Köyden dönmüştüm. O gün sadece onu görmek ve onunla biraz konuşmak için gitmiştim Sondurak?a. Alt caddeye vardım önce. Yoktu, görünmüyordu. Sonra caminin yanından yukarı caddeye, karakolun bulunduğu caddeye çıktım. Cami önündeki saatli parkın yanındaki kaldırımda gördüm onu. Yanına yaklaştım; bir elinde süpürge diğerinde de el arabası? ?İsmayıl? diye seslenince dönüp bana baktı, gülümsedi; tekrar yüzünü çevirip hızlı hızlı el arabasını sürmeye başladı. Ben, arkasından ?İsmayıl? dedikçe hızlandı. Sonra trafikten bir fırsat bulup karşı kaldırıma geçti. Ben de arkasından karşı kaldırıma geçtim. Yine seslendim; geri dönüp baktı, muzipçe güldü, dönüp devam etti ters yönde yürümeye. Öyle hızlı gidiyordu ki, sanki o kaçıyor ben kovalıyorum. Arada bir dönüp bakıyor, alttan alttan gülüyordu. Bir oyun oynuyor gibiydik. Hani çocuklar: ?Beni yakalayamaz! Beni yakalayamaz!? der de koşarlar ya?

Karakolun önüne varınca el arabasını bıraktı, tekrar karşı kaldırıma geçip caminin avlusuna indi. El arabasının yanında biraz bekledim, gelmedi. Beni bir yerden gözetlediğini düşünerek oradan ayrıldım.
Başka bir gün caminin arka sokağında rastladı. Sanki uzun zamandır konuşmak için birini arıyormuş da derdini anlatacak birini bulamıyormuş gibiydi. Önceki İsmail?den eser yoktu. Konuştukça konuştu? Evlenmemişti daha. Kimsesizlikten ilgisizlikten dert yandı.
Uzun yıllar Ümraniye?de merdivenin altında tek odalı bir evde kaldı. İş dışında vaktini hep o evde geçirirdi.
Kazandığının yarısını kaset, cd gibi şeylere veriyordu. Bir seyyarcının tezgahını dolduracak kadar cd ve kaseti vardı.
Bazen evine gittiğimizde kapıyı ne kadar vurursanız vurun açmaz, perdenin aralığından bakardı. Bazen de siz gitmeseniz bile kendisi arar çağırırdı. Evet, böyle garip bir çocuktu İsmail.
Aslında dünyaya garip olarak gelmemişti. Celil Ağa?nın tek oğlunun son beşiği olarak dünyaya gelmişti. Kalabalık bir aile ortamında dünyaya gözlerini açmıştı. Evlerinde anne babanın dışında yaşı ilerlediği halde kocaya varmamış bir halası, dört ablası ve iki de abisi vardı. Böyle kalabalık bir ailenin en küçüğü olarak, el bebek gül bebek kucaklarda büyüdü.
Gençliği, köy ortamında nispeten zengin sayılabilecek bir ailenin oğlu olarak biraz hareketli geçti. Bazen, köyün en merkezi yerinde olan evlerinin ikinci katından müzik setini son ses açarak, Cellemigil?in sokağa Hakkı Bulut, Müslim Baba dinletir; bazen de teybi koluna takar yol yukarı ağılcılara arabesk dinletirdi.
Bir defasında Müslüm Baba?dan ?Benim Meselemi? dinlerken göğsüne balta çekmişti. Jiletler onun meselesini halletmiyordu.
Kolu alçıdayken tırpan çekişi hala gözlerimizin önünde. Attan düşmüştü galiba?
Kolu kırılmış, tırpan zamanı olduğu için herkes çayırda bayırda otunu biçerken o da sarılı kolunu bahane etmeden çayıra gidiyordu. Kırık kolunun dirseğine tırpanın natını sıkıştırıp akşama kadar tırpan sallıyordu.
Celil Ağa?nın evinde bir hazan mevsimi başlayıp yapraklar birer birer dökülmeye başlayınca, İsmail kendini İstanbul?a attı.
Önce dedesi Celil Ağa, sonra babası Mehmet Ağa?yı kaybetti.
İstanbul?da kendine bir iş buldu. Bir odalı eve sığındı; yıllarca kaldı bu gurbet ocağında.
Bir gün annesinin hasta olduğu haberini aldı, yollara düştü; yetişemedi sağlığına? Köye indiğinde annesi topraktaydı?
Bir yıl sonra İsmail, evlerinin direği olan Nezeni Halasıyla konuşmak istiyordu. Her telefon açtığında: ?La bibim nerde? Bennen niye konuşmer?? ısrarlarından sonra anladı ki, Nezeni Halası da göçmüş bu yuvadan?
Daha sonraları ablası Ayşe?nin ölüm haberini aldı. Evlerine gerçekten sonbahar gelmişti. İsmail köye daha gitmek istemiyordu. Dolu bıraktığı evin yarısı boşalmıştı.
İsmail kendisine bir kısmet buldu, evlendi. İstanbul? un garibiydi. Düğünü de garip oldu. Sonra kendisini unutturdu iki yıl? Ta ki, İstanbul?dan dalga dalga yayılan haberin acılığı İsmail?i yeniden hatırlatıncaya kadar… Bir Cuma akşamıydı?
?İsmail, soba zehirlenmesinden hastaneye kaldırılmış, yoğun bakımdaymış.?
Bir anda bütün köylülerin yürekleri ağızlarına gelmişti:
?Aman Allah?ım bu nasıl olur? Genç daha, otuzunda?? Ve bütün eller semaya kalktı; İsmail için dualar edildi.
İki gün kendinden bîhaber yatan İsmail, şaka yapmış gibi gözlerini açtı, iyi olduğunu söyledi. Dostu akrabası sevindi: ?YaRabbi sana şükürler olsun, hastamız iyileşti, taburcu bile oldu.?
Sonraki Cuma akşamı tekrar hastaneden haberi geldi. Yine yoğun bakımdaymış. İki gün sonra tekrar evine çıkarıldı. Günde bir defa oksijen alması için hastaneye uğrayacaktı.
O gün de hastaneye gitmiş, oksijen solunumu yapıp gelmişti? Ablası İsmail?in sevdiği, özlediği yemeklerden yapmıştı; yesin de bir an önce iyileşsin diye? Sofra hazırlanırken, abdestini alıp gelmiş ve ablasına: ?Ben şimdi namaz kılsam kabul olur mu?? demişti.
Namaza başlamıştır İsmail. Birinci rekâtı kılmış, ikinci rekatta secdeye varmıştır. İsmail artık secdede Rabbi ile beraberdir. Rabbe en yakın olduğu andadır İsmail.
Sanki Rabbi İsmail?in sorusuna cevap vermiş de: ?Sen bana bir adım gelirsin de ben sana on adım gelmez miyim?? demişti.
İsmail Rabbine teslim olmuştu secdede. Teslimiyetlerin en güzeliyle tutsak olmuştu İsmail?
İsmailem hak yoluna canımı kurban eylerem
Çünkü bu can kurban imiş koçu kurbanı neylerem

değerli kardeşim zakir çok güzel özetlemişsin ismail kardeşimizi yalnız beni çok etkileyen bir olay yaşadım ismail yoğun bakımda yatarken ben yanına ziyaretçi olarak girdim bana ilk sorduğu soru abi sen müftülüktesin benim namazlarım ne olacak ben burda hic namaz kılmadım dedim onun kolayı var sen iyleşmeye bak gercekten de namazda ALLAHA yürüdü makamı cennet olsun.
değerli kardeşim zakir hocaya teşekkür ediyorum.arkadaşlar bu gibi durumlarda biz ailelerimizin medarı iftiharı olarak hafızları olarak ismail kardeşimiz çin veya bir başkası için başlattığımız hatimler hep yarıda kalıyor buna inanın çok üzülüyorum. bu sitelere mesaj yazanlar öyle uzun uzun cümleler yazmalarına gerek yok sadece okuyacakları cüz veya sureyi belirtsinler yeter inanın çok ayıp oluyor şurda bir hatimi adam gibi okuyacak olsak hafızlar olarak adam başına 10 sayfa düşer.
İsmailin resmini bulmak gerçekten zor oldu.Zakir Abimizin elinde bulunan İsmailin düğün videosundan, anasayfadaki resmi ancak çıkarabildi.
Gerçi konu yeni değil ama elinde İsmaile ait resim olan varsa info@incikoyum.com adresinden Yusuf kardeşimize iletebilir.
Muhabbetle…
ismail kardeşimizin bir resmi yokmuydu
allah rahmet eylesin tüm köylümüzün başı sağolsun
dualarınız için hepinizden ALLAH razı olsun.istanbuldan,köyden,oltudan,erzurum ve bursadan bütün köylülerimizin ilgisinden dolayı çok teşekkür ederim..iyi ve kötü günlerde de bu şekilde birlik ve beraberliğimiz bozulmasın inşallah.
Zakir çok güzel yazmış.
bu yazıyı okuyan herkes İsmaile bir FATİHA okusun
Düşündüm de, İsmailin hayatı bundan daha güzel özetlenebilir miydi. Kalemine ,yüreğine sağlık dadaş,
Rabbim İsmaili öbür dünyasında mahzun eylemsin inşallah.
Allah rahmet eylesin Ailesine ve sevenlerine sabırlar diliyorum
Zakir hocamı bu yazısından dolayı tebrik ediyorum.Hey gidi ismail,hüsüpenste gavurma çukurlarında iki yıl baraber öküz otarmıştık,onun nasıl birisi olduğunu iyi bilenlerdenim.Allah rahmetiyle muamele eylesin inşaallah.Bu arada ismail için diğer sitemizde okunan hatimden CÜZ ALMAYI unutmayın.
zakir hocam güzel yazmışsın ağzına sağlık inanıyorumki Yüce Rabbim garip bir kuluna iki dünyada da azab etmez Rabbim bizleri de garabete ulaşan gariblerden eylesin
Zakir kardeşim kalemine yüreğine sağlık erken yaşta kaybettiğimiz İsmail kardeşimizi bilmediğimiz yönleriyle çok güzel anlatmışsın.Merhuma tekrar Allah rahmet eylesin.Mekanı cennet olur inşaallah…
Bir hayat anca bu kadar güzel özetlenebilir di.Yüreğine sağlık.Allah tekrar gani gani rahmet eylesin.Ölümün güzeli olmaz belki ama ne güzel bir ölüm…
Bir insanın arkasından böyle güzel duyguları
yazan da , yazdıranda ….
Ne mutlu..
berhudar ol
zakir