağırman Hoca sizlere çocuk eğitimi konusunda doktora yapmış hoca bulsaymış! Neyse ki, artık sizler şimdinin yetişkinleri olarak köyde kesintiye uğramış bu hizmeti arzuladığınız şekilde yeniden başlatın…haklılığınız anlaşılsın.
Muammer hafiz ağzına sağlık. güzel olmuş. Ancak Zakir Hafizin “bu hikaye burada bitmeye…” temennisine ben de katılıyorum zira hafızlık hatıralarını en azından genel başlıklar altında yazdığın hatırayı “hafizlerin tatil hasreti ve Kuran Kursundan kaçış hatıraları” başlığı altına alırsak eğer..değinmediğin daha birçok konu var.
Hasan AKTAŞ hocanın din eğitimi hakkındaki değerlendirmelerine de aynen katılıyorum. zira güzel bir duyguyu aşılamanın sevgi ve saygı temelinden başka üzerinde yürüyeceği başka bir zemin yok diye düşünüyorum…
arkadaşlar muammer hafizi tebrik ediyorum.çok güzel ve değişik bir anlatım tarzı hafiz ağ zına sağlık
Hasan hocaya katılıyorum,bizi yetiştiren hocalarımız sevgi metodunu ön planda tutsalardı daha verimli olacak ve daha çok kişi faydalanacaktı.Daha çocuk yaşlarda olmamıza rağmen yinede oyunla geçirdiğimiz her zamanın hesabı sorulurdu.Ama maalesef hesap soran biçok hocamız kaba kuvvet metodunu uygular ve öğrencinin nefret duygularını kabartırdı.Ben en çok ezilen öğrencilerden birisi olarak Allah kelamı Kuran-ı Kerimin yeterince ve olması gerektiği şekilde eğitiminin verildiğini düşünmüyorum.Yinede üzerimizde emeği olan bütün hocalarımızdan Allah razı olsun,uzun sözün kısası,köyümüzde ki Kuran kursunda sevgi ve saygı eksenli eğitim verilmeyişi büyük kaybımız olmuştur vesselam.
Muammer Hocanın yazısı münasebetiyle Kuran ve din eğitimi noktasında bazı düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Önce şunu belirteyim ki ben bir kaç yıl öncesi ve sonrası da dahil kendi dönemimde Kuran Kursunda okumaksızın ortaokula devam eden tek kişiydim. Bunun böyle olduğuna pişman mısın derseniz değilim.
Belki hassas yapımla ilgili midir bilmiyorum, fakat ben insanın dine bağlı değerlerle ilgisinin biraz itinalı, biraz zarafetli ve letafetli olması gerektiğini düşünüyorum. Zorla, bilinçsizce, biraz hoyratça verilen bir din eğitiminin insanın ruhunda dine bağlı olarak uyandırması gereken derinliği, hürmeti, duygu saflığını veremediğini düşünüyorum.
Ben kendi çocuklarımın din eğitiminde de aynı yolu izlemeye çalışıyorum. Duygusuz, sevimsiz ve ruhta bir akis uyandıramayan çok bilgi yerine sevgili ve değerli az bilgiyi, daha doğrusu bilgi yerine duyguyu vermeye çalışıyorum. Duyguyu verince bilgiyi zaten çocuk kendisi aramağa başlıyor.
çok güzel olmuş muammer hocam o eski günleri tekrar yaşattın.saol varol
?Gün ola devran döne
Belki görüşürüz yine?
Bu hikâye de böyle bite..
Bence bu hikaye böyle bitmeye.. devamı gele..
Farklı ve güzel bir anlatım olmuş.
HEEY GİDİ GÜNLER…
NE GÜNLERDİ…
Muammer hocam ağzına sağlık,biz rahmetli hocamızla o demleri pek yaşayamadık,ama benzer hikayeleri,tabirimizle imam hoca ile selametlik Burhanettin hocamızla çok yaşadık.İnşaAllah bizim hikayelerdende birer kesit paylaşılacaktır.
Biz daha talihsiz bir dönemi yaşadık. Burada anlatılanların çoğunu yaşamadık ama yine de o medresenin havasını teneffüs ettiğimiz için anlayabiliyoruz. Muammer abi gerçekten çok güzel ifade etmişsin. Yüreğine sağlık. İnşallah devamı aynı dönemi yaşayan farklı bir kalemden gelir.
anca bu kadar güzel anlatılabilirdi sanırım.vallahi süper olmuş yüreğine sağlık