Yazar: Zakir ALKAN (Sayfa 2 / 2)

38 kayıt bulundu

İnci Köyünde İmamlık

Rivayet odur ki, Tüvesür köyünden köyümüze göç etmiş olan Hafızoğlugil’in dedelerden Molla İbrahim, oğlunu İstanbul’a gönderir. Karadeniz’den sal üzerinde İstanbul’a gelir. 18-20 yıl gibi bir süre İstanbul’da kalarak kur’ani ilimleri tahsil ederek köye döner. Dönerken imamlık icazetnamesiyle birlikte cami beratını da padişahtan alır. Köye döndüğünde köyde imamlığa başlar. Uzun süre köyün imametini yürütür.

Yine aynı dönemlerde Hacogil, Sürbahan’dan göç edip bu köye yerleşince köyde hoca-imam boşluğunu görmüşler; ya da öyle bir boşluk yokmuş da kendi köylüleri olan Hocagili başka bir sebeple köye davet etmişler. Nihayetinde Hacogilden sonra Hocagil de bu köye gelerek yerleşmişler. Uzun yıllar ( belki asırlar boyu) köyümüzün imamlık görevlerini bu aile yüklenmiş. Başta Şakir Hoca olmak üzere oğulları Hafız Hoca ve Tahir Hoca, Osmanlı zamanında köyde imamlık yapmışlar.

Cumhuriyet dönemine girildiğinde köyde imam olarak Hocagilden Hafız Ahmet Hoca (Büyük Hafız?ın babası) var. Bir ara Ahmet Hoca köyden ayrılmış. 30 lu yıllarda bir ara köy imamsız kalmış; Soğurmek?ten bir hoca getirmişler üç yıllığına. Sonra başka bir köyde imamlık yapan Ahmet Çelebi Hocayı tekrar getirmişler. Uzun yıllar Ahmet Hoca köyde imamlık yapmış. Sonra o vefat edince oğlu, yılını tamamlamak için altı ay imamlık yapıyor.

50?li yıllarda Yusuf Hocalar köyün imamlık görevlerine bakıyorlar. Önce Garalıgilin Yusuf Akçay Hoca, iki-üç yıl, sonra Yusuf Altaş (topal hoca) imamlık yapıyor ta 60?lı yılların ortalarına kadar. Bu arada İstanbul?da tilavet ve kıraatını tamamlayıp gelen Hafız Ali Ağırman Hoca, 50?li yılların sonunda kısa bir süre köyümüzün imamlık vazifesini yapıyor.

64-65 yıllarından sonra Osman Çelebi (İnce Hoca) bu vazifenin başına getiriliyor. Taa 80-81 yılında vefat edene kadar görev yapıyor.

Köye imamlık kadrosu ilk defa Osman Çelebi zamanında 1967?de veriliyor. O zaman kadar imamların ücretlerini köylü karşılıyor.

İnce Hoca?nın vefatından sonra İbrahim Akçay Hoca, birkaç yıl fahri olarak imamlık görevi yapıyor; sonra kadrolu olarak Hasan Acar Hoca, göreve başlıyor.

Hasan Hoca?dan sonra Burhanettin Candan, Hasan Sancar imamlık yaptılar. Son dönemlerde Olurlu Zülkarneyn Hoca köyümüzde imamlık yaptı.

Şu anda Hüseyin Sancar köyümüzün imamlık görevini yapıyor.

Hepsinden Allah razı olsun. Vefat etmiş olanlara Allah gani gani rahmet etsin; yaşayanlara da hayırlı uzun ömürler versin.

İmamlar listesini hazırlamada yardımcı olan Musa Akyüz?e teşekkür ederek köyümüzün imamlar listesini sunuyoruz. Ayrıca katkılarından dolayı Faruk Ağırman?a da teşekkür ediyorum.

Not: Bilerek kimseyi ya da bir bilgiyi yazmamazlık etmedik. Unutulan ne varsa sizlerin hatırlatmasıyla tamamlanacaktır. Cumhuriyet öncesi için farklı rivayetler de mevcut. Onları da sizlerin bilgilendirmesiyle yeniden değerlendirebiliriz.

Pil Oyunu

Çocukluğumuzun unutulmaz oyunlarından PİL oyunu. Kısa ömürlü bir oyun olduğunu düşünüyorum. Köyümüzde pille çalışan radyo ve teybin ömürleri pil oyunumuzun da ömrünü belirler.

Belki, sokaklarda pillerin gezintiye çıkmalarından önce buna benzer bir oyun vardır, piller çıkınca onun yerine pil konulmuştur. Bilemiyorum.

Artık büyük piller çoğunlukla tedavülden kalktığı için oyun da unutuldu.

Oyunumuzu büyük pille oynardık.
Oyunda pil ve el büyüklüğünde yassı taşlar kullanırdık.

Devamını oku

İsmail’in Ardından

Köyden dönmüştüm. O gün sadece onu görmek ve onunla biraz konuşmak için gitmiştim Sondurak?a. Alt caddeye vardım önce. Yoktu, görünmüyordu. Sonra caminin yanından yukarı caddeye, karakolun bulunduğu caddeye çıktım. Cami önündeki saatli parkın yanındaki kaldırımda gördüm onu. Yanına yaklaştım; bir elinde süpürge diğerinde de el arabası? ?İsmayıl? diye seslenince dönüp bana baktı, gülümsedi; tekrar yüzünü çevirip hızlı hızlı el arabasını sürmeye başladı. Ben, arkasından ?İsmayıl? dedikçe hızlandı. Sonra trafikten bir fırsat bulup karşı kaldırıma geçti. Ben de arkasından karşı kaldırıma geçtim. Yine seslendim; geri dönüp baktı, muzipçe güldü, dönüp devam etti ters yönde yürümeye. Öyle hızlı gidiyordu ki, sanki o kaçıyor ben kovalıyorum. Arada bir dönüp bakıyor, alttan alttan gülüyordu. Bir oyun oynuyor gibiydik. Hani çocuklar: ?Beni yakalayamaz! Beni yakalayamaz!? der de koşarlar ya?

İsmail

Karakolun önüne varınca el arabasını bıraktı, tekrar karşı kaldırıma geçip caminin avlusuna indi. El arabasının yanında biraz bekledim, gelmedi. Beni bir yerden gözetlediğini düşünerek oradan ayrıldım.

Devamını oku

Tarihin Son Hodakları

Tarihin son hodaklarından görüyorum kendimi. Tarihin dedim de dil sürçmesi değil, çocukken dünya köyden ibaretti, zaman da yaşadığımız günden ibaretti.

Güneş, Cücürüsün dağdan (yayladan) doğar Akdağ?dan aşardı. Batmazdı. Güneş, Akdağ?dan aştığında Hatka?ya sabah olurdu. Cücürüs?ün yaylasından doğduğunda ise Cücürüs?e akşam olurdu.

Bildiğimiz başka yerlerde vardı ama sanki onlarla aynı dünyayı ve aynı güneşi paylaşmıyorduk. Oltu vardı mesela; doktorların yaşadığı yer.

Sonraları Bursa ve İstanbul girdi dünyamıza, gidip de gelmeyenlerin yaşadığı yer olarak.

Devamını oku

Bir Hikaye İçin Önsöz

Belki bir hatıranın canlanmasıdır? Bir hikâye, çok eski yıllar önce yaşanmış ve hala da yaşanıyor olan bir hikâye? Bu hikâyenin yeniden hatıralarda canlanması, hayat bulması.

Bu hikâyeyi birlikte yaşadık, yaşarken çok da sevimli gelmemesine rağmen geri dönüp baktığımızda, neler neler yaşadığımızı düşününce, cazip gelmeye başladı. O kadar özlemle baktık ki geçmişe, elimize geçmeyen o günleri sanal âlemde yaşamaya çalışıyoruz.

Bu hikâyenin, yaşayanları ve ilgilenenleri açısından birçok farklı tarafı var. Birincisi yaşayanları halen daha hikâyenin bir parçası olmalarına rağmen ilgilenmeyenler. Bu hikâyenin onlar için bir sevimliliği yok. Belki bir fırsat arayışı içindeler, rollerini bırakıp kaçmak için. Onlar için dışarıdan seyredenlerin yeri daha cazip. Onlar için ?kahrolası bir hikaye?dir bu.

Devamını oku

Mırmıncik

Çocukluğumuzun vazgeçilmez anılarından MIRMINCİKten bahsetmek istiyorum. Yaz aylarını çoğunlukta köyde geçirmeme rağmen uzun yıllardır bu çocukluk hatırasıyla kapımız çalınmadı. Şimdilerde unutulmuş gibi görünen bu geleneğin, başka yörelerde başka şekillerde devam etmesi bize, çok eskilerden, belki Orta Asya?dan, kalan bir miras olduğunu gösterir. Aslında çocukların yağmur duasıdır bu.

Eğer uzun zamandır yağmur yağmadıysa, kuraklık baş gösterdiyse, büyükler yağmur duasına çıkar küçükler de mırmıncik alıp kapı kapı dolaşırlar.

Önce temiz bir safağel(safağil) bulurduk. Ahır safağili değil tabii ki, kapı-baca safağili. Safağilin üst tarafına bir değnek geçirirdik ya da bağlardık; kol gibi olacak şekilde. Sonrada bulabildiğimiz eski-püski elbiselerden giyindirip kadın yada adam şekline sokardık.

Devamını oku
Daha yeni yazılar »

© 2025 iNCi KöYü