Kategori: Makale (Sayfa 4 / 4)

117 kayıt bulundu

Basdik Oyunu

Basdik, değneklerle veya değneğe benzer her şeyle oynanan güzel bir oyundur. Özellikle çobanların karaağaç değneği olursa çok daha güzel olur. Başı toppuzlu olur veya başına bir öküz çivisi çakılır ki değnekleri kırsın. Basdikte sayı sınırı yoktur. Kaç kişi olursa olsun oynanır. İlk önce bir EMEL çizgisi çizilir ve herkes bu emelin gerisinde durarak değneği ayağının ucuna koyarak en uzağa atar. Herkes attıktan sonra en yakına atan ebe olur (diker) ve değneğini emelden 6 -7 metre uzakta çizilen başka bir çizgiye paralel olarak uzatır. Değneğin başında eline bir pabuç alır ve bekler. Diğer oyuncular değneklerini mızrak atar gibi ebenin değneğine atarak onu ÇAKARLAR.

Eğer değneği yerinden oynatmışsa koşarak gidip kendi değneğine ayağıyla basar ve BASDİK der. Ebenin değneği yerinden oynamışsa değneğini düzeltir ve değneğine basamamış olana pabuçla vurmaya çalışır. Kime vurursa o ebe olur ve uyun yeniden başlar. Ebe değneğini çizgiye düzgünce koymadan pabucu atarsa vursa bile sayılmaz. Herkes atarda kimse değneği yerinden oynatamazsa ebe değneğinin başında durarak oyuncuların değneklerine basıp basdik demelerine izin vermez. Eğer uzun süre değneğine basan olmazsa ebe en önce atanı tespit eder ve 50 veya 100 e kadar sayar. Ebe sayı sayarken pabucu yere koyar ve ayağıyla pabuca basarak sayar. Eğer bu süre içinde kaçıp basdik yapan olursa sayı çürür ve yeniden saymaya başlanır. Bu arada her iki taraftan değneğine basmaya çalışanlar HAŞUT- HUŞUT diyerek ebenin görmediği yerden kaçmaya çalışır. Eğer kimse kaçamazsa değneğini ilk atan kişi sayılan sayının sonuna kadar kaçamazsa o ebe olur.

Devamını oku

Cıdır Ahmet Dedenin Ardından

Köyümüzün eski çınarları bir bir devriliyor, farkında mıyız?

Çocukluğumda kış gecelerinde, ailemizin akşam oturmaları için Merhum Mösüne (Muhsine) Nenemin evine giderdik. Harmanın altından girilen eski karanlık evde, elektriğin olmadığı zamanlarda karanlıktan ürperirdik. Allah rahmet eylesin, Muhsine Nenem meyvelerden ne varsa mutlaka biz çocuklara verirdi. Evimiz aşağı mahallede olmasına rağmen Cıdır Ahmet Dede’yi o zamanlardan tanıdım. Muhsine Nenemin vefatından sonra “Yalnızlık Allah’a mahsus, oğul!” derdi sık sık. Büyükleri olan nenemi ve ablası Nazlı Nenemi ziyarete gelir, mutlaka ismimle, medreseden sonra ise “Hafiz” diye takılırdı. Son zamanlarda ise “Hoca” derdi.

Devamını oku

İsmail’in Ardından

Köyden dönmüştüm. O gün sadece onu görmek ve onunla biraz konuşmak için gitmiştim Sondurak?a. Alt caddeye vardım önce. Yoktu, görünmüyordu. Sonra caminin yanından yukarı caddeye, karakolun bulunduğu caddeye çıktım. Cami önündeki saatli parkın yanındaki kaldırımda gördüm onu. Yanına yaklaştım; bir elinde süpürge diğerinde de el arabası? ?İsmayıl? diye seslenince dönüp bana baktı, gülümsedi; tekrar yüzünü çevirip hızlı hızlı el arabasını sürmeye başladı. Ben, arkasından ?İsmayıl? dedikçe hızlandı. Sonra trafikten bir fırsat bulup karşı kaldırıma geçti. Ben de arkasından karşı kaldırıma geçtim. Yine seslendim; geri dönüp baktı, muzipçe güldü, dönüp devam etti ters yönde yürümeye. Öyle hızlı gidiyordu ki, sanki o kaçıyor ben kovalıyorum. Arada bir dönüp bakıyor, alttan alttan gülüyordu. Bir oyun oynuyor gibiydik. Hani çocuklar: ?Beni yakalayamaz! Beni yakalayamaz!? der de koşarlar ya?

İsmail

Karakolun önüne varınca el arabasını bıraktı, tekrar karşı kaldırıma geçip caminin avlusuna indi. El arabasının yanında biraz bekledim, gelmedi. Beni bir yerden gözetlediğini düşünerek oradan ayrıldım.

Devamını oku

Biliye Oyunu (Misket)

Biliye oynayacaklar önce birer bilye (misket) alırlar. Düz bir harman bulunur. Harmana bir kuyu kazılır. Kuyu kara lastiğin topuğuyla kazınırsa çok güzel olur. Kuyudan üç, dört metre uzaktan bir çizgi çekilir ve bu çizginin adına emel denir. Önce herkes emele gider. Elindeki bilyeyi kuyuya girecek şekilde ya da en yakın olacak şekilde atar. Bu oynama sırasını belirlemek için yapılır ve motor sporlarındaki sıralama turları gibidir. Eğer bu atışlarda bir bilye ötekine çarparsa atışlar yenilenir ve önceden alınmış sıralar geçersiz olur. Sonra tekrar emele gidilir, bilyeler atılır. Kuyuya en yakın olan oynamaya başlar.

Devamını oku

Kaç Gogara Kabak Olur?

Öncelikle oynayacaklara birer numara verilir. Bu numaralar 1, 2, 3, 4, 5 gibi ritmik devam eder. Ebe eline bir kemer (kayış) alır. Sonra şöyle diyerek oyunu başlatır. “Ben bizim tarlayı ektim biçtim 5 kabak oldu.”

Beş numaralı oyuncu hemen cevap verir: ?Beş kabak olmaz.?

Ebe hemen sorar: Ya kaç kabak olur?

Beş numaralı oyuncu aklına gelen bir numara söyler. Örneğin, ?2 kabak olur? der. Böylece iki cevap vermelidir.

Devamını oku

Kağnı (Öküz Arabası) 1

İnsanlık tarihinde, insanoğlu kadar kültürel varlıkların da geçmişi vardır. Geçmişte yaşayanları, geriye bıraktıkları kültürleriyle tanıma fırsatı buluyoruz.

Osmanlının Selçuklu nun camileri, hanları, hamamları, kervansarayları, köprüleri; yine Anadoluda yıllarca yaşamış kavimlerin antik şehirleri, abideleri, kaleleri bu toplumların yaşama şartları, gelişmişliği ve sanatlarını günümüze yansıtır. Bu eserler, tarihten günümüze ışık tutan birer vesika belgesi niteliğindedirler. Kültürde, sanatta ileri gidemeyen toplumlar, başkalarına yem olmuş ve tarih sahnesinden silinip gitmişler.

Kültür, zenginlik kaynağıdır. İnsanlığın, geleceğe en büyük mirasıdır.

Devamını oku

Bir Memleket Hikayesi – O Bir Çobandı (Osman Efendi)

Bir köy çobanıydı. Hayatı dağda bayırda geçti. Bir gün bir çeşme başında matarasıyla çay demledi. Başka bir gün bir orman kıyısında pikniğe gelen insanlara şakalarıyla eşlik etti. Ama o bir çobandı. Sürüsü onu severdi. Sesini duyan bir koyun veya keçi hemen geri dönerdi. Kısa boyu ile o yüce dağları hiç yorulmadan turlardı. Kış geceleri köy postalarını gezer gençlerle şakalaşırdı. Sürü baharda yaylaya çıkınca çadırını kurar köyden tuz toplardı.

Yanında verilen çoban hakkı ise yaz boyu olmasa da belirli bir zaman yemeklerini tamamlardı.

O çoban gençliğinde bir kıza sevda çektiğini bunun yaklaşık 8 yıl sürdüğünü ama çok enteresan olanı ise sevdalandığı kızın bundan haberinin olmadığını da söylerdi.

O bir çobandı?

Devamını oku

Joğ

Türkçe’de bilinen adı ahududu

Latince adı: Rubus fruticosus

Köyümüzün yabani yemişlerinden biri joğdur. Çoruh vadisinin birçok bölgesinde olduğu gibi, köyümüzde de ormanlarda, derelerin güney kenarlarında yetişmektedir. Yoğun olarak İncegüney?de, Ganlımerekler?de, Sarıkaya?nın önünde, Iğasor?da, Orcukdere?de, Mağarabaşı?nın çeşitli derelerinde bulunmaktadır. Böğürtlen köyümüzde taze tüketilirdi. Ancak şimdilerde, marmelat ve reçel olarak da değerlendirilmektedir.

Devamını oku

Salur

Türkçe yaygın adı: Yabani erik

Latince adı: Prunus spinosa

Erzurum?un İspir ve Uzundere ilçelerinde yoğun olarak bulunan salur, köyümüzde de yetişmektedir. Uzundere?nin Öşvank köyünün salurları çok ünlüdür.

Köyümüzde salurlar, Tarmut?ta, Çatak?ta, Gezor?da, Gölyer?in bazı bölgelerinde ve her tarafta tarla tumplarında bulunur. Özellikle mezarlığın duvarındaki salurlar, çocukluğumuzun ikilemleri arasında büyük yer tutar. Köyümüzdeki âdete göre mezarda yetişen bir şey yenmez, hatta hayvanlara dahi yedirilmez. Oysa yeşil, bordo, kırmızı, sarı salurlar yolun üzerine sarkmakta ve biz çocukların ağzının suyu akmaktadır. İşte ikilem budur: Mezardan yenilir mi? Mezarın salurları en güzeli ve olgunlaşmış yememek olur mu? İtiraf edeyim ki hep korku içinde yerdik. Yedikten sonra da ne zaman bize bir şey olacak korkusuyla beklerdik. Üstelik salur dipleri yılanların doğal mekânı sayılır.

Devamını oku

Bed Sözlerden Bir Konuşma: Beddualar

Yer: Süt damı
Kadınlar oturmuş sohbet etmektedirler:

– Gız Anşa, gördün mi? Beymurat tikilacahlar. Getmiş, bula bula bizim çayırı yedürmişler. Zatan billohma otumuz var. Oni de soyha galacah danalar yimiş. Bilmérem bu dana çobanını biz neye duttuh.

– Gız, her teref ot dutmiş. Gétmiş, dört tene otun peşine düşmişsin.

– Toprah başaan. Dağın daşın otuni sene kim getürecah ki mallara veresin.

– Ellerin keriç mi dutmiş. Orah ne güne durér.

Devamını oku

Kızambuk Ağacı

Türkçe Adı: Kızamık

Latince adı: Berberis vulgaris

Tıbbî Faydaları: Meyveleri soğuk algınlığına karşı kullanılmaktadır.

Yetiştiği yerler: Köyde meşe içlerinde, tarla tumplarının kenarlarında, özellikle erken olarak Madur?da, Tarmut?ta. Erzurum?da Çoruh vadisinde, Tortum gölü çevresinde yoğun olarak bulunur. Kızambuğun yaprakları ilkbaharda toplanır. Kırmızı küçük meyveleri ise -ki biz kızambuk gagası deriz- Eylül sonunda olgunlaşır.

Devamını oku

Cim, Cim, Cim Ana

2, 3, 4 yaşındaki bir kaç çocuk, bir büyüklerinin eşliğinde eğleniyorlar. Eller karışık bir şekilde üst üste gelecek şekilde ve işaret parmağıyla başparmakla alttaki ellin derisini sıkmaktadır. Başlanır eller aşağı yukarı sallanmaya. Sallanırken aşağıdaki tekerleme söylenir. İşte bu küçük çocukların eğlencesi “Cim Cim Cim Ana”dır.

Aynı oyunun farklı yörelerde farklı tekerlemeleri vardır. Biz geçimimizin dayalı olduğu arpa, buğday ve sarıkoyunu söyleyip eğlenirken, başka memleketler kendi geçimleriyle, kültürleriyle tekerlemelerini söylüyorlar. Karşılaştırma olsun diye, işte size iki örnek: Biri bizim “Cim Cim Cim Ana”, diğeri Rize’den “Çimi Çimi Çirona”. Form ve şekil aynı; içerik ve sözler farklı.

Devamını oku

İlim Öğrenilir mi, Yenilir mi?

Evet, yanlış duymadınız. Bizim köyde ilim yenilir. Yeni nesiller değil belki, ama 30 yaşın üzerindeki her köylümüz neredeyse ilim yemiştir. Nasıl mı? Anlatayım efendim.

İlim öğrenilir, talep ve tahsil edilir değil mi? Oysa bizim köyde ilim yenilir de. Aylardan Mayıs ya da Haziran’ın ilk günleri, yani geç ilkbahardır. Önünde öküzlerle Mağarabaşı’na, Eysüpens’e, Üşüler’e, Alininçayırları’na giden her hodak ya da kuzuları otlatan küçük uşak mutlaka cebinde keskin bir Huvak bıçağı taşır. Öküzler, kuzular yayılırken (otlarken) hodağın işi yoktur. Hodak, kendine bir eğlence bulmalıdır. Bıçağı eline alır, çıkar bir doruğa (Doruk, çamın körpesine denir.). Kabuğu oldukça yufkadır. Kâğıt gibi düz, sapsarı. Kabuğun altına bahar olduğu için su yürümüş, elastiki bir jel halini almıştır, jelâtin kadar şeffaf ve ince yani. Ağaç gövdesinin üstünde, kabuğun hemen altındadır. İşte baharda ağacın kabuğunun altında oluşan jelatinimsi katmana “ilim” denilir. Tadı mükemmel, şekli ince ve şeffaftır. “Peki, nasıl yeriz ilimi?” derseniz, onu da anlatayım:

Devamını oku

Bir Bayram Arefesi

Kurban Bayramınız şimdiden mübarek olsun!

Büyük şehirlerde yaşayanlar bilir: Kurbanın alınmasından -kayrılmasından demiyorum- kesilmesine kadar bir sürü meşakkati vardır. Hele son yıllarda medyanın ?kurban kaçma sahnelerini? bayramın en seyirlik malzemesi haline sokması da cabası. Bayram artık dinî bir gün değil, ya tatil, ya da kaçak hayvanların oynadığı bir film. Oysa köyümüzün bayramları her haliyle güzeldir.

Şimdi size halen yaşayan bir geleneğimizi aktaracağım. Hayır, bayram günü değil, arefe gününü. Arefeyi diğer günlerden ayıran en önemli şey, köyümüzde kütük patlatılmasını ve sırık ucu atılmasını seyretmektir. Bir de yeni elbiselerini giyen çocukların birbirlerine ?bayramda bele misin?? sorusudur. Yani ?bayramlık elbiselerin bunlar mı?? Esasında fakirliğin sorusudur bu. Maşallah şimdiki çocuklarımızın giyimleri her gün bayramlık gibi. Şimdi detayları anlatalım:

Devamını oku

Banda

Bandanın daha bilinen adı yabani armut. Latincesi Pyrus eleagriftolia. Çoruh vadisinde oldukça yoğundur. İspir, Uzundere ve köyümüzde oldukça yaygındır. Zaten köyümüzde Çoruh havzası içinde yer almaktadır.

Banda ağacı oldukça serttir. Baltayı vurduğunuz zaman geri sıçrar, yani balta bu ağacı zor keser. Bu yüzden tırpanların natındaki elcek genellikle bandadan yapılır. Kargalar banda çalılarını taşıyarak yuva yaparlar. Banda toplamaya çıkan her çocuk, bu ağacın kazık gibi sivri uçlarıyla, haşin gövdesiyle yaralanır. Sağlam bir kök üzerine kurulu onlarca dal, kısa boy ve tepesi genellikle yuvarlak bir ağaçtır. Çoğu kez de bodurdur.

Devamını oku

Tarihin Son Hodakları

Tarihin son hodaklarından görüyorum kendimi. Tarihin dedim de dil sürçmesi değil, çocukken dünya köyden ibaretti, zaman da yaşadığımız günden ibaretti.

Güneş, Cücürüsün dağdan (yayladan) doğar Akdağ?dan aşardı. Batmazdı. Güneş, Akdağ?dan aştığında Hatka?ya sabah olurdu. Cücürüs?ün yaylasından doğduğunda ise Cücürüs?e akşam olurdu.

Bildiğimiz başka yerlerde vardı ama sanki onlarla aynı dünyayı ve aynı güneşi paylaşmıyorduk. Oltu vardı mesela; doktorların yaşadığı yer.

Sonraları Bursa ve İstanbul girdi dünyamıza, gidip de gelmeyenlerin yaşadığı yer olarak.

Devamını oku

Köyümüz Sözlüğü

Köyümüzde kullanılan farklı kelimeleri derlemeye çalıştık. İki yıllık bir çalışmanın ürünü olan bu sözlük, günümüzde veya geçmişte kullanılan birçok sözcüğü ihtiva etmektedir. Bu sözlük başka yörelerde hiç kullanılmayan ya da yörelere ait ağız yapısından dolayı küçük farklılıklar arz eden kelimelerden oluşmuştur. Kelimeleri hazırlarken doğu şehirlerinin birçoğunda kullanılan Arapçadaki “ﺥ” harfinin Türk alfabesinde olmamasından dolayı, içinde bu sesin geçtiği sözcüklerde onun yerine “ḫ” karakterini kullanmayı uygun gördük. Mesela “maḫat” sözcüğünü ne “mahat” ne de “makat” şeklinde yazmak, köyümüzdeki anlamı tam olarak vermeyecektir.

Ayrıca bu site bir paylaşım platformu olduğu için bizim unuttuğumuz yada anlamını farklı olarak ifade ettiğimiz kelimeleri, sayfa sonundaki mesaj bölümünde hatırlatırsanız sonuçta sizlerin de katkısıyla güzel bir çalışma ve hizmet meydana çıkmış olacaktır.

Bununla beraber, Türkçede var olup da köyümüzde kullanımdan dolayı değişikliğe uğramış kelimelere ( yarenlik- yarannuḫ vs.) yer vermedik.Bu sebeple bulduğunuz yeni kelimelerde bu kurala dikkat ederseniz memnun oluruz.

Ayrıca hazırlanmış olan kelimelerin iyice tartışılması için sözlük çalışmamızı harf harf yayınlamayı düşünüyoruz. Bunu da anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.

Selam ve muhabbetle…

KelimeAnlamı
AbaAmcanın karısı,yenge
AfatlamakAğır ve rahatsız edici bir şekilde kötü kokmak
AgusTarlayı sürerken çiftin ya da sabanın her gidiş gelişte açtığı küçük kanal
AḫbunHayvan gübresi
AḫbunluḫHayvan gübrelerinin yığıldığı çevresi yarı kapalı alan.
AjneneKurbağa yumurtalarından yeni çıkmış yavrular,iribaş.
AlaçuḫGenellikle sadece üstü kapalı kır kulübesi.
AlafKışın hayvanlara verilmek üzere kurutulmuş ot.
Ander(termaş)Söylenmesi istenmeyen bir kelimeyi ifade etmek için kullanılan bir zamir.
AnuḫYemek yaparken soğanın yakılmasıyla yapılan sos.
ArḫaçDışarıda, ağılda geceleyen davarların yanında kalan çobanın kulübesi.
AyakçaKayak yapmak için kullanılan, ucu eğri, ayakkabıya tam oturacak şekilde tasarlanmış demir kayak aracı.
Ba hoÖküzleri durdurmak veya döndürmek için kullanılan bir ünlem.
BacaToprak dam.
BandaAhlat, yaban armudu
BastikDeğneklerle oynanan bir çocuk oyunu.
BayaḫtanAz önce, demin. “Bayaḫtan baḫtım yoğudi.”
BeduraKova
Beleyin“Bu tarafa doğru” anlamında kullanılan bir yön zarfı. “Beleyin gel, beleyin…”
BıjikÇocuk dilinde koyun ya da kuzu.
BıliKağnılarda mazinin tekerlekten çıkmasını önlemek için ikisinin kesiştiği noktaya takılan küçük ağaç parçası.
BibiHala
Biji bijiKoyun ya da kuzuları çağırmak için kullanılan bir ünlem.
BilbikBez bebek
BilliBataklık göllerde yetişen kamıştan yapılan, ilkel bir müzik aleti. Sipsi.
BişiYağda kızartılarak hazırlanan bir tür ekmek çeşidi
BoğuzliÇok fazla yiyen, obur
BuzaldamÖzellikle buzağı ve kuzu gibi küçük hayvanların kapatıldığı küçük bölme.
BügelekBüyükçe bir sinek ve bu sineğin büyükbaş hayvanları sokmasıyla hayvanların kuyruklarını dikerek koşmaları
Caca(çeş) Özellikle sebzelerin ya da farklı bitkisel yiyeceklerin posası.
Cağ1.Yöresel kebap kesiminde kullanılan ince şiş 2. Örgü şişi.
CalaMısırın sadece yapraklarının bulunduğu ağaçsı kısım.
Callam cullamBir şeyin bütün parçalarının düzensiz bir şekilde sallanması veya sürüklenmesi.
CamBüyükbaş hayvanları ahırda bağlamak için tasarlanmış, “U” şeklinde kıvrılmış bir ağacın bir ucundaki halkalı ipin diğer uca geçirilmesiyle oluşturulmuş düzenek.
CannatmakSabit duran bir varlığı hareket ettirmek, harekete geçirmek.
Cat (Cadi)Mısır ekmeği
CaziKurnaz ve cilveli kadın.
Cecik atmakEt gibi yiyeceklerin sıcakta kalması sonucu üzerinde biriken sinek yumurtaları.
CecimYöresel olarak elde dokunan bir kilim.
Cegen etmekBelli bir düzen içinde bulunan varlıkları içinden çıkılmaz ve düzeltilemez hale getirmek. Çiğnemek.
CendekLeş
CezikAğaçtan yapılan kaplarda kulpu takmak için yine ağaçtan yapılmış, vidaya benzer bir alet.
CıbılÇıplak
CıcıḫSüsleme
CığızMızıkçı
CılgaKarasabandan sonra icat edilmiş önünde tekerleği olan metal bir saban türü.
CımbılDaha çok “kısa” anlamında kullanılmasına rağmen “küçük” anlamına da gelen bir sıfat.
Cıngıli başTahteravalli
Cınik(cınbılik) Çok küçük
CırbağaÇocuklara kızınca söylenen bir yaramazlık ifadesi
CırbıtGözdeki çapak
CırımcıllikParam parça.
Cırıp1. Özellikle bir şeyi izlemek için açılmış küçük delik. 2. Kapının hafif aralanmasıyla oluşan açıklık.
Cırtik atmakKüçük hayvanların aniden fırlayıp koşmaları.
Ciddi beÇocuk dilinde bir çeşit körebe.
Cil1.Bataklık göllerinde yetişen,yük hayvanlarına semer ve bir çeşit yastık yapımında kullanılan,yumuşak bir bitki. 2. Kök 3. Kılcal damar
CinikHububat ürünlerinde kullanıln bir tür ölçü aleti
CipÇok anlamında kullanılan bir zarf. “Cip lüzümsüz gonuşersin ki!”
CirçekAğıl gibi yarı kapalı yerler için kullanılan, ince sırıklarla yapılmış portatif çit parçası.
CivlemekÖzellikle çocuklar için acıyla bağırmak.
Cocİçinden sürekli olarak su akan ya da kaynağı kendi içinde olan çayırlık.
CulKüçük tuvalet.
CumcoruḫSırılsıklam
Cü cü cüTavukları çağırmak içi kullanılan bir ünlem.
CücükCivciv
Cülenkİki mısırın birbirine bağlı hali.
KelimeAnlamı
ÇaḫırdaḫKoyunların kuyruklarının büyük olmasından dolayı,dışkılarının kuyruk altında bulunan yünlere yapışması sonucu oluşmuş, küçüklü büyüklü çakıl taşı şeklinde kuru dışkı.
Çebiçİki ya da üç yaşlık doğurmamış keçi.
ÇeçBitkisel yiyeceklerin posası.
ÇeçenYere çakılan yaklaşık 1 metre yükseklikte bir değneğin üzerine konan 15-20 cm uzunluğundaki bir ağaca, başka bir değnekle vurup olabildiğince uzağa atmak mantığına dayanan bir takım oyunu.
ÇelikÇeçen ya da benzer oyunlarda sopayla vurmak için oluşturulan, yaklaşık 15-20 cm uzunluğundaki küçük ağaç parçası.
Çelmek(çemlek) Küçük kova
ÇemberliTereyağı koymak için yapılmış silindir şeklindeki ağaç kap.
ÇeperÇit
ÇepikÖzellikle elde taşımak için yapılmış küçük sepet.
ÇılbırDoğranmış ekmeklerin üzerine sulu patates yemeğinin dökülmesiyle hazırlanan bir yemek.
ÇırtıÇam ağaçlarının fazla olmadığı yerlerde yetişen,kısa iğne yapraklı yere yapışık gibi duran, bodur ağaççık.
ÇiftTarla sürmekte kullanılan, ucu demirden yapılmış ağaç saban.
ÇigEkşimiş sütün üzerindeki kaymak.
ÇigelekDağ çileği
Çigirmekİğrenmek, sürekli olan bir şeyden nefret edecek kadar bıkmak.
ÇigitÇekirdek
ÇileHalka halinde sarılmış iplik tomarı.
ÇinçavatBir şeye sahip olma konusunda bencillik yapan kişi. Doyumsuz ve görgüsüz.
ÇisstDavarları uyarmak için kullanılan bir ünlem.
ÇişganÖzellikle tarla kenarlarına, tarlayı su baskınından korumak ve içeri girme ihtimali bulunan hayvanları engellemek için dikilen, iri dikenleri olan bodur ağaç.
ÇoEşek,at gibi hayvanları yürütmek için kullanılan bir ünlem.
ÇorBeddua içerikli bir kelime, ( zıkkım ) ” Seni çor yiyesiiin!”
ÇünüpeSünepe
Dada(Dadak) Çocuk dilinde yemek.
DadaşAğabey
DamDavar kapatılan ahır.
DamciDamla
Dana burnuKuzu göbeği mantarı.
DavunVerem
DegirmiYuvarlak
DeḫilBakkallarda, dükkan sahibi ile müşterinin bulunduğu alanı birbirinden ayıran masa yada bu bölümleri bağlayan, yatay açılıp kapanan kapı.
DelgiÖzellikle ağaç işlerinde delik açmak için kullanılan bir alet.
Deli badbadYenildiği zaman sarhoş edip tuhaf şeyler söylettiği bilinen bir bitkinin kökü.
DesterHamur ya da ekmeklerin üzerine kapatmak için kullanılan bez.
DığaÇocukları azarlamak için kullanılan bir ünlem.
Dınaz etmekBir insanla dalga geçmek, küçümsemek.Kinayeli laf sokuşturmak.
DızdızBasit bir olayda hemen ağlayan.
DızikYaban arısı
DibŞeker pancarı.
DidikKanatlı hayvanlarda gaga.
Diya“İşte” ya da “aha” anlamında bir söz. “Diya orada, navulacaḫ”
Diydoİnek türü hayvanları seslenerek döndürmek için kullanılan bir ünlem.
DizlikDon.
DuduÇocuk dilinde su.
Dumbul(dımbıl) Şişman
DunguzluḫSu değirmenlerinde suyun döndürdüğü pervanenin bulunduğu yer.
DuruyağAyçiçek yağı (sıvı yağ)
DüddülüzÜst üste dar bir şekilde yığılmış bir şeyin tepe kısmı.
DüydiBalta,keser gibi aletlerin kesici olmayan tarafı.
DüymeçMısır ekmeği, tereyağı ve pekmezle yapılan bir yemek.
DüzmeSamanlık gibi yapılarda,bir iki metre taş duvardan sonra geri kalan kısmına yerleştirilmiş,dik ve yan yana ağaç örgüsü.
EgişHamur kazımak için kullanılan düz kaşık.
EhelemekKoyun,keçi gibi hayvan sürülerini farklı bir tarafa yönlendirmek için ürkütmek.
ElcekTırpanın el tutma yeri.
Eleyin“O tarafa doğru” anlamında kullanılan bir kelime. “Eleyin get, önen çıḫar”
ElezberiSaçmasapan
EmelÇocuk oyunlarında başlangıç çizgisi
EnekÇift denilen tarım aletinin toprağa gelen kısmındaki demir.
EydiKaşık yaparken içini oymak ve eşek gibi hayvanların damağını kesmek için kullanılan, ucu eğri bir kesme aleti.
EyhaDavarları uyarmak için kullanılan bir ünlem.
EzeTeyze
KelimeAnlamı
FerfereKumaş gibi eni fazla olmayan nesneler için çok ince ve dayanıksız.
FerikCivcivin henüz tavuk olacak kadar büyümemiş hali.
FırfırikRüzgar gülü ya da benzer şekilde bir pervanesi olup, rüzgarın etkisiyle dönen çocuk oyuncağı.
FısdiklemekBir şeyden kaçmak amacıyla aniden ve hızlı bir şekilde koşmaya başlamak.
FışgiDışkı
FışıtBoru şeklindeki “gevrik” denilen bitkinin içine, ucuna bez bağlı küçük çubuğun sokulmasından oluşan, içine çektiği suyu ileri doğru pompalamak mantığına dayanan bir çocuk oyuncağı.
GabalaḫOldukça geniş yapraklı,kökü kabuğu soyularak yenebilen bir bitki.
GagaÇocuk dilinde meyve, bisküvi, çikolata vs.
GagalaYuvarlak, ortasında genişçe delik bulunan ekmek.
GaldurmaAhırlarda hayvanların yattığı yere tahta ya da düz ağaçlarla yapılan döşeme.
GanayaḫliKadınlar için bir acizlik ifadesi – Kadın
GandaraAkarsu kenarındaki tarla,bahçe gibi yerleri sel baskınından korumak için doğal yollarla ( ağaç,taş vb) yapılan set.
Gandırıf kayışıKağnıyı boyunduruğa bağlamak için kullanılan, sığır ya da manda derisinden yapılmış, saç örgüsü şeklinde bağ.
GapcikSüt için kullanılan sürahiye verilen ad.
GaraguraKarabasan, kâbus.
Garellemekİsabet ettirmek
Garman çormanKarmakarışık
GavarTarla sularken, evlekten tarlanın içine doğru suyu iletmek için belli aralıklarla açılan küçük su yolu.
Gavut1.Kahverengi 2.Kavrulmuş buğday unu.
GaydeMelodi
GazılYünden yapılmış bazı giyecekler.
Gelberiİki tarafında iki kolu bulunan,iki elle kişinin kendine doğru çekmesiyle kullanılan, bir ağacın yüzeyini düzleştirmek ya da oymak için kullanılan kesici bir alet.
GemEskiden ekinleri saman haline getirmek için kullanılan,altı keskin taşlarla örülmüş, birbirine çakılı iki tahtadan oluşan tarım aleti.
GendimeYemeklik buğday
GevrikÇayırlık alanlarda yetişen kalın, uzun , vasıfsız bir bitki.
GıcırmakÖzellikle küçük boyutlu varlıkların bir yerde çok fazla olduğunu ifade eden bir fiil.
GıciAğacı rende ile düzeltirken çıkan, kâğıttan biraz kalın ve zembereği andıran yonga.
GıddızGırak kelimesine oranla daha uçta kalan kısım. En uç.
Gıdi gıdiKeçi türü hayvanları çağırma ünlemi.
Gıdik1.Oğlak 2.Çam kozalağı
GıgiDavar dışkısı
GığmakBoğmak
Gıl çuvalıKeçi kılından dokunmuş çuval.
GılavBölüm, parça, hisse
GılıçÇift üstünde bulunup enek ile oku birbirine bağlayan demir ya da ağaç bağlantı parçası.
GılızÇocuk dilinde tekerlek
GılızlanmakTekerlek gibi nesneleri yuvarlamak.
GılikKüçük yuvarlak ekmek.
GıllanbociÇocuklara yapılan şaka yollu bir oyun.
GımiKabuğu soyularak yenilen bir bitki.
GındıllanmakYuvarlanmak
GındıraBataklık göllerinde yetişen ve ekin saplarını bağlamak için bir tür bağ yapımında kullanılan bitki.
GıptiCimri
GıraḫKenar. Bir şeyin ya da bir yerin uç kısmı.
GırdavuçTandırın közlerini karıştırmak amacıyla kullanılan kalın değnek.
GırgetAlıç
Gob1. Kağnılarda öküzlerin hemen arka kısmına gelen, bir tahtanın sağ ve sol tarafa doğru çıkıntısı. 2.“Çok kaba” anlamında bir sıfat. “Gob gob gonuşma!”
GobutOltu taşının, tesbih yapılmadan önce bıçakla oluşturulmuş, silindir biçimindeki hali.
GocacuḫSemerin üzerinde bulunan, yükü bağlayan ipin ucunu bağlamak için kullanılan demir alet.
GodDeğirmenlerde suyun tazyikli akması için ilk önce toplandığı beton ya da kalın ağaçtan yapılmış, uzun silindir şeklindeki sistem.
Goda1. Mısırın yeşil kabuğundan soyulmamış hali 2. Küçük takoz.
GodikHayvanlara yem vermek ya da farklı bir amaç için kullanılan kap.
GoduzBir şeyin siyahlanacak kadar yanması.
GogaYardım almadan bal yapan arılar için yapılmış ilkel kovan.
GogaraBüyük kızak
GogurElma, armut gibi bazı meyvelerin olgunlaşmamış hali.
GorMezar (özellikle beddua içerikli cümlelerde)
GoşatSamanlık, ahır, harman yeri ve eski evlerde kiriş özelliği taşıyan kalın ağaç.
GoşguzBir bitkinin toprak altında yetişen, yer fıstığı büyüklüğündeki tatlı meyvesi.
GudikÇocuk dilinde köpek.
GudiyenYerinde duramayan, yaramaz “Ula oğlum niye gudiyen olersin ki?”
GugulÇocuklar için pipi.
GugumTomurcuk veya tomurcuğa benzeyen bazı şeylerin uç kısmı.
GuguzÇömelerek oturma şekli.
GullepEski evlerde ya da ahır ve samanlıklarda, menteşe yerine kullanılan bir düzenek.
Gumbalaİstemeden takla atmak.
GumuçDürüm
GurutAyrandan yapılan bir tür yemek.
GuşganaTencere
GuyCecim denilen kilimin dokunduğu tezgah.
GuzikKambur
GülümDürüm
GümanlıHamile kadın.
GünçiçeğiAyçiçeği
ḪaḫoAnlayışı kıt olan kimse.
Haluş guluşÇocuk dilinde salıncak
HasıllamakHamur gibi şeyleri uzun süre yoğurmak.
ḪarmutlamakSıcak suya soğuk su ekleyerek istenen sıcaklığı ayarlamak.
ḪaşalGün içinde çeşitli sebeplerle gelen tembellik.
Ḫaşat etmekKötü duruma getirmek.
ḪaşılMısır unu veya gavutla yapılan ve sütle birlikte yenen bir yemek.
ḪayınTembel
HecillenmekElde edilemeyen bir şey için başkalarına bakıp mahcup olmak.
HedikKurutulmuş mısırın suda haşlanmış hali.
Helekeş olmak1.Bir çift öküzle yapılması zor olan bir iş için, iki ailenin öküzlerini bir araya getirip beraberce çalışmaları. 2. Aşırı derecede yorulmak.
Herg etmekNadasa bırakmak amacıyla, özellikle sonbaharda tarlayı öküzlerle sürmek.
HerifeneAkranların kendi aralarında yaptıkları bir çeşit ziyafet.
HerzeHalt
Hevenkİkiden fazla mısırın birbirine bağlanmış şekli.
ḪeyretiHakaret amaçlı, sahipsiz ve ortada kalmış anlamlarında kullanılan bir zamir.
HeziÖküzlerle tarla sürerken boyunduruğun tam ortasında bulunması gereken zincir ya da kayışı daha çalışkan olan öküz tarafına geçirerek gücü dengelemek.
ḪıbarDuvarcıların aralara doldurdukları küçük taşlar.
ḪılezZayıf, yeterince gelişmemiş.
Ḫınç olmakFazla yorulmak
ḪıngelMantı
ḪınikHerhangi bir sebeple burnu tıkalı olan ve bu durum konuşmasına yansıyan kişi.
Ḫıran keşen olmakKarmakarışık olmak, birbirine girmek.
ḪırtEşya
ḪışırDolu (yağış olarak)
ḪızanKedi, köpek gibi hayvanların çiftleşme dönemine verilen isim.
ḪızmikAğır oldukları için buğdaya karışmış ve yıkama esnasında ayırt edilmiş sapların boğum yerleri.
HoÖküzlerin yürümesi söylenen bir ünlem.
ḪoçekTarla korkuluğu
HodakTarım işlerinde rençber yamağı olan çocuk.
HopbaÇocuk dilinde atta gitmek.
ḪortPatlamış mısır.
HorumOtların kurutulduktan sonra topak bir şekilde sıkıştırılmış hali.
ḪozanEkilmemiş tarla veya yakın zamana kadar ekilmesine rağmen artık çayırlık olarak değerlendirilen toprak parçası.
ḪozikGabala? olarak bilinen bitkinin olgunlaşması sonucu tepesinde oluşan, uçları çengelli diken topları.
HöllükTarla toprağının keseklerden arınmış hali.Toprağın birbirine yapışmaması.
HösenkŞelale veya suyu olmasa bile bu niteliği taşıyan dere içindeki yüksek kaya.
ḪudeyIslah edilmemiş meyve ağacı.
KelimeAnlamı
İgYünü iplik yapmak için eğirmek amacıyla kullanılan bir alet.
İlimÇam ağaçlarında bulunan kabuğun hemen altında bulunan şeffaf bir yiyecek.
İtgunKayıp (uzun süre görünmeyen biri için kullanılır)
İynemek(ingildemek) Hastalıktan dolayı solukla beraber çıkan ses.
JoğAhu dudu
KaçikKadınların fazla geniş olmayan bir başörtüsü türünü arkadan çapraz bir şekilde bağlamalarına verilen isim.
KagguruzKızağın kara saplanmasını önlemek için, ayak denilen kısımlarının yukarı doğru kıvrılan ucu.
KâḫanÇapa yapmak
KakkoTenezzül
KalikÇocuk dilinde ayakkabı
KartulPatates
KedidiBudak ya da küçük kütük şeklinde yakacak odun.
KehlikÇiftlerde kılıç denilen parçanın üstünde bulunan ağaç parçası.
KelepHalka şeklinde hazırlanmış iplik tomarı
Kerdigi Arpa ile buğdayın karıştırılarak öğütülmesiyle ortaya çıkan un.
KeriçFelç.
KııytKeçi türü hayvanları uzaklaştırmak için kullanılan bir ünlem.
Kıntik1. Mısırın ayıklandıktan sonra arta kalan kısım 2. Çelik çomak oyununda vurulan küçük ağaç parçası
Kırız1. Saçı dökülmediği halde çok kısa kesilmiş 2. Keçi türü hayvanların kısa kulaklı olanı.
KırkılıkKoyun gibi yünlü ya da kıllı hayvanların yünlerini kesmeye yarayan makas.
KısdikSigara izmariti
KıtlamakIsırmak
KimOt ya da gındıranın bükülmesiyle oluşturulan bir tür kalın ip.
Kinc etmekSütçülükte bir terim.
KipiBoyunduruğun tam ortasında bulunup, kendisine bağlanan kayışın kenarlara kaynasını önleyen iki küçük ağaç parçası.
KoçatTekenin küçüğü
KokuçSaçın arkadan topak şeklinde bağlanması.
Kokur(gıllanböci) Çocukları korkutmak için uydurulmuş hayali yaratık.
KolanSemeri bağlamak için hayvanın karnından bağlanan kemer.
KolikUcu tam sivri olmayan.
Korizan(kor melli) Anlayış problemi olan kişi.
Korutİki yaşında erkek keçi yavrusu.
KorzevilÇiftin halkadan çıkmaması için ucuna takılan kısa değnek
KosYaranın kabuğu.
Kösevi1.Tandırı karıştırmak için kullanılan değnek. 2.Tamamen yanmadan ateşten çıkarılmış ve yarı kömürleşmiş odun.
KuççiÇocuk dilinde koç ya da teke.
Kumucik olmakBirden fazla kişinin ya da şeyin bir araya gelip sıkışması.
KundikBüyükbaş hayvan yemliği.
KurçSarp kayalık alan.
KurikÇocuk dilinde eşek.
KurunÇeşmelerin önünde bulunan yalak.
Küd olmakFelç olmak
KüfletHalk, özellikle ev halkı
KülveTandırın yanmasını kolaylaştırmak için açılmış hava deliği
KüntHamurun tek ekmeklik küçük topağı.
KürÇok yaramaz çocuk.
KüsgiMısırları döverek tanelerine ayırmak amacıyla kullanılan kalın değnek.
LeçekKadınların kullandığı geniş, beyaz başörtüsü.
LelevünBitkin, kendinden geçmiş.
LepbezBir şeyin aşırı ezilmesini ifade eden bir sözcük.
Levik koşmak1.Ağıt yakmak 2.Yitirilmiş bir şeyin ardından ağlamak.
LeydenKim denilen ottan yapılan ipin oluşturulması için kullanılan bükme aleti.
LopurtSalyangoz
LorTulum peyniri
LorhÇifti boyunuduruğa bağlamak için yapılmış, bir ucu tel ile birleştirilmiş halka şeklindeki ağaçtan yapılmış düzenek.
LöbiyeFasulye
LülükÇaydanlık gibi eşyalarda suyun ya da çayın aktığı çıkıntı.
LüntYerden kaldırılamayacak kadar ağır.
KelimeAnlamı
MacÇiftte el tutma yeri.
Maç etmekİneğin sütünü sağmak için, buzağıyı kısa bir süre emzirtmek.
MağBelli bir düzende yığılmış, kırılmamış kışlık odunlar.
MaḫarAğaç çivi
MaḫatDuvar diplerinde sabit olan tahtadan yapılmış bir tür kanepe.
Mahat olmakDikkatli olmak
MaluḫBir yeri kazmak için kullanılan herhangi bir ağaç parçası.
MandalAhır ya da samanlık kapılarında kullanılan ağaçtan yapılmış kilit.
MaranKağnı tekerleklerini oluşturan üç ağaç parçasından her biri.
MayısHayvan gübresinin, özellikle baharda oluşan sıvı hali.
MazaratYaramaz
MaziKağnılarda dingil yerine kullanılan kalın ağaç.
MegelÇapa yapılan alet.
MenşürÖzellikle kadınlar ve çocuklar için, kızdığı zaman uluorta bağırıp çağıran kişi
MerekSamanlık
MertekMezar, ahır, samanlık gibi yerlerin üzerini kapatmak için kullanılan, 1-2 metre uzunluğunda ağaç.
MıgîTırtıl
Mırikİnsanlar için esmer, hayvanlar için ise siyah rengi ifade eden bir kelime.
MırmıncikHavaların kurak gittiği zamanlarda yağmur yağması için çocukların oynadıkları bir oyun.
MısmarBüyük çivi.
MimileHoroz ibiği.
MiretSöylenmek istenmeyen bir kelimenin yerine kızgınlıkla söylenen bir sözcük.
MiriyeGenellikle bazı hayvanlar için olsa bile farklı varlıklar için kullanılan bir hakaret ve kötüleme zamiri.
ModullamakBirini harekete geçirmek için uğraşmak.
MorbetKüçük yardımcı çocuk
Mozikİki yaşındaki ,erkek sığır yavrusu.
MudaraZayıf, çelimsiz
Mungeriz (olmak)1.Sönmek 2.Zifiri karanlık 3.Bir işin düzelmeyecek şekilde son bulması.
MurozAsık surat.
MuturufTembel
MürgülemekUyuklamak
Nahırİnek malı.
NatTırpanın ağaçtan yapılmış sap kısmı.
Neylemet(neḫarten) Ne kadar
OkÇift denilen sabanın, ağaçtan yapılmış asıl kısmı.
OşoÇocuk dilinde köpek.
ÖciyenKabuğu soyularak yenilen, bir bitkinin kökü.
Ögürİneklerin çiftleşme isteğini ifade eden bir kelime.
ÖteyinDünden önceki gün
PağaçTandırda ya da sobanın fırınında tepside pişirilen sütlü ve yumurtalı ekmek.
PaldonPalan
PaparaAzar
PatatTandırda ekmek pişirmeye yarayan alet.
PegYıkılmış bina kalıntısı ve bunun boş kalan yerine verilen isim.
PelverdeAyva marmelatına verilen isim.
PerkHamurun fazla kıvamlı olması
PeşgunYer sofrası için kullanılan yuvarlak ve geniş sehpa.
PeşkirEl havlusu
Pıçi pıçiİnek türü hayvanları çağırmak amacıyla söylenen bir ünlem.
PıkkızÇiftlerde keklik denilen parçayı sıkıştırmak için kullanılan küçük ağaçparçası.
Pır1.Çam ağacının yaprakları. 2.Aklı eksik
PinKümes
PingelTavukların yumurtalarını belirlenen bir yere bırakmaları için orada sürekli duran yumurta.
PisÇam ağacının reçinesi.
PisikKedi
PoslamakEkmek pişirirken tandırın ekmekler pişmeden soğuması sonucu, yeniden yakmak.
Poşa1.Çeşitli tekstil ürünlerini köy köy gezerek satmaya çalışan çingene 2. Çok gezen.
PoşasalliÇok gezen
Pöççük1. Kuyruk sokumu 2.Özellikle bar oyununda olmak üzere bir düzenin en son kısmı.
PuçiBuzağı, düve gibi hayvanları döndürmek için kullanılan bir ünlem.
PupuÇocuk dilinde yara
PüskürütBisküvi
KelimeAnlamı
RıhaÇok kötü koku.
SafağılAhır süpürgesi
SalurYaban eriği
Sambağı(sami) Boyunduruk üzerinde öküzleri bağlamak için kullanılan,birinin ucunda ip bulunan, iki adet yay şeklinde ince ağaç.
SarıyağTereyağı
SazlamakBoyunduruğu, deriden yapılmış ve bükülerek kalınlaştırılmış kayışla kağnıya bağlamak.
SelintiBir ağacın, sel tarafından bir yerden bir yere götürülüp, yıllarca toprak altında kaldıktan sonra çıkarılan hali.
Sergenİki çift öküzle herk ederken çiftlerin arasında düzeni sağlamak için zincirlere eklenmiş küçük parça.
SınıkçıKırık, çıkık işleriyle uğraşan kişi
SikkeAtları otlamaları için bağlamaya yarayan demir kazık
SimişgaAyçekirdeği
SitilÖzellikle metal olan küçük bakraç
Su itiÇocukları korkutmak amacıyla, bataklık göllerde olduğu söylenen uydurma yaratık.
SüjükYoğurdun içindeki sarımsı su.
ŞamlamakDaha çok çocuklarda tatlı dil kullanarak veya bir şeyler vererek ikna etmek.
ŞaşurtBir çobanın güdümündeki davarların sahiplerinden her biri.
ŞepÇok tuzlu
ŞergedeAkla gelmeyecek yaramazlıkları yapan kişi
Şiret(şırat) Peynir yapılırken çıkan sarı renkli sıvı.
Şişekİki ya da üç yaşlık,doğurmamış koyun.
ŞivFasulye,patates ve kabak gibi bitkilerin sebze kısımları alındıktan sonra kalan kısmı.
ŞivanUçurum, kayalık
ŞoğurtKontrolsüzce akan veya etrafa saçılan tükürük.
ŞorakKaynak olmasına rağmen, hafif acımsı ve kokulu olan su.
ŞöşAsfalt, şose
ŞurtTandırın kenarlarında bulunan hafif tümsek kısım
ŞurupKarla karışık yağan yağmur.
ŞüşürtSuyla çalışan değirmen gibi düzeneklerde, pervaneyi döndürmek için, suyun tazyikini artırmak amacıyla,suyun toplandığı kısmın en uç noktasına konulan, içi oyuk ağaç parçası.
TapanTarlayı ektikten sonra düzleştirmek için kullanılan, kalın bir ağaç ya da ağaç dallarının birbirine bağlanmasıyla oluşan bir tarım aleti.
TatulaÇok ekşi
TavaturÇok güzel, çok iyi anlamında bir kelime. ? “Tavatur bi panturun var!”
TayAt, eşek gibi hayvanların yüklerinin her iki tarafından birine verilen ad.
TecHububat yığını.
TehmükTekme
TejgereGenellikle hayvan gübresi,toprak gibi şeyleri taşımakta kullanılan; iki ucunda ikişer kolu olan tahtadan yapılmış bir yük taşıma aracı.
TelhaçÖzellikle kumlu ve yarı kurak alanlarda yetişen, acımtırak bir bitki.
TerTavukların gecelemeleri için yüksek bir yere çakılmış sırık.
TermaşSöylenmesi istenmeyen bazı kelimelerin yerine kullanılan bir zamir.
TersikGoşat denilen ağaçların üzerine zıt yönde atılan ağaca verilen isim.
TeşiYün eğirmekte kullanılan bir alet
TeştBüyükçe metal leğen
TeykeşÇorap ya da ayakkabı için birbirinden farklı olarak giymek.
TılliklenmekKırılmak, küsmek
TıncikSaç, iplik gibi şeylerin çözülemeyecek şekilde birbirine girmesi.
TokaçDamlardan suyun eve ya da ahıra sızmasını önlemek için,damdaki toprağı vurarak sıkıştırmaya yarayan büyük tokmak.
Tuluḫİçine peynir basmak için yapılmış deri torba,tulum
TumanUzun don
Tumpİki tarla arasındaki sınır
TusAnaç tavuk
TütÖzellikle hayvanlarda oluşan tümörlere verilen isim.
Üşiİki tarafında iki kolu bulunan, iki elle kişinin kendine doğru çekmesiyle kullanılan, bir ağacın yüzeyini düzleştirmek ya da oymak için kullanılan kesici bir alet.
VerepÇapraz
Virgedi(Viyre)Sürekli anlamında kullanılan bir kelime.
Yanbegi“Yan tarafa doğru” anlamına gelen bir kelime.
YeginÇabuk
YincilekHafif
YüngülHafif
Yüzüne heris olmamakBirinin yüzünü görmeyi çok istemek. (alay)
ZefHız, sürat
ZehSert bir cismin köşesi.
ZevilÇiftin boyundurukla bağlantısını sağlayan küçük ağaç parçası.
ZırzaGenellikle ahır ya da samanlık kapılarında kullanılan, kalın zincirden ya da bir ucu geniş delikli demirden yapılmış geçici kilit.
ZıvıkHamurun ya da benzer bir şeyin fazla sulu olması.
ZibilÇöp
ZilÇok hızlı.Çok etkili biçimde.
ZiminÖzellikle beddua cümlelerinde, “kör” anlamına gelen bir kelime.
ZoğKaba et, popo
Zoğuna çalmakEvire çevire dövmek.

Tandırın Başında

Tandır, hayatımızın en temel ihtiyacı gıdanın, gıdalarımızın vazgeçilmez olanı ekmeğimizin üretim mekânıdır. Bunun için değerlidir. Nimetin nimet olduğu yerdir. Tarlayı sürmek, tohumu ekmek, sulamak, biçmek, dövmek, yıkamak, un yapmak, yoğurmak gibi bir çiftçinin bütün faaliyetlerinin finalidir. Emeklerin zirvesi ekmektir. Ekmeğin mekânı da tandırdır. Kısava tandır, karın tokluğudur.

Tandırlar bir başka işe de yararlar. Mısır, patates ve hatta kemikler akşamdan tencere içinde tandıra konulur ki pişsin. Malzeme pişer, ancak başkasına da düşer. Bazen bir kimsesiz, bazen bir hırsız, bazen de köyün delikanlıları tencereyi çıkarır, içindekini bir güzel afiyetle yerler. Malzeme sahibine de tencere sokağa atılmamışsa yemeği helal etmek düşer. Boşuna dememişler, ?Tandurun başı, kartul aşı, köyün başı, kabanın başı, karşı, bişi mişi? diye.

Devamını oku

Çeçen Oyunu

Çeçen, köyümüzde oynanan geleneksel oyunlardandır ve en güzeli unutulmamıştır. Gençler arasında dağ günlerinde, pikniklerde hâlâ oynanan bir oyundur. Çeçen oyunu, esasında modern beysbola benzeyen bir takım oyunudur. Tabi ki kurallar farklı.

Çeçen Oyunla İlgili Bazı Kavramlar: Culli culli cumart, südük, holla, çelik, çalik, yamalık, daire, kıldırma attırmak, cığızlık, yanmak, can almak, ölmek, karşılamak. Anlamlarını merak ettiyseniz buyurun yazının devamını okuyun.

Malzemeler:
1. Öncelikle oynanacak yere üç-dört metre çapında bir daire çizin. Bu daireyi çubukla, balta ağzıyla yeri eşeleyerek çizebilirsiniz, ya da mümkünse kömürle, tebeşirle oluşturabilirsiniz.
2. Daireni merkezine tepesi düzgün hale getirilmiş çapı 5-6 cm?lik bir kazık çakın. Kazığın yerden yüksekliği bel seviyenizden biraz fazla olabilir.
3. 25-30 cm uzunluğunda, 2-3 cm çapında dal parçaları kesin. Kuru olmasın, hemen kırılır, budaklı olmasın, oyun esnasında size zarar verir. İşte bu oyun malzemesine ?çelik? ya da ?çalik? adı verilir. İsteyen istediği çeliği kullanabilir. Çeliğin iyisi çırtiden, karaağaçtan, yaş pelitten ve yaş çamdan olur.
4. Holla denilen sopa da gereklidir. Oyuncunun kendi kol boyu herhalde iyi bir orandır. Bununla birlikte hollanın boyu insanın sopayı sallama kabiliyetine göre değişebilir. Aksi belirtilmedikçe oyun esnasında herkes kendi hollasını ya da mevcut hollalardan herhangi birini kullanma hakkına sahiptir.
5. Ayrıca oyuncular için çeliğe havada iken dokunabilecek her şey örneğin çamın yapraklı dalları, ağaç dal parçaları, ceket, kazak vb. malzeme gerekli olabilir.

Devamını oku

Bir Hikaye İçin Önsöz

Belki bir hatıranın canlanmasıdır? Bir hikâye, çok eski yıllar önce yaşanmış ve hala da yaşanıyor olan bir hikâye? Bu hikâyenin yeniden hatıralarda canlanması, hayat bulması.

Bu hikâyeyi birlikte yaşadık, yaşarken çok da sevimli gelmemesine rağmen geri dönüp baktığımızda, neler neler yaşadığımızı düşününce, cazip gelmeye başladı. O kadar özlemle baktık ki geçmişe, elimize geçmeyen o günleri sanal âlemde yaşamaya çalışıyoruz.

Bu hikâyenin, yaşayanları ve ilgilenenleri açısından birçok farklı tarafı var. Birincisi yaşayanları halen daha hikâyenin bir parçası olmalarına rağmen ilgilenmeyenler. Bu hikâyenin onlar için bir sevimliliği yok. Belki bir fırsat arayışı içindeler, rollerini bırakıp kaçmak için. Onlar için dışarıdan seyredenlerin yeri daha cazip. Onlar için ?kahrolası bir hikaye?dir bu.

Devamını oku

Kızambuk

Bu yemeğin ana malzemesi, bir çeşit çalı-ağaç olan kızambuk dallarının yaprağının ilkbaharda toplanması ile elde edilir. Yaprakların taze olmasına özen gösterilmelidir. Dikenli kızambuk ağacının yapraklarının toplanması zor bir iştir. Taze, yeşil ve özellikle körpe kızambuk toplanırken pişirilmeden de yenebilir. Yapraklar yeşil kalacak şekilde uygun bir güneş altında kurutulur. Her yeşil yaprak gibi kurutulmayan ve havalandırılmayan kızambuk da çürüyebilir, kızabilir ve yanabilir. (Dikkat: Burada kızma ve yanma yaş saklanan ot-yaprak türünün özel bir şekilde ısınması ve çürümesidir.) Yemek yapmak için alınan iki büyük tas dolusu kurutulmuş kızambuk iyice dikenlerden arındırılmalıdır. (Kızambuk ile ilgili detaylı bilgiler için bk. Kızambuk Ağacı başlıklı yazımız)

Devamını oku

Yusuf Altaş (Topal) Hoca

Yusuf Altaş Hoca, Resmi kayıtlara göre 1336 rumi yılında Oltu’nun İnci köyünde dünyaya gelmiştir. Buna göre doğum yılı 1921 yılına tekabül etmektedir. Bilindiği gibi Osmanlı Devletinin yıkılıp düşmanın Anadolu’yu istila ettiği yıllardır. Maddi ve manevi açıdan çok çetin bir dönemdir. Bir tarafta yokluk ve kıtlık, öbür tarafta korku ve endişenin hüküm sürdüğü bir dönemdir. Hocanın çocukluğu zor bir dönemde ve çetin şartlar altında geçmiştir.

Yusuf ALTAŞ Hoca
Yusuf ALTAŞ

Tahsil çağına geldiği zaman okuyacağı ne bir medrese, ne de bir mektep mevcuttur. Bu sebeple babası onu köyün imamı Ahmet Çelebi Hoca’ya Kuran öğrenmesi için götürür. O zaman Kuran okutmak ve okumak yasak olduğundan Hoca bu işe pek taraftar olmaz. Ama tamamen de reddetmez. Böylece derslere başlar, en büyük arzusu hafız olmaktır. Fakat Ahmet Hoca zaman zaman derslerini dinler zaman zaman da başından savar. Bunun için hafız olması mümkün olmaz. Buna rağmen onun okuma, öğrenme isteği asla sona ermez. Bir taraftan çobanlık yapar, diğer taraftan da fırsat buldukça hocanın kapısını aşındırır.

Onun ilme karşı şiddetli arzusu ve Kur’an-ı Kerim’e karşı olan aşkı güzel Kur’an okumasına kafi geldiği gibi yine şansı ve gayretiyle Osmanlı Türkçesini ve yeni yazıyı öğrenir. Çok kitap okuyarak kendisini geliştirir. Kırklı yıllarda Ahmet Hoca vefat edince köylünün verdiği mütevazi bir ücret karşılığında köyün imamlığını üslenir.

İmam olduktan sonra “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir.” hadisi şerifini kendisine düstur edinerek köyün çocuklarını toplar ve Kur’an okutmaya başlar. Fakat o yıllarda Kur’an okuma yasağı hala devam etmektedir. Köyde mahzen gibi bir evi medrese olarak kullanır. Köye gelip giden hükümet ricalini gözcüler vasıtasıyla gözetletir. Kuran tedrisatına devam eder. Okuttuğu talebelerden kabiliyetli olanları hafızlığa başlatır ve 1940’lı yılların sonuna doğru bir grup talebeyi hafız yapmaya muvaffak olur. 1959 yılında Kur’an okuma yasağı kalkınca hafızlara İstanbul’a gidip, dini tahsil yapmalarını tavsiye eder. Bunlardan bir kaçı Hocanın tavsiyesine uyup İstanbul’a giderler. Birkaç yıl sonra bu hafızlar memleketlerine döndükleri zaman, hafızlık cazibesini artırır. Bundan sonra çocuklarını hafız yetiştirmek anne babaların en büyük arzusu haline gelir. Gerek kendi köyünden gerek çevre köylerden çocukların ellerinden tutan babalar soluğu Hocanın yanında alırlar. Hoca kendisine müracaat eden çocukların kabiliyetlilerini hafız yetiştirir; kabiliyeti olmayanlara da Kuran okumasını öğretir. Onun imam olduğu devirde, kendi köyünde tahsil çağındaki çocuklardan Kuran okumasını bilmeyen pek nadir insan vardır. 60’lı yıllarda imamlıktan ayrılır ama ölünceye kadar hafız yetiştirmeye devam eder. Nitekim 1980 yılında vefat ettiği zaman henüz hıfzını tamamlamamış bir çok talebe bırakmıştır.

Yusuf Altaş Hoca ve öğrencileri
Yusuf Hoca ve öğrencileri

Ders Okutma Metodu

“Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir.” hadisini düstur edinen Yusuf Altaş Hoca kendini Kur’an-ı Kerim’e vakfetmiştir. Kuran okumanın yasak olduğu devirlerde hem öğrenmiş hem de bir çok hafız yetiştirmiştir. Kendisi hafızlık yapmadığı halde okuta okuta en sağlam hafızlar kadar kuvvetli bir hıfza sahip olmuştur. Kur’an-ı Kerim’den bir kelime söylendiğinde o kelimenin hangi surelerde geçtiğini rahatlıkla söyler ve ayetleri okurdu.

Derslere çok önem verir, her sabah hafızların derslerini teker teker dinlerdi. Derse gelmeyen hafızların evlerine adam gönderip neden gelmediklerini sorardı. Dersler sabah namazından sonra başlar, öğle namazına kadar devam ederdi. Hafızların derslerini dinledikten sonra yanlış ezberlememeleri için sayfaları okutur, dinlerdi.

Hafız olmak için kendisine getirilen çocuklara önce bir sayfa ezber verir ve onların kabiliyetlerini ölçer, sonra kararını verirdi. Hafız olacak kabiliyeti bulamadığı çocukların velilerine “Bu çocuk hafız olamaz boşuna uğraşmayalım” derdi. Bu hususta bir hatıramı nakletmek isterim.

Tarmut köyünden Aslan Ağa, oğlunu hafız yapması için hocaya müracaat etti. Hoca bir sayfa ezber verdi, fakat çocuk verilen sayfayı ancak üç günde ezberleyebildi. Hoca çocuğun velisine “Bu çocuk zor hafız olur, hem sizi hem bizi boşuna uğraştırır, bunu al git başka mesleğe ver.” dedi. Fakat Aslan Ağa ne pahasına olursa olsun bu çocuğu okutacağım diye ısrar edince, Hoca peki demek zorunda kaldı. Ama bu çocuk Hoca’yı çok uğraştırdı. Çocuk hıfzını ancak beş yılda tamamlayabildi. Hoca zaman zaman çok sıkılır “Oğlum Mukim! Sen bu işi yapamayacaksın, köyüne git” derdi. Mukim “Ben okuyacağım” derdi. Bir gün hoca bana “Mukim” ne manaya gelir?” diye sordu. Ben de “ikamet eden” dedim. Hocam “Vay keçeli, meğer bizim köye postu sermiş de onun için kovduğum halde gitmiyormuş!” diye latife yaptı.

Hoca hafızlarıyla beraber kırlara çıkarak onlarla piknik yapmaktan çok büyük zevk alırdı. Böylece onları hem eğlendirir ve hem de derslerine çalıştırırdı. Kendisinin tarlada işi olduğu zaman talebelerini oraya çağırtır ve derslerini orada dinlerdi. Şartlar ne olursa olsun dersleri aksatmadan her gün hafızların dersini dinlerdi.

Diğer Hizmetleri

Yusuf Altaş Hoca sadece hafız yetiştirmekle kalmamış köy halkını irşad etmeye de çok önem vermişti. Onun evi bir medrese idi. Gündüz talebeleri ile meşgul olurken akşamları da köy halkını evinde toplar, onlara kitap okur, vaaz ederdi. Kadınları da ihmal etmez, zaman zaman onları camiye toplar, ilmihal bilgileri verirdi.

Devamlı günlük tutardı, ve bunu hiç ihmal etmezdi. Günün önemli olaylarını mutlaka kaydederdi. Hem Osmanlıcayı hem de yeni yazıyı seri bir şekilde yazardı. Günlüklerinin bir kısmını Osmanlıca bir kısmını da yeni yazıyla tutmuştur.

Yusuf Altaş Hoca ait günlük kaydı

Ellili yıllardan evvel ondan başka yeni yazı bilen olmadığı için asker mektupları ona okutturulmuş ve yazdırılmıştır. Son zamanlara kadar muhtarların yapması gereken yazışmalar da onun tarafından yapılmıştır.

Tespit edebildiğimiz kadarıyla hafızlığını tam olarak bitirenleri listesi

  • İbrahim Altaş
  • Ali Ağırman
  • İbrahim Akçay
  • Şevket Çelebi
  • Feramuz Ağırman
  • Hasan Çelebi
  • Nurettin Acar
  • Harun Keleş
  • Kamil Çelebi
  • Hasan Aktaş
  • Ali Kaya
  • Mustafa Ağırman
  • İlyas Arslan
  • Celal Macit
  • Mevlüt Altaş
  • Mehmet Sancar
  • Mevlüt Aydoğdu
  • Necati Gürsoy
  • İsmail Yüce
  • Hasan Acar
  • Hasan Ağırman
  • İlyas Altaş
  • İsmail Akçay
  • Cemil Aydın
  • Mukim Bilgili
  • Müslim Demir

Soyadını bulamadığımız diğer hafızlar ise

  • İbrahim
  • Ebubekir
  • Servet
  • Mehmet
  • Yakup
  • Dursun Ali
  • Ömer Osman
  • Muammer

Kuranı okudun okuttun eyledin irşad
Feyzini alanlar buldular murad
İslamın ruhu olunca baki
Dua ve niyazlar sarsın afakı
Bu kubbe altında olacaksın YAD.

Kömürcüoğlu Kadir Altaş

Hazırlayan: Merhum Mevlüt ALTAŞ

Yusuf Altaş Hoca

Yusuf Altaş Hocanın öğrencileri ile yapılan röportajlar

Ali Ağırman (Emekli İmam) ile yapılan röportaj

-Hocam, siz rahmetli Yusuf Hoca’nın ilk talebelerindensiniz. Hoca efendi hafızlık geleneğini nasıl başlattı, siz nasıl başladınız?

-Biz köyde dört arkadaştık. İçimizde (Köyün eski imamı, Allah rahmet etsin) Osman Çelebi, Tortumun Kirazlı köyüne giderek hafızlığa başladı. Diğer arkadaşlar hep beraber köyün imamı Ahmet Hoca ve Yusuf Hocamdan Kuran-ı Kerimi yüzünden okumaya başladık. 1943 yılında Osman Çelebi hafızlığını bitirip köye dönünce çok görkemli bir merasim yapıldı. Ondan sonra da Osman’a “Hafız” demeye başladılar. Bizi ismimizle çağırırken Onu hafız diye çağırmalarını çok kıskandık. gittik Yusuf Altaş Hocamıza, “Hocam bize hafızlık yaptırabilir misin?” diye sorduk. Dedi ki “Çocuklar Allah izin verirse başlayalım. Yalnız yerimiz yok, babalarınıza söyleyin bir yer hazırlasınlar başlayalım.” Bizde babalarımıza dedik ki “Ya bize yer hazırlayın okuyacağız, ya da okumak için kaçacağız.” Yusuf Hoca’yı çağırdı konuştular. Nihayet amcamgilin bir boş evi vardı. Oraya bir hasır serdiler bir de soba kurdular. Biz üç arkadaş (Ali Ağırman, İbrahim Altaş ve Feremüz Ağırman) okumaya başladık. Üç gün sonra merhum İbrahim Akçay (Yusuf Hocadan sonra hafızlık geleneğini devam ettirdi), bir hafta sonra da Şevket Çelebi geldi. Böylece beş arkadaş olduk.

Hocamız imam olmadığı için yazın tarlaya çayıra gittiği vakit biz de peşi sıra gider dersimizi tarlalara dinletirdik. İki sene olmadan hafızlığı bitirdik. Osman Çelebi gibi bize de hafızlık töreni yapıldı. Artık bize de “Hafız” deniyordu. Okuduğumuz müddetçe amcam rahmetli Osman Çavuş her hafta İnca katmeri ile pileki pağacı yaptırır, semaverle çay demletir bize yedirirdi. “Yeter ki siz okuyun canımı bile size feda ederim” derdi.

-Okuduğunuz zaman maddi imkanlar nasıldı?

-Maddi imkanlar çok kıttı. Yiyecek yok, giyecek yok. Elektrik yok. Hatta gaz lambası bile yoktu. Ya çıra ışığında ya da zeytin yağına batırılan bir paçavranın tutuşturulması ışığında okuyorduk. Hiç unutamadığım bir hatıramı anlatayım. İbrahim ile beraber köyün karşısındaki Karataş denilen mevkide kuzuları otlatıyorduk. (Hafızlıktan bir iki ay önce). Yusuf Hocamız yiyecek buğday getirmek için Şendurak köyüne gitmişti. Oradan tahıl bulamayınca Subatık ve Sarısaz köylerine gitmiş. Oralarda da tahıl bulamayınca çuvallarına Subatık köyünden kil doldurarak (Çamaşır yıkamak için sabun yerine kullanılırdı) merkebine yüklemiş ve yola koyulmuş. Bir de baktık ki hocamız göründü. İbrahim hemen, “Amcam buğday getiriyor, köye müjde götüreceğim” diyerek köye doğru koşmaya başladı. Hocayı köyde bekleyenler bu haber üzerine kalburlarını alarak tahılı yıkamak için suyun başına koştular. Fakat az sonra acı gerçekle karşılaşınca hayal kırıklığına uğramışlardı. Evet şartlar böyleydi.

-Yusuf Altaş Hoca Efendi başka ne iş yapardı?

-Sadece bizi okutmakla kalmaz, kadın erkek herkese vaz-ü nasihat ederek aydınlatırdı. Yeni yazıyı hocadan başka kimse bilmiyordu. Köyün okuma-yazma işlerini yürütürdü. Ahmet Hocanın vefatından sonra 1947 yılında köye imam oldu.

İbrahim Altaş (Emekli İmam) ile yapılan röportaj

-Hafızlığa başlamanızı ve nasıl okuduğunuzu anlatır mısınız?

-1943 Ekim ayında Osman Çelebi’nin hafızlık merasimi bizi kıskandırdı. O Tortum’da okuyup gelmişti. Biz de aynı zamanda amcam olan Yusuf Altaş Hoca’dan hafızlığa başladık. Bir sayfayı 33 kere okuduktan sonra ezberlemesi kolay oluyordu. Cumartesi, Pazar, bayram diye bir tatil bilmeden, davara giderken bayırda, tarla sularken suyun başında, oduna giderken ormanda dersimizi mutlaka yapardık.

-Yusuf Altaş Hoca geçimini ne ile sağlardı.

-Yusuf Altaş Hocamız rençber idi. Tarlasına gittiği zaman biz de peşine gider Ona yardım ederdik. Evi halkın medresesi gibiydi. Köylü toplanır, Onun okuduklarını dinlerlerdi. Günlük tuttuğu defterleri vardı. Gazete, dergi getirtip okurdu. İkinci cihan harbini gazetelerden izler, anlatırdı.

-Unutamadığınız hatıralarınız var mı?

-Birgün 15. cüzü ikindi vakti yapmıştım. Hocam eve geldi. Dersin yaptın mı diye sordu. Evet dedim. Dinledi kalktı gitti. Ertesi sabah arkadaşlarıma dedim ki ben bugün 16. cüzü okuyacağım. 15. cüzü verdiğimden haberleri yok. Dediler ki 15. cüzü atlarsan Hoca seni döver. Döverse dövsün dedim, sıram gelince başladım 16. cüzü okumaya. Hoca ses etmiyordu. Bitirdim, ondan sonra gerçeği anlatınca, bu defa arkadaşlarım evlerine gitmediler, 16. cüzü ezberleyip dinlettikten sonra evlerine gittiler. Birbirimizi kıskanarak okurduk. Yirmi ayda hafızlığımızı tamamladık.

Yine birgün Karataş mevkisindeki tarlaya orakları götürürken yolda gidip gelene kadar Cuma Suresini ezberledim. Rahmetli İbrahim Akçay çok daha çabuk ezberlerdi. Hocadan ders alırken en son O dinletirdi. Evde ders yapmaz biz derslerimizi dinletene kadar O da ezberlerdi. Hoca bunu farkedince, birgün hepimizden önce İbrahim Akçayı çağırdı. O da okuyamayınca mahrum oldu. Ondan sonra hazırlıklı geldi. Allah her ikisine de rahmet eylesin.

Harun Keleş (Emekli Öğretmen) ile yapılan röportaj

Merhum Yusuf Hocam gençlik yıllarında babamla çobanlık arkadaşlığı yapmış. Bu arkadaşlık sırasında babama “Çocukların büyüyünce gönder de birini hafız yapayım.” demiş. Ben 1956’da ilkokulu bitirince, bir yıl köyüm Alatarla’da rahmetli Osman Zengin Hocadan Kuran okudum. Ancak Hoca Orcuk köyüne imam gidince, babamda beni İnci köyüne gönderdi. Köye gittim. Hocanın evini sordum. Eve girdiğimde evinde hafızlığa çalışan talebeler vardı. Hocamın elini öptüm. Kendimi tanıttım. Arkadaşlarımın yanına oturdum. Hocam ezberleyeceğim yeri okuttu. “Yarın sabaha kadar burayı ezberle gel” dedi. Böylece râhle-i tedrisine başlamış oldum. O sırada Yusuf Altaş Hocam hanımı vefat ettiği için, onun değilde kardeşi merhum Hacı Ferhat Altaş’ın evinde ikamete başladım.

Yusuf Hocamla ilk karşılaştığımda Ona karşı içimde korku değil, büyük bir saygı ve ferahlık oluştu. Bir buçuk yıl boyunca hep böyle devam etti. Hocam, talebelerinin ruhî yapılarını çok iyi tahlil eder, onlara karşı engin müsamaha gösterirdi. Büyük bir psikolog gibiydi. Talebeyi hem eğitir, hem de okuturdu. Çok sabırlıydı. Bazen tarlalara ve çayırlara gider, oradaki işlerini görür, bizim de derslerimizi orada dinlerdi.

Yusuf Altaş Hoca, hal adamıydı. Çocuğuyla, genciyle, büyüğü ile hemhaldi. Onlar hocayı hem sever hem de sayarlardı. Köye gelen memurlar ve çevrede hatırı sayılın kimseler hocamın hoş sohbetinden çok memnun kaldıklarını ifade ederlerdi. Çok şey okuyup öğrenmek aşkıyla yanardı.

Merhum hocamızın o günlerin zor şartlarında başardığı hizmetleri unutmak ve takdir etmemek mümkün mü? Büyük bir Kuran hadimi ve dostuydu. Bazen düşünürüm, Yusuf Hocam değil de bir başka hocadan okumak durumunda kalsaydım, herhalde hafız olamazdım.

Evlerinde kaldığım Ferhat Altaş ile Nebile yengeme ve hasseten Hocam Yusuf Altaşa Cenab-ı Hakktan rahmet ve mağrifet diliyorum.

Müslim Demir (Emekli İmam) ile yapılan röportaj

Henüz 12 yaşımı yeni bitirmiştim. Sonbahar aylarından biriydi. Babam çocuklardan birisinin mutlaka hafız olmasını istiyordu. Bu sebeple benden önce abilerimi okutmuş ama onlar hafızlıklarını tamamlayamamışlardı.

Ninem İnci Köyünden geldiği için orada hafız yetiştiren Yusuf Altaş Hoca Efendiyi biliyordu. Bir gün köyümüz Çengelli’ye gelen, İnci Köyünden akrabam Mehmet Acarla beraber elime bir “Elif Cüzü” alarak İnci Köyü’ne gittim. Sabah ilk işimiz Hoca’ya gitmek oldu. İlk zamanlarda garipsedim. Ama kısa zamanda alıştım. Vücutça çok zayıftım. Öyle ki üfleseler devrilecek gibiydim. Zaman zaman çevreden bu çocuk okuyamaz dendiği kulağıma geliyordu. Yüzünden okumam bitip, iş ezbere gelince çok iyi okumaya başladım. Derslerimi hiç aksatmıyordum. Bir sabah dersimi iyi ezberleyememiştim. Hocam beni azarladı. Bu azarlama çok zoruma gitti. İki gün derse gitmedim. Tabi evden derse gidiyorum diye çıkıyordum. Kimse benden şüphelenmiyordu. İki gün sonra rahmetli Hocam Yusuf Altaş eve geldi ve benim iki gündür dersi gitmediğimi söyledi. Sustum. Hocam elimden tuttu ve evine götürdü. Dersimi dinledi. Sofra kurdurdu. Sofrada bir tabak da bal vardı. Biraz yedikten sonra bana ilerdeki küpü göstererek şöyle dedi. “Bak oğlum, bu gördüğün küp ağzına kadar bal doludur. Sadece üzerinde iki parmak kalınlığında zehir var. Gerisi hep bal. Eğer üzerindeki bu zehiri parmağınla azar azar yersen zehir biter ve bala ulaşırsın. Artık bal ömrün boyunca sana yeter. Okumakta öyledir. Şimdi zorluk çekersin ama hayat boyu rahat edersin.”

Hocamın bu nasihatinden sonra dersimi hiç ihmal etmedim. Ne de hocamdan en küçük bir azar işittim. Hocam derse gelmeyenin evine gider, onu evinde dinlerdi. Bana göre en üstün meziyeti, sabırlı oluşuydu. Herkesin huyuna göre davranırdı. Allah rahmet eylesin…

Röportajları hazırlayan: Eşref ALTAŞ

Mırmıncik

Çocukluğumuzun vazgeçilmez anılarından MIRMINCİKten bahsetmek istiyorum. Yaz aylarını çoğunlukta köyde geçirmeme rağmen uzun yıllardır bu çocukluk hatırasıyla kapımız çalınmadı. Şimdilerde unutulmuş gibi görünen bu geleneğin, başka yörelerde başka şekillerde devam etmesi bize, çok eskilerden, belki Orta Asya?dan, kalan bir miras olduğunu gösterir. Aslında çocukların yağmur duasıdır bu.

Eğer uzun zamandır yağmur yağmadıysa, kuraklık baş gösterdiyse, büyükler yağmur duasına çıkar küçükler de mırmıncik alıp kapı kapı dolaşırlar.

Önce temiz bir safağel(safağil) bulurduk. Ahır safağili değil tabii ki, kapı-baca safağili. Safağilin üst tarafına bir değnek geçirirdik ya da bağlardık; kol gibi olacak şekilde. Sonrada bulabildiğimiz eski-püski elbiselerden giyindirip kadın yada adam şekline sokardık.

Devamını oku

Oltu Taşı

Oltu taşı, Ülkemizde Erzurumun Oltu ilçesinin kuzeydoğu kesiminden çıkarılmakta olan yarı değerli bir taştır.

Oltu taşının diğer bir adıda Karakehribardır. Oltu taşı siyah, koyu kahve, sarı, nadiren de gri-yeşilimsi olabir. Bu maden esasında bir karbon bileşenidir, siyah renkli, kolay işlenebilen, bu nedenle de takı ve ziynet eşyası yapımında kullanılır. Genelde bayan takıları ve [tesbih] üretiminde önemli bir yere sahiptir. Yüzyıllardan beri yörede genellikle tek kişilik ve babadan oğla geçen ev-atölyelerde fazla bir değişikliğe uğramadan üretilmektedir. 3213 sayılı Maden Kanununda kıymetli taşlar arasında olduğunun tescili dahi yapılmıştır. Yakın tarihlerden itibaren Gürcistan üzerinden getirilen benzer özelliklerdeki taşlar Oltu taşı adı altında pazarlanmaktadır.Ancak bu taşlar kalitesiz, çabuk kırılganlık özelliğine sahip ve Oltu taşında bulunan siyah ve kahveregimsi özelliklerinin dışındadır. Kalitesinin düşüklüğü sebebiyle piyasaya ucuz olarak sürülmekte bu da hakiki Oltu taşı üretici ve pazarlamacılarının işlerini zorlaştırmaktadır.

Devamını oku

İnci Köyü Dağ Geleneği Kaç Yıllık?

Şimdiki festival havasındaki piknik günleri, dağ geleneği birkaç yıllık olabilir. Nitekim bu yıl bazı pankartlara yedi yıllık yazılmış. Ama ziyaret yerlerine gidip kurban kesme geleneği Kömürcüoğlu Kadir Altaş’ın görüşüne göre, Türklerin Anadolu’ya gelişi kadar eski. Köyümüzün hâlen en yaşlısı ve köyümüzün son Osmanlısı Cemile Nine de, dağ geleneğini sorduğumuz da “ne bileyim oğul, biz kalktık ziyaret günleri var, hâlâ da var” diyor. Cemile Nine’nin 1911 doğumlu olduğunu hatırlatalım.

Devamını oku

Dönere Övgü

Neredeyse bütün insanların ortak zevkler hamburger ve kola gibi geliştirdikleri, daha doğrusu bu zevklerin insanlara dayatıldığı bir dünyada, benim dönere övgü diye bir yazı yazmamı garipseyenler olabilir. Ne gam, ister garipseyin ister garipsemeyin, gene de buyurun döner muhabbetine.

Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi,
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.

M. Akif Ersoy

Oltulular’ın Oltu dışında karşılaştıklarında sohbetlerinin dönüp dolaşıp dönere gelmesi şaşırtıcı değildir. Zaten birbirlerine verdikleri ilk haber de yeni açılan döner salonlarıdır. Aydınlanma devri Fransa?sındaki ?edebiyat salonları?na inat, Oltulular?ın ?döner salonları?… Muhteşem! Bu döner salonlarının İstanbul?da, Ankara?da, Bursa?da hulasa her şehirde nerede oldukları bellidir, erbabınca iyi bilinir ve keyif kabilinden de olsa mutlaka bir iki cağ yenir.

Devamını oku

Dönere Yergi

Geçen sayıda yazımıza insanların geliştirdikleri ortak zevklerden söz açarak başlamış ve “Dönere Övgü”yle bir geleneğe işaret etmiştik. “Dönere Övgü” yazarı bu defa “Dönere Yergi” yazıyor. Övgüden sonra yergi. Ama dikkat sövgü değil!

Post-modern olan yerelliği, çok sesliliği ve farklı kültürel değerleri barındıran bir tarz olduğuna göre dönere övgü yazılabilirdi ve yazıldı. Eskiden ?herfene arifane? yapılırmış ve biz de ucundan kıyısından yetiştik bu güzel adete. ?Herfene?de esas olan, yiyecek namına evde ne varsa onu alıp eğlence evine götürmek ve ortak malzemeden yemek, ekmek, tatlı vb. yapmak ve hep birlikte yemekti. Biri yağ, biri un, diğeri şeker, öbürü su getirir ve helva yapılırdı. Zengin fakir ayrımı ortadan kalkar, herkes aynı sofraya çökerdi.

Düşündüm de bir yergiyi de hak eder döner. Kebap mı demeliydim yoksa? Her neyse… Ama belirtmeden geçemeyeceğim bir şey varsa o da kebabın parasal açıdan zenginlere özgü bir damak zevki olması gerekirken, zengin fakir herkesin bu zevke katıldığıdır. Nasıl mı?

Devamını oku
Daha yeni yazılar »

© 2025 iNCi KöYü